Pensilvanya fısıltısı… “Türkiye Meksika oldu”
Pensilvanya fısıltısı… “Türkiye Meksika oldu”
MURAT ALAN
FETÖ, bir yıkım operasyonu planladığında genellikle devasa bir sarsıntı dalgası başlatmaz.
17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimleri bu konuda istisnai örneklerdir. Bu girişimleri istisna sayarsak, örgüt neredeyse her operasyonunda sessiz ve sinsice hareket etti.
AK Parti Hükümeti’nin hazırlıksız yakalanması gerekiyordu; zira gözle görülür, fark edilir öncül sarsıntılar olsaydı, devlet mekanizması etkili bir müdahale aracı olarak devreye girer ve darbe girişimi bertaraf edilebilirdi.
Nitekim bu millet, örgütün 40 yıllık planlarını 15 Temmuz’da bir gecede boşa çıkardı; öyle ki örgüt üyeleri, operasyon öncesi tedbir olarak eşlerini bile boşamıştı.
Ancak FETÖ’nün genel stratejisi, büyük yıkım planlarını hayata geçirmeden önce hafif ama sistematik bir şekilde dalga dalga gelen sarsıntılarla başlar. Kamuoyu hazırlanır, toplumsal algı şekillendirilir.
Örneğin, 2013-2014 döneminde FETÖ’cü polislerin emniyetten tasfiye edildiği süreçte, medyada “bonzai” haberleri yoğunlaşmaya başladı.
Örgütün liberalleri tavlamak için kullandığı, kendisinden değilmiş gibi görünen Taraf gazetesi, bu operasyonda öncülük etti.
Ardından, bir anda sokaklarda bonzai adlı uyuşturucu maddeyi kullanıp yarı baygın şekilde ayakta sallanan zombileşmiş insanların görüntüleri dolaşıma sokuldu.
Samanyolu TV, Zaman Gazetesi, Habertürk ve o dönemin Doğan Medyası bu algı operasyonuna destek verdi.
Yer gök adeta bonzai oldu..
Aklım almıyordu, bu işin aslı nedir diye düşündüm. Dönemin Narkotik Daire Başkanı’yla görüştüğümde, “Uyuşturucuyla mücadelede önceki yıllara kıyasla çok daha iyi durumdayız. Olağanüstü bir durum yok, ama ben de bu haberleri şaşkınlıkla izliyorum,” demişti.
Aylarca bu haberlerle toplumun zihni işlendi; bizim mahalle medyası bile “haber bulduk” diyerek bu operasyona farkında olmadan katkı sağladı.
Sonra Taraf’ta bir manşet çıktı: “Dürüst polisler görevden alındı, bonzai patladı.”
İşte o an her şey netleşti!
1980 darbesinden yıllar sonra Kenan Evren’e, “Madem amacınız kardeş kavgasını önlemekti ve darbeden sonra iç çatışma bitti, neden 1978 ya da 1979’da değil de 12 Eylül 1980’i beklediniz?” diye sorulduğunda..
Evren “Şartlar olgunlaşmamıştı” cevabını verdi.. Taraf’ın manşetinden sonra, bonzai haberlerinin şartları olgunlaştırmak için kurgulandığını anladık. Peki, bonzai sorunu bitti mi? Kökü kurutuldu mu? Ne oldu kesildiler?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, örgüte karşı direnç gösterip devlet mekanizmasını etkili bir şekilde kullanınca bu operasyon başarısız oldu.
Benzer bir yöntem, eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un tutuklanması sürecinde de işletildi. Önce Taraf’ta Başbuğ’u hedef alan haberler dolaşıma sokuldu, bir yıl sonra ise tutuklama gerçekleşti.
FETÖ, bir planı devreye soktuğunda bu şekilde öncül sarsıntılar hissedilir. Yalanlar üzerine bir gerçeklik inşa edilir.
Şimdi yine benzer bir süreçten geçiyoruz.
Sayın Devlet Bahçeli liderliğindeki MHP’nin ele geçirilmesi operasyonu başarısız olunca, Cumhur İttifakı kurulunca onlarca artçıl sarsıntıyla dolu yeni bir operasyonun startını verdiler.
MHP ve Ülkü Ocakları’nı kriminalize etme yoluna gittiler. Avrupa’ya kaçan militanları aracılığıyla lobi faaliyetleri yürüterek bu yapıları suç örgütü gibi göstermeye çalıştılar. MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın ve Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’ı hedef aldılar. Ülkü Ocakları adeta vatansever gençlerin elinden tutan bir sivil toplum kuruluşu değil de, bir suç şebekesiymiş gibi algı oluşturdular.
İçerideki elemanları da bu algıyı körükleyecek kamikaze faaliyetinde bulundu!
Aynı dönemde, Türkiye Cumhuriyeti’nin en etkili İçişleri Bakanlarından Süleyman Soylu’yu hedef tahtasına oturttular. CHP ve yandaşları bu tuzağa büyük bir iştahla sarıldı.
Ardından kriminalize etme operasyonunun ikinci aşamasına geçildi.
Sinan Ateş cinayeti ve bazı iş insanlarının ya da mafya mensuplarının öldürülmesiyle ilerleyen süreç ilmik ilmik işlenerek ciddi bir kampanyaya dönüştü.
Dün de var olan, maalesef yarın da farklı türleriyle var olacak çete ve onlara ilişkin suç haberleri, olduğundan çok daha karmaşık ve devasa bir sorun gibi lanse edildi.
Sanki bu sorunlar yalnızca Türkiye’ye özgüymüş gibi bir algı oluşturulmaya çalışıldı.
Oysa Avrupa Birliği’nin 2023 ve 2024 verilerine göre, Türkiye, asayiş ve sokak güvenliği açısından Avrupa’da en etkili denetim yapan dört ülkeden biri… (Eurostat, 2023).
Londra’da kapkaç korkusuyla cep telefonuyla sokağa çıkılamazken, Paris’te gece sokakta yürüyen kadınlar ciddi güvenlik tehditleriyle karşı karşıyayken, Roma, Brüksel ve Berlin’de sokak çeteleriyle polis baş edemez hâle gelmişken, İstanbul’u adeta mafyaya teslim olmuş bir şehir gibi göstermeye çalışıyorlar.
“Sokak çeteleri türedi,” “Türkiye Meksika oldu” sloganlarıyla sahte bir gerçeklik inşa ediyorlar. Amaç açık: “AK Parti Hükümeti Türkiye’yi yönetilemez hâle getirdi”, “devlet suçla mücadele kabiliyetini kaybetti” algısı oluşturulmak..
Burada İçişleri ve Adalet Bakanlıklarına büyük sorumluluk düşüyor. Trafik kurallarına yönelik kampanyalar etkileyici, ancak güpegündüz bir avukatın öldürüldüğü ortamda kırmızı ışık ihlaline odaklanmak, “Türkiye Meksika oldu” algısını güçlendirmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürmüyor mu? Yoksa ben mi yanılıyorum? Bakın altını çiziyorum, bu “sokak çeteleri” tezi ve bu iddiayı destekleyen eylemlerin arkasında FETÖ var.. Akıl hocası da CİA! Süleyman Soylu tarzında, vakanın algısal ve olgusal boyutlarına karşı etkili bir mücadele yöntemi geliştirilmezse, örgütün itelemesiyle küçük kartopu büyük bir çığa dönüşebilir. Selametle..