Şu anda durum bu: İsrail, Filistin’in tamamını öldürse
Ne olur? Yine körler sağırlar, birbirini ağırlar.
İslam Dünyası kıpırdar mı? Hayır.
Dünya devletleri tavır alır mı? Hayır. Milletleri demiyorum; devletleri…
Türkiye’deki Leani’lerden ve Safevi’lerden bir ses var mı? Hayır. Üzüntü var mı? Hayır.
Demek ki; neymiş: KÜFÜR TEK MİLLETMİİİŞ.
Peki, İsrail Lübnan’ı dümdüz etse, Suriye’yi budasa indirse, Irak’ı soğana çevirse dünyadan ses çıkar mı? Hayır.
Gerekçeleri hemen hazır: İsrail kendini savunma hakkını kullanıyor.
Peki, Türkiye savaşa müdahil olsa ne olur? Çok çok güzel olur. İsrail ile baş başa kalsa bir haftalık işi olur İsrail’in lakin; lakin; Türkiye’nin İsrail ile savaşı başlatacak gücü var, savaşta yenecek gücü var, konvansiyonel bir harpte… Ama savaşı bitirecek gücü yok!
Ne demek?
Çünkü İsrail’in elinde nükleer silah var. Türkiye’ye karşı kullanır mı? Kullanır. Dünyadan tepki gelir mi? Cılız. Çünkü doğuda ve Batıda Türkiye’nin “artık çok olduğunu” düşünen bir sürü devlet var.
İngiltere’nin meşhur başbakanı Churcill’in sözünü hatırlayalım: “Türkiye kuruyunca sulayın, büyürse budayın.” Yani Türkiye satmak için iyi bir pazar, taşımak için iyi bil hamal, üstüne basıp yükselmek için iyi bir eşek olarak kalsın.
Türkiye bir nükleer savaşta savaşı bitirecek güce sahip değil. Çünkü Türkiye’nin Kemalist ve Leani bürokrat ve kadroları, sanayicileri ve iktidarları diyerek memleketi büst ve heykelle doldurdular.
Şu “soğan-patates” diye bağıranlar, “rakıya neden bu kadar zam geliyooor! Demlenemiyoruz” diye tepinenler, “emekli acına ölüyor. Tatile gidemiyoruz” diye toplantıları velveleye verenler onlar. Bu arada ne oluyorsa gariban emekliye oluyor. Gerçekten muhtaç olanlar da arada kayboluyor.
İşte durum bu. İran’ın nükleer silah yapımı ile ilgili dünya ile başının ne kadar dertte olduğunu biliyoruz. Türkiye ise nükleer güce ancak Çukurova’daki nükleer santral devreye girdikten sonraki çalışmalarıyla ulaşacak. Tabi yaptırırlarsa!
İSRAİL NASIL BECERİYOR?
Dünyada hepi topu yirmi milyon nüfusu olan Yahudiler;
a- Dünyanın en zengini,
b- Dünyanın en siyasi önderleri,
c- Dünyanın en çok bilim adamına sahip ırkı.
d- Dünyanın en dindar milleti…
Nasıl yetiştiriyorlar çocuklarını? Nasıl onlara dini ve ırki şuur verip, hangi pozisyonda olurlarsa olsunlar Yahudilik ve İsrail ideallerine sadık kalmayı aşılıyorlar?
BİZ ÇOK AMA ÇOK GERİDEYİZ
Tüm İslam Tarihi boyunca yaşayan Müslümanların toplamı, İslam dünyasında son yüz yıldaki Müslüman nüfusuna erişemez. Ama o nüfus içinden yüzlerce meşhur, binlerce meçhul bilim adamı yetiştirmişiz. Bir misal: Kâtip Çelebi’nin meşhur eseri “Keşfüz-zünun” dur. Bu kitabın zeylini yazan Bağdatlı İsmail Paşa “İzahül meknun, an kütübi Keşfüz-zünun” adlı zeylin M(mim) maddesinde, yani matematik maddesinde yüzlerce matematik aliminin adını yazar.
Bu kadar az nüfusla bu kadar dâhi bilim adamı alim yetiştiren Müslümanlar yüz yıldır üç bölüme ayrıldılar.
Birbirini yiyen dişliler gibi öğütüyorlar.
1- Tarikatler: Bir sürü Ehli Sünnet itikadına ve Şeriata aykırı menkıbeler ve hurafelerle milyonlarca insanı arkalarına takmışlar. Medrese yani okula mesafeliler, kadınları itici ve kötülüğün anası, şeytanın kolayca aldatabileceği fertler olarak görmekteler…
2- Tarikat ve cemaatlerin bu hurafe düşünce ve inançlarını düzeltmeye çalışmak yerine bir kesim de İslam’ın kaynaklarında ve geleneğinde delik arıyorlar. Bulduklarını sandıklarını ise müçtehit imamlara yamatmıyorlar da illa kendileri yamayacaklar. Ama gördükleri eksikler üzerinden toptancı bir bakışla her Müslümanı buduyorlar.
3- Bütün bunların dışında kalanlar ise ya tarikatlara ya da sünnetsiz diyebileceğimiz “sünnet inkârcılarına” yaklaşmak zorundaymış gibi eşik önünde beklemektedirler.
Mesela, onlarca yurtları olan cemaatler ve tarikatlar vardır İslam Dünyasında. Hangisinin yurtlarının birkaç odasında “kimya laboratuvarı, fizik laboratuvarı” bulunur? Kaç tarikat veya cemaat, öğrencileri arasında bir “matematik olimpiyatı” tertip etmiştir?
Bulamazsınız.
Bulamazsınız; çünkü bunlar Allah’ın rızasına ulaşmaya uygun yollar değil!
İslam Dünyası şununla meşgul: Yahudi’nin ürettiği deterjanla elini ve bedenini temizle, onun ürettiği arabaya bin, makinayla üret, ilaçla tedavi ol, laiklikle idare ol, telefonla meşgul ol, bazı kanallardan üzerine pislik yağsın…
Binlerce kez Allah de, beş vakit üstüne beş vakit namaz kılmayı anlat. Nereden çıkıyorsa o kadar namaz? İsrail’in katliamlarına gelince “Allah belasını versin İsrail’in. Şeyhimiz bir beddua etsin de görsün İsrail gününü!” de.
İsrail tüm İslam Dünyasını zehirliyor, parasını çalıyor, sarhoş ediyor, yuvaları “özgür hayat” sloganlarıyla yıkıyor, dağıtıyor, kendi ülkesinde uygulamadığı laiklik düzeni ile Müslümanları rezil bir hayata mahkûm ediyor; yetmedi; bir de öldürüyor da öldürüyor.
Biz ise soğan- patates, büst-heykel, tarikat-cemaat, Selefilik-Sünnilik gibi dertlerle boğuşuyoruz. Vesselam.