Şimdi kime Abi diyeceğim ben?
Aradım abi…
Telefonun kapalı…
Biliyorum, artık asla açmayacaksın ama aradım…
Daha dün yine bu saatlerde aramıştım…
Gazetede yazını göremeyince paniğe kapılmış, telefona sarılmıştım.
“Abi hayırdır? Yazını göremeyince aradım” deyince…
İçimi okumuş gibi, “yahu bir şey yok bacım, merak etme iyiyim, Suud-i Arabistan’da umredeyim, hatta tavaftayım” demiştin…
Bir şey varmış işte…
İyi değilmişsin…
Dönmemek üzere gitmişsin.
Bu yüzden mi her görüşmemizde söylediğin gibi “görüşmek üzere” demedin? Dönüşü olmayan bir yola gittiğin için mi?
Hani, bazen şu muhannet zümreye bakıp da “abi kalbim çatlayacak… Bunlara nasıl tahammül ediyorsun?” dediğimde, “edemediğim için üç kere kalp krizi geçirdim ya” diye gülüyordun.
“Olsun abi, kendin için olmasa da sevenlerin için, dava için, bizi yalnız bırakmamak için ne olur kendini yorma, sigara içme” dediğimde, aslında gizli gizli “sana ihtiyacımız var abi, senin gibi abilik eden kaç kişi var ki” diyordum. Daha çok abim ol, daha çok yanımızda kal, daha çok sahip çık bencilliğiyle hem de…
FETÖ’nün bütün kapıları yüzüme çarptığı, bütün yollarıma pusu kurduğu zaman, eski dostların dahi selamını kestiği, FETÖ korkusuyla yolunu değiştirdiği yerde sağına soluna bakmadan beni yanına alan sendin Hasan Abi...
Hiç üzmedin…
Hiç düş kırıklığı meydana getirmedin…
Seni tanıdığım 1993’ten beri, “elif gibi dimdik” durdun! Herkesin “acaba” dediği, herkesin korktuğu, sustuğu yerde, hesapsız kitapsız hakkın, haklının yanında durdun!
Adam gibi adamlığınla bize örnek oldun!
Sen dinlemezdin, anlardın Abi…
Aradığım her an, orada dağlar gibi dururdun.
İncitmezdin, bekletmezdin, üzmezdin…
Tek arayanım, tek soranımdın.
Böyle çekip gitmek var mıydı Hasan Abi?
Söyle, kime diyeceğim şimdi?
Kime abi diyeceğim Hasan Abi?
Beni kim arayacak, kim soracak?
Kim bana teselli olacak?
Zifiri karanlıkta, azgın dalgalarla boğuştuğumda, kim “deniz fenerim” olacak?
Kimin “ışığında” kulaç atacağım?
Her boğulduğumda beni kim kurtarıp, kıyıya çıkaracak?
Ya abi, hani her seferinde “sabret” diyordun?
Hani “durmak yok, yola devam” diyordun?
Hani kimsesiz, bırakmazdın?
Hani sahipsiz bırakmazdın?
Her yer uçurum Hasan Abi, her yer belâ, her yer cehennem, her yer karanlıkken böyle… Işıkları söndürme…
Henüz hazır değilim… Alışık değilim böyle apansız gitmelere…
Hem bak, İstanbul’da hava karlı…
Şimdi kar mı yağacak mezarının üstüne?
Bu buz gibi havada çekip gitmek de ne?
Bizi babasız, abisiz, öylece bırakıp gitmek…
Memlekette her yer uçurum, her taraf düşman, her yer toz duman…
Onu bırak da kime abi diyeceğim şimdi?
Bu yazı mı?
Değil…
Saçmalık belki…
Belki yıkılış, belki çöküş…
Bu yüzden, bakmak zorunda değil kimse yazımdaki enkaza…
Çünkü bugün içimde ne kadar isli-puslu gözyaşı varsa, bu satırlara aktı.
Hasan Abi, içimde asla sönmeyecek bir “kardeş ateşi” yakıp ötelere yelken açtı.
Hem de kardeşinden çok sevdiği, inandığı, güvendiği adam, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanındayken…
Hz. Muhammed’in alnını koyduğu secdeye, daha az önce alnını yaslamışken…
İşte bu güzergâhta dosdoğruydu ya… Öyle de gitti…
Hakkın rahmeti, ona kollarını açtı…
Peki, ne diye üşüyor, ne diye korkuyorum?
Ne diye uçurumun kenarındayım abi?
Niye canım yanıyor?
Tutmazsan ruh elinle, vallahi dayanamayıp düşeceğim sanki…