Japonya-Çin ilişkileri: Yüklü bir tarihsel bagaj Hissiyat olarak birbirine yakın olamayacak kadar uzak ama aynı zamanda coğrafi, kültürel, tarihsel ve ekonomik açıdan birbirine uzak duramayacak kadar yakın bu iki ülkenin ilişkileri geniş ölçüde tarihsel deneyimlerin bıraktığı derin izler etrafında biçimleniyor. Dolayısıyla, iki ülke arasında ekonomik güven ne kadar güçlü olursa olsun (2024’te 300 milyar dolara yaklaşan ticaret hacmiyle Çin Japonya’nın birinci, Japonya da Çin’in üçüncü ticaret ortağıdır) “ulusal güvenlik” alanında derin bir güvensizlik söz konusudur. Nitekim İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ABD tarafından askeri gücü “dizginlenmiş” Japonya, Çin’in yükselişini güvenliği için bir tehdit olarak algılıyor. Bu algı Japonya’yı, Çin’i çevreleme politikasında ABD’nin en önemli destekçisi haline getirdi. Asya’nın NATO’sunu oluşturma önerisi karşılık bulmasa da Japonya’nın Brüksel nezdinde ilk bağımsız NATO temsilcisini ataması, NATO toplantılarına Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda ile birlikte Hint-Pasifik ortağı sıfatıyla davet edilmesi, Dörtlü Güvenlik Diyaloğunun bir parçası olması bu bağlamda belirtilebilir. Diğer yandan Japonya, kendisini pasifist olmaya zorlayan kısıtlamalardan kurtulma çabası içindedir. Eski Japonya Başbakanı Abe Şinzo'nun Japonya Anayası'nın 9. maddesini değiştirme niyeti gerçekleşmese de 2022’de açıklanan Ulusal Güvenlik Stratejisi, güvenlik politikasında radikal bir değişimin işaretini vermiştir. Strateji Belgesi'nde, 2. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bu yana en şiddetli ve karmaşık güvenlik ortamıyla karşı karşıya olunduğu gerekçesiyle Japonya’nın kendi kendini savunmasını sağlayan savunma kapasitelerine sahip olması hedefleniyor. 2022 Ulusal Güvenlik Stratejisi, savunmada ABD’ye güvenerek, ekonomik gelişmeye odaklanmasına dayanan Yoshida doktrininin terkedilmesi olarak değerlendiriliyor. Takaiçi'nin amacı neydi? Japonya’nın ilk kadın başbakanı olarak ekim ayında göreve başlayan gelen Takaiçi, Çin’e karşı Japonya’nın savunma kapasitesini artırmayı amaçlayan Abe geleneğinden geliyor. Dolayısıyla, Çin’le dostane ilişkilere girmesi beklenmemekle birlikte bu çıkışının dürtüsünü açıklamak zor. Tecrübesiz başbakan olarak kendini ulusal ve uluslararası sahada kanıtlama isteği, ülkenin ekonomik gündemini değiştirme amacı, savunma bütçesini artırmak için ortam hazırlama ya da ABD’nin rolünü üstlenme gibi bir amacı olabilir. Ancak nedeni ne olursa olsun, Takaiçi'nin bu çıkışının, iç siyasette yarattığı tepkiler de düşünüldüğünde siyasi pozisyonunu güçlendirmediği açık. Henüz seçmenlerden güvenoyu almamış bir başbakan olarak bu görevde ne kadar kalacağı da belirsiz. Takaiçi'nin başbakanlık geleceğini ilk seçimlerde alacağı sonuç belirleyecek.Bundan sonra neler olabilir? Sonuç olarak Takaiçi'nin, 1972 Çin-Japon Ortak Bildirisine bağlılığını bildiren açıklamasıyla diplomatik gerilim sonlanmasa da ivmesini yitirmiştir. Ancak Çin-ABD rekabeti ve ABD’nin Çin’i engelleme stratejisi kalıcıdır. Asya-Pasifik bu rekabetin en stratejik bölgesidir. Japonya, Tayvan ve Güney Kore gibi Çin’i denizden çevreleyen Doğu Asya ülkeleri bu rekabette ABD’nin en önemli kozlarıdır. Bu nedenle Doğu Asya ve Pasifik coğrafyasında, Çin-Japonya arasında devam eden adalar üzerindeki anlaşmazlıklar gibi ikili sorunlar ve Çin-ABD arasındaki ilişkilerin gelecekte alacağı seyre göre krizler, gerilimler, huzursuzluklar sürecektir. Bu rekabette olabilecek en vahim olasılıklardan biri Asya ülkelerinin askeri olarak karşı karşıya getirilmeleri olduğundan bölge ülkeleri sorumlulukla ve sağduyuyla hareket etmelidir.