Kısa sürede hayvancılığa alışan İngiliz gelin, geleneksel yöntemleri de öğrenerek kendi peynir, yoğurt ve tereyağını yapmaya başlarken, hayvancılıkla uğraşmanın zevkli olduğunu ifade etti. Fiziksel bir iş olmasına rağmen stresten uzak olduğunu vurgulayan Durrant, “Yoğurt, peynir, tereyağı yapıyorum. Sütümüz vardı ve neden her şeye para veriyoruz dedim. Daha sonra internetten araştırdım ve eşimin ailesine sordum ve yoğurt, peynir ve tereyağı yapmayı öğrendim. Herkes bana yardımcı oldu ve öğrettiler. Deneye deneye öğrendim. Bilmiyorum ama ben çok seviyorum bu işi. Doğanın ve hayvanların içindeyim. Stresten uzağım. Tabii genelde herkesin bu tarz işlerden kaçtığı söyleniyor bana ama tercih onların tercihi. Belki de onlar bu tarz bir hayat içerisinde büyümüşler ve bıkmışlar. Başka bir yere gitmek istiyorlar belki. Yani kolay bir iş değil bu. Sabahın erken saatinde kalkıyorsun. Hayvanlarla ilgilenmek zorundasın. Bir tatil yapamıyorsun. Çünkü bunlar beklemiyorlar. Akşamın geç saatlerine kadar da işlerimiz devam edebiliyor. O yüzden zor bir iş. Bir de fiziksel bir iş yani. Çuvalları taşıyorsun filan. Açıkçası çok temiz bir ortamda da değilsiniz ama temiz ve dürüst bir iş. Benim için çalışmak çok zevkli bir şey. Hiç kaçınmıyorum bu işten” dedi. Türkiye’yi çok seven ve birçok kez Türkiye’ye gelen Durrant, Türkçe konuşmayı öğrendiğini sözlerine ekleyerek, “Zaten Türkçeyi konuşuyordum. Son 30 senedir bayağı bir Türkiye’ye geldim. Türk arkadaşlarım da vardı. Böylece Türkçeyi öğrendim. Gençliğimde Türkiye’de de çalışmıştım. O yüzden konuşmaya devam ettim hep” dedi.