• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ahmet Varol
Ahmet Varol
TÜM YAZILARI

Yeni Zelanda’daki canavara verilen ceza

28 Ağustos 2020
A


Ahmet Varol İletişim: [email protected]

Yeni Zelanda’nın Christchurch kentinde 15 Mart 2019’da iki büyük katliam gerçekleştiren, iki ayrı camiye saldırarak 51 kişinin ölümüne 49 kişinin de yaralanmasına neden olan Brenton Tarrant hakkında mahkemenin verdiği ceza açıklandı. 

Christchurch Yüksek Mahkemesi’nin verdiği karara göre katile affa imkan olmayacak şekilde ömür boyu hapis cezası verildi. Katil mahkemede verdiği ifadede işlediği suçların tamamını itiraf etmişti. Mahkeme de ülkede ilk kez bir kişi hakkında bu kadar ağır bir ceza verildiğini dile getirdi. 

Tabii verilen ceza her ne kadar Yeni Zelanda’nın hukuk sistemine göre en ağır ceza olsa da elbette o katilin işlediği suçun karşılığı olabileceğin çok altında kalan bir cezadır. Çünkü bu suç öyle bir suçtur ki onu dünyada verilecek hiçbir ceza karşılayamaz. Dolayısıyla bu korkunç katliamın suçlusu asıl hak ettiği cezayı Allah’ın adaleti icra edildiği, herkesin hak ettiği cezaya çarptırıldığı zaman görecektir. 

Korkunç katliamları gerçekleştiren vahşi canavar yaptığı açıklamada işlediği suçlardan dolayı pişmanlık duymadığını da dile getirdi. Bu açıklaması onun nasıl bir vahşi ruha sahip olduğunu göstermesi açısından dikkat çekicidir. 

15 Mart 2019 tarihinde, bütün damarları İslam’a karşı kin ve nefretle doldurulmuş bu korkunç canavar, Yeni Zelanda’nın Christchurch şehrinde Cuma namazı öncesinde Al Noor ve Linwood camilerine saldırarak korkunç katliamlar gerçekleştirdi. Katliamlarda toplam 51 kişi şehit edildi. Yirmisi ağır olmak üzere 49 kişi de yaralandı.

Katliamda öldürülenlerin bazıları henüz çocuktu. Vahşi canavar hiçbir insanî değere ve insaf adına hiçbir şeye sahip olmadığından elindeki silahını onların da üzerine çevirerek hunharca katletmişti.

Canavar Brenton Tarrant gerçekleştirdiği katliamı bir kahramanlık olarak değerlendirdiği için videoya çekerek internetten yayınladı. Onun silahına yazdığı sloganik ifadeler, tarihler ve manifesto diye yayınladığı metin tam bir ırkçı ve aynı zamanda modern haçlı zihniyetine sahip İslam düşmanı olduğunu gösteriyordu.

Manifestosuna göre kendisi için İslam’a karşı savaş konusunda birtakım idealler de belirlemişti.

Vahşi canavar içindeki kinin esasta İslam’a ve onu temsil eden mekânlara yönelik olduğunu ifade etmek amacıyla hedefine özellikle camileri yerleştirmiş ve buralara toplananların sayılarının arttığı Cuma namazı vaktini seçmişti.

Saldırıya karşı başta Türkiye olmak üzere muhtelif İslam ülkelerinde protesto gösterileri düzenlendi. Tepki açıklamaları yapıldı. Ancak Batı dünyasının daha önce Müslümanları hedef alan muhtelif saldırılar karşısında olduğu gibi bu saldırı karşısında da büyük ölçüde duyarsız davranması dikkatten kaçmadı. Bazı tepkiler ve kınama açıklamaları yapıldı. Ama böylesine vahşice bir katliamın çok daha ses getirmesi gerekirdi. Tepkilerin cılız kalmasının, hedef alınanların Müslüman olmasından kaynaklandığını tahmin etmek mümkündür. Çünkü benzer bir katliamın, Batı dünyasında gerçekleşmesi durumunda çok daha büyük bir çalkantıya neden olacağı kesindir. Bu açıdan bakıldığında Batı’da ve global düzeyde, Yeni Zelanda’daki katliamlara yönelik tepkiler son derece cılız kalmıştır.

Yeni Zelanda hükümetinin özellikle de Başbakan Jacinda Ardern’in katliam karşısında sergilediği tavır takdir edildi. Ardern her fırsatta ırkçı teröre karşı keskin bir tavır sergilerken mağdur edilen Müslümanların da acılarını paylaşmaya, onları hedef alan teröre her zaman karşı olacağını net bir şekilde ortaya koymaya çalıştı.

Yeni Zelanda’da da karşımıza çıkan vahşet yıllardan beri beslenen İslam karşıtı propaganda faaliyetinin ürettiği canavarca düşüncenin sahaya taşınmasından kaynaklanmıştır.

Son dönemde İslâm düşmanlığı planlı ve kasıtlı bir şekilde organize edildi, yetişen neslin Müslümanları öcü olarak görmesi için sistemli faaliyet yürütüldü. Bu faaliyetin bir gerekçeye dayandırılması için “İslamofobi” yani “İslâm korkusu” diye bir kavram geliştirildi. Oysa yapmak istedikleri İslâm’a ve Müslümanlara karşı bir tehdit oluşturmak, bu tehdidin haklı gösterilmesi amacıyla da sanal korku üretmekti.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

turgut ertav

64 yaşındayım, Türkiye de yaşıyorum ve Türk değilim.3-4 yaşlarından beri yaşamadığım bela görmediğim kötülük kalmadı.Ölseydim bundan daha iyi olurdu. 

Zişan

Sayın Cumhurbaşkanım. Recep Tayip Erdoğan. Efendim. Bendeniz İstanbul Küçükçekmece Kanarya Mahelesinde büyüdüm. Babam Ailem . Komşularım Sevdiklerimiz Kanaryada yaşıyor. Babamlar 60 yıldan beri Kanaryada bendeniz Kanaryada doğdum büyüdüm deprem bahanesiyle Kentsel dönüşüme girdi. bizim evimiz.  vergi verdik dogalgaz eşektirik su telefon . DASK İMAR BARIŞINDAN YARARLANDIK EVE DEPREM SİĞORTASI YAPTIK HERŞEY KABUL OLDU ÜCRETLERİNİ VERDİK . Bizi İşkalci ilan ettiler. Ecrimesin borcu Çıkardılar borca tutular bahçeli evlerimizi hiçe sayıp. bize kocaman ev ve bahçelerimizi bir+bir bile vermeden üstüne üstelik altından kalkamayacak borca soktular. kentsel dönüşüm altında Çok dolaplar Dönüyor. lutfen bizim Evlerimizi bize verin . Tapularımızı verin. Ecrimesin borcumuzu Silin. Yada hakımızı bizi borçlandırmadan verin .
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23