Sözcü ve Nefes’in manşeti… Diyanet’e hatırlatma…
Sözcü ve Nefes’in manşeti… Diyanet’e hatırlatma…
MUHAMMET SEYFULLAH MADEN
Allah’ın adıyla…
*
Diyanet’in 7 Kasım’daki Cuma hutbesi muazzamdı.
Anlayabilene çok şey anlattı.
Üstelik her kesimden insan kucaklandı, hiçbir ayrım yapılmadan tüm geçmişlerimize rahmet okundu.
Ancak, lâ teşbih… Allah celle ve âlâ hazretlerinin, “Onların dinlerine tâbi oluncaya kadar ne yahudiler ne de hristiyanlar senden asla râzı olmayacaklardır” âyet-i celîlesinin adeta bize hatırlattığı gibi…
Bazıları bu hutbeden rahatsız oldular.
Hutbede alenen, “Şehitlerimiz, gazilerimiz, bu yurdu bize vatan yapan tüm geçmişlerimiz…” denildiği halde…
“Neden Atatürk’ün ismi yok” diye kıyameti kopardılar.
Hatta Sözcü ve “düşman kardeşi” Nefes bir adım ileri gitti ve manşetten Diyanet İşleri Başkanı Safi Arpaguş’u hedef aldılar.
Sözcü, “Diyanet’e Atatürk demek zor geliyor” diyerek yüklendi hutbeye. Nefes ise, “Vefa hutbesinde Ata’ya vefasızlık” yapıldığını savundu.
Halbuki ne diyordu hutbede: “Cennet yurdumuzu bize vatan kılan aziz şehitlerimizi, ahirete göç eden kahraman gazilerimizi ve bütün geçmişlerimizi hayırla yâd etmek ecdadımıza bir vefa borcudur.”
E tamam işte…
Yıllarca Atatürk’ü “kahraman, gazi” olarak yazıp çizmediniz mi?
“Göğsüne gelen bir mermiyi köstekli saati engellediği için,” Sakarya Savaşı’nda Meclis tarafından Gazi unvanı verilen Mustafa Kemal’i neden bu cümlenin dışında bıraktı Sözcü ve Nefes, anlayabilen var mı?
Daha da kötüsü…
“Bütün geçmişlerimizi hayırla yâd etmek ecdadımıza bir vefa borcudur” cümlesini neden görmezden geliyorsunuz?
Yoksa… eyvah eyvah! Yoksa koskoca Mustafa Kemal’i Türk milletinin geçmişinden saymıyor musunuz?..
Diyanet, “Ecdadımıza vefa borcumuz var” derken, neden Gazi’nin hutbede anılmadığını söylediniz? Yahu siz nasıl Atatürkçüsünüz, koskoca Mustafa Kemal’i kahraman Türk milletinin ecdadından saymıyor musunuz!..
Yazıklar olsun… Yazıklar olsun…
10 Kasım’da pembe tüylü şapkalarını başlarına geçirip, yaşları yüzünden iyice erimiş dudaklarına kıpkırmızı rujlarını sürüp, gençken yaptıkları valslerin hatıralarıyla dolan gözlerini Türk bayrağına diken, onca yaşlı “Cumhuriyet kadınının” yüzüne nasıl bakacaksınız…
Anıtkabir’e gidip, “İman tazelemeye geldik” diyen siyasetçilerin ve bir Fatiha okumak yerine yol ortasında saygı duruşu yapan “aydınlık yüzlerin” gazeteleri ne hallere düşmüş!..
Eh…
Sözcü ve Nefes özelinde çoğu kemalistin tavrı bize çok şey anlatıyor aslında… Bir önceki yazımda işaret ettiğim “Atatürk’ü değil rantını seven” tiplerden misiniz yoksa?
Ancak, AK Parti hükümetleriyle asli hüviyetini inşa etmeye başlayan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın çok net bir çizgiye, kimliğe ihtiyacı var.
Şu günlerde çizgi belirginleşiyor ama halen kat edilmesi gereken bir mesafe var.
Yukarıda zikredilen âyet-i celîle, Diyanet için sarsılmaz bir düstur, ebedî bir hatırlatma olmak zorunda.
Ne yaparsan yap senden razı olmayacaklar…
O yüzden Müslümanlar yalnızca Allah’ı razı etmenin peşine düşmeli.
Gerizi lafügüzaf.
Bugün 10 Kasım’ı bahane edip Diyanet’e saldırırlar, yarın başka bir günü…
Bahaneleri çok.
Neyse, neyse…
Bugün 10 Kasım.
Gazi 87 yıl evvel ahirete göç etti.
Bugün onu bütün yönleriyle anmamak ecdadımıza ayıp olurdu.
Önceki yazımda söylemiştim, bir siyasetçinin ne yediği, ne içtiği, inanıp inanmaması çok da mühim meseleler değil. Bunlar Gazi için de geçerli elbette. İnanmış, inanmamış, ne yemiş, ne içmiş, bize ne…
Bizi ilgilendiren onun ne yaptığı.
Ve yaptıklarını ilelebet hatırlayacak, hatırlatacağız.
Gazi’yi unutmayacak, unutturmayacağız.
Türkiye bize emanet.
Ve minellâhi’t-Tevfîk.