Coğrafyasını bilmeyenlerin sınırlarını başkaları çizer
Coğrafyasını bilmeyenlerin sınırlarını başkaları çizer
HÜSEYİN ÖZTÜRK
Başlıktaki hakikati, bizim “Ön Asya” dediğimiz, İngilizlerin “Ortadoğu” ismini verdikleri coğrafyanın sınırlarını, onların parçalayarak çizmelerinden öğrendik.
Bugün hâlâ Ortadoğu’da İngilizler tarafından çizilen sınırlar yüzünden kardeş kardeş yüz yüze bile bakamıyoruz.
Yüz yıl önce Haçlıların ittifakıyla 780 bin kilometrekareye sıkıştırıldığımız ülkemizde, 80 yıldır Batının boyunduruğundan kurtulamadığımız için vatanımıza sahip çıkamamıştık.
Allah’a hamdolsun son 23 yıldır, Cumhurbaşkanımız Erdoğan ve hükümetlerimiz; terörden ekonomiye, kültürden sanata kadar akla hayale gelmedik tüm şeytani engellere rağmen, coğrafyamıza da vatanımıza da sahipliğimizi sürdürmekteyiz
Bu gerçeği görmek, anlamak ve idrak etmek için önce tarihimizi sonra medeniyetimizi bilmeye mecburuz.
Ahlat denilince külliyeyi diline dolayanlar, keşke Ahlat’tı da biraz olsun tanıyarak neden ve niçin oraya böyle bir külliye yapıldığını anlamamak adına tıkanan idrak damarlarını açabilseler. Gerçi idrak damarının tıkalı olması bir hastalık değil, şirk ve inkârın müptelasıdır.
*
Tekrar Ahlat’a dönelim ve kısaca bazı notları aktaralım:
Bir tarih ve medeniyet şehri olan Ahlat, günümüzde Doğu Anadolu bölgesinin, Yukarı Murat-Van havzasında yer alan, Süphan ve Nemrut (Bitlis Nemrut Krater Gölü) dağları arasında kurulmuş, Bitlis ilimize bağlı 34.000 nüfuslu bir ilçedir.
Van Gölü yahut Van Denizi’nin bağrında; dağlarıyla, ovasıyla ve dahi bina yapımında kullanılan evladiyelik “Ahlat taşıyla” ve tabii tarihimize yaptığı şahitliği ile yakından tanınması ve bilinmesi gereken şehirlerimizdendir.
Ahlat’a ayak bastığınızda ve binlerce mezarın yer aldığı Selçuklu mezarlarıyla karşılaştığınızda sözlü olarak duymasanız da zihninize şu mesaj isteseniz de istemeseniz de gelip oturmaktadır:
-“Bin yıldır burada Anadolu’nun İslamlaşması ve kıyamete kadar Müslüman kalması için yeterli şahitlik etmekteyim”.
Tarihten bir not daha:
Selçukluların büyük hükümdarı Alaeddin Keykubat, veziri Kemalettin Kamıyar’ı şehri muhasara eden Celaleddin’e elçi göndererek muhasarasını kaldırmasını isteyerek:
-Âlim ve zahit diyarı, Türk kültürünün bu güzel şehrini işgal ve tahrip etmesinin kendisine bir şey kazandırmayacağını” söyler.
Cumhuriyet dönemi tarihçilerinden Abdurrahim Şerif Beygu ise Ahlat’a dair şu notları kaydeder:
-“Hep tarihi olan bu milli mevcudiyet ve asarımızın (eserlerimiz) bu kadar zengin hatırat ve menabiini (membaını) sinesinde saklayan Anadolu’da diyebilirim ki pek az bir şehir, Ahlat derecesine çıkabilir.
Türk Tarihi içinde hazineler değerinde olan bu eserlerin şimdiye kadar Türk âlemi irfanınca az tanınmış olmasına müteessir olmamak mümkün değildir”.
*
Ezcümle:
Ahlat’ın tarih içerisindeki önemli nişanlarından birisi de birbirlerine uzaklıklarıyla farklı görünüm arz eden kümbetlerdir.
Tekraren ifade etmek lazımdır ki, öncelikli üzerinde yaşadığımız vatan coğrafyamızla birlikte gönül coğrafyamızı tarihiyle bütünleşerek bilmekle yükümlüyüz. Başka türlü mesuliyet ve mensubiyet duygumuz pekişmez ve kendimize yabancılaşırız.