• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

FETÖ'ye karşı direnen ve FETÖ zulmüne Maruz Kalan, Molla Muhammed Doğan kimdir?

Yeniakit Publisher
Haber Merkezi Giriş Tarihi: Güncelleme Tarihi:
FETÖ'ye karşı direnen ve FETÖ zulmüne Maruz Kalan, Molla Muhammed Doğan kimdir?

Molla Muhammed Doğan Hoca Kimdir? Molla Muhammed Hoca, Muş’ta yaşayan ve İslamî ilimler çerçevesinde yazı ve ders faaliyetlerinde bulunan bir İslam âlimidir. Bugün 76 yaşında olan Molla Muhammed Hoca, Saidi-i Nursi çizgisinde bir fikriyata sahip olup, bu konuda bir çok kitap yazmıştır. Molla Muhammed Hocayı Türkiye gündemine taşıyan olay ise, FETÖ denen, küresel emperyalizmin ve CIA’nın, İslam dünyasında besleyip, büyüttüğü 1500 yıllık en tehlikeli yapıya karşı fikren ve fiilen mücadele etmiş olmasıdır. FETÖ’ye teslim olmayan ve bu uğurda, iftira ve terör suçuyla suçlanma, hapis v.s. gibi zorlu süreçlerden geçen Muhammed hoca, direniş ve sabrının meyvesini, 17-25 hukuk kılıklı FETÖ darbe teşebbüsünden sonra almaya başlamıştır. Peki, FETÖ Muhammed Hocayı nasıl ve neden gözüne kestirip, teslim almak istedi? Gelin o günlere, FETÖ’nün neredeyse “Ben Devletim!” dediği günlere dönelim.

Molla Muhammed Doğan Hoca Kimdir?

Molla Muhammed Hoca, Muş’ta yaşayan ve İslamî ilimler çerçevesinde yazı ve ders faaliyetlerinde bulunan bir İslam âlimidir. Bugün 76 yaşında olan Molla Muhammed Hoca, Saidi-i Nursi çizgisinde bir fikriyata sahip olup, bu konuda bir çok kitap yazmıştır. Molla Muhammed Hocayı Türkiye gündemine taşıyan olay ise, FETÖ denen, küresel emperyalizmin ve CIA’nın, İslam dünyasında besleyip, büyüttüğü 1500 yıllık en tehlikeli yapıya karşı fikren ve fiilen mücadele etmiş olmasıdır. FETÖ’ye teslim olmayan ve bu uğurda, iftira ve terör suçuyla suçlanma, hapis v.s. gibi zorlu süreçlerden geçen Muhammed hoca, direniş ve sabrının meyvesini, 17-25 hukuk kılıklı FETÖ darbe teşebbüsünden sonra almaya başlamıştır. Peki, FETÖ Muhammed Hocayı nasıl ve neden gözüne kestirip, teslim almak istedi? Gelin o günlere, FETÖ’nün neredeyse “Ben Devletim!” dediği günlere dönelim.

FETÖ, Türkiye Cumhuriyeti devletinin tamamen ele geçirmek ve kendi iktidarını sağlamlaştırmak için, 90’ardan beri kendisine düşman olarak gördüğü ve ortadan kaldırılmasına karar verdiği İslâmî yapılanmaları, medya ve emniyet, istihbarat yoluyla itibarsızlaştırıp, ezmek istedi. Bu İslâmî yapıların başında ise, İBD fikir hareketinin kurucusu müteffekkir Salih Mirzabeyoğlu bulunmaktaydı. Bugünkü Yeni Akit gazetesinin öncülleri olan o dönemki Akit, Vakit, Anadolu’da Vakit gazeteleriyle, Cuma dergisi gibi medya organları da, FETÖ’nün hedefindeydi. Mesela, Akit-Vakit’i, yazılarıyla gündemi sallayan meşhur yazarı, rahmetli Hasan Karakaya , FETÖ’nündiş bilediği iki mücadeleci gazeteciydi. Molla Muhammed Hoca da, ezilmek istenen, bu düşman gruplar içerisinde yer alıyordu, çünküFETÖ’ye biat etmemiş ve İslamî ilim çalışmalarını bağımsız bir şekilde devam ettirmeye karar kılmıştı.

Muhammed Hocayı hapise düşüren süreç nasıl başladı?

Sözde "Tahşiye Davası" ve Gerçekler Tahşiye davasına ilişkin süreç, 6 Nisan 2009 tarihinde FETÖ elebaşı Fethullah Gülen’in herkül'de yayınlanan “Adına da tahşiye derler” başlıklı konuşmasıyla başladı. Ardından FETÖ elebaşının bu konuşması üzerine, FETÖ medyasının organize bir kampanyasıyla devam ettirildi. Elebaşı Gülen’in konuşmasının yayınlanmasından yalnızca birkaç gün sonra, FETÖ’cüZaman Gazetesi, Tahşiye grubunu hedef alan haberler yayınladı, FETÖ’cü SAMANYOLU TV’deki bir dizide “Karanlık Kurul” denen senaryo ile grup terörle ilişkilendirilmiş ve köşe yazılarında çeşitli ithamlarla suçlandı. Bu medya propagandasının hemen ardından, O dönem FETÖ tarafından kadrolaşma yoluyla, neredeyse elegeçirilmiş olan İstanbul Emniyet Müdürlüğü bünyesindeki bazı isimler, hiçbir somut delile dayanmaksızın “Tahşiye grubu” hakkında soruşturma başlatılmasını sağladı. Bu süreçte, FETÖ içerisinde FETÖ olarak yapılanan ve özellikle Emniyet içerisinde yuvalanan, 15 Temmuz iç savaş ve işgal teşebbüsü sonrası ise, etkin pişmanlıktan yararlandığı belirtilen ve hâlen hakkında soruşturmalar devam eden KÖZ grubu aktif rol almıştır. Said Özdemir ve oğlu Kemalettin Özdemir’in başını çektiği, bu devlet içerisinde yapılanan ihanet ekibinin kumpas sürecinin en büyük organizatörlerinden birisi olarak rol aldığı görüldü. Yargı ve emniyet FETÖ işgalinden kurtarıldıktan sonra hazırlanan yeniİddianamede,açıkça ortaya konulan deliller gösterdi ki,; FETÖ elebaşının bu konuşmanın hemen ardından, FETÖ’cü medyada, dizilerde ve kamu kurumlarında başlatılan sistematik karalama ve soruşturma süreci net bir şekilde belgelenmiştir.


İddianamede net bir şekilde ortaya konulan bilgiye göre, bu süreçte kullanılan istihbarat raporları ve resmi yazışmalar,manipülasyonlarla doldurulmuş, sahte ihbarlar ve ithamlarla hazırlanan belgelerde, grubun tehlikeli olduğu algısı yaratılmaya çalışılmıştır. Ancak, MİT ve Genelkurmay gibi resmi kurumlardan gelen cevaplar, bu yazışmalarda yer alan bilgilerin gerçeklikten tamamen uzak olduğunu kanıtlamıştır. Örneğin, MİT’in savcılığa verdiği resmi yanıt, Tahşiye grubu hakkında Emniyet’e herhangi bir yazılı bilgi veya ihbar sunulmadığını, dolayısıyla soruşturmanın dayandığı temel iddiaların asılsız olduğunu kesin olarak ortaya koymaktadır.Muhammed Hoca ve Taşhiyegrubu hakkında, Medya ve Hukuk Kumpası, Elebaşı Gülen’in konuşmasıyla başlayan bu süreç, FETÖ medyasının organize bir şekilde kamuoyu oluşturma çabasıyla devam etmiştir. Fethullah Gülen’in konuşmasını takip eden günlerde Zaman, Bugün ve Hürriyet gibi gazetelerde yayınlanan yazılar, grup üzerindesistematik bir baskı oluşturmak için kullanılmıştır. Hatta "Karanlık Kurul" senaryosu bile Gülen’in konuşmasından yalnızca birkaç gün sonra televizyon ekranlarına taşınmıştır. Bu denli hızlı bir medya operasyonu, sürecin planlı bir şekilde yürütüldüğünü açıkça göstermektedir. Savcılık iddianamesi, bu medya kampanyasının ardından Emniyet içinde nasıl bir kumpas kurulduğunu detaylı bir şekilde ortaya koymaktadır. 29 Nisan 2009’da İstanbul Emniyet İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı Erol Demirhan tarafından Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne gönderilen yazıda, grubun tehlikeli bir yapı olduğu öne sürülmüş ve bu yazının ardından grup üyeleri teknik takibe alınmıştır. Ancak, bu süreçte hiçbir somut delile ulaşılamamış, 9 ay boyunca sürdürülen takiplerden sonra grup üyeleri hakkında uydurma delillerle operasyon düzenlenmiştir. Operasyonun en dikkat çekici kısmı, Bahçelievler’de bir evde ele geçirildiği öne sürülen mühimmattır. Savcılık soruşturmasında, bu mühimmatın ev sahiplerinin haberi olmaksızın yerleştirildiği ve operasyonun bu sahte delile dayandırıldığı kesinleşti. Bu da, Tahşiye davasının hukuki bir süreç değil, tamamen kurgulanmış bir kumpas olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Molla Muhammed Doğan Hoca, FETÖ’nün, Türk milleti tarafından seçilmiş olan Cumhurbaşkanı (Başbakan) Erdoğan’ı, hukuk kılıflı bir darbe teşebbüsüyle devirmeye çalıştığı, meşum 17-25 Aralık kalkışmasından sonra, Adalet ve emniyet mekanizmasındaki FETÖ teröristlerin temizlenmeye başlanmasıyla birlikte, terör suçu iftirasıyla atıldığı hapishanede, 17 ay direnişini sürdürüp, FETÖ’ye teslim olmamış ve ilmi çalışmalarını burada da devam ettirmiştir.
Muhammed Hoca üzerindeki FETÖ kumpasının çapı o kadar büyüktü ki, grubun lideri ve o zaman 66 yaşındaki Mehmet Doğan, 17 ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildi. Tahşiyecilere yönelik soruşturmada FETÖ’nün kumpas kurduğu ve usulsüzlük yaptığı iddiasıyla, 14 Aralık 2014 tarihinde 13 ilde eş zamanlı polis operasyonu düzenlendi.

Muhammed Doğan Hoca, bugün Muş’taki medresesinde ilmi çalışmalarına devam ederken, FETÖ ve FETÖ’nün devşirdiği bazı kişiler tarafından sosyal medyada veya değişik mecralarda yine iftiralara maruz kalmaktadır. Çünkü Molla Muhammed Hoca, FETÖ’nün çok küçük, ezilecek çerezlik bir grup olarak gördüğü ama boğazında kalan bir inanç ve mücadele adamı çıkmıştır.

İddianame, Tahşiye davasının baştan sona bir medya ve FETÖ'cü bürokrasi üyelerinin işbirliğiyle yürütülen kumpas olduğunu tartışmaya yer bırakmayacak şekilde kanıtlamaktadır. Elebaşı Fethullah Gülen’in konuşmasıyla başlayan bu süreç, medya aracılığıyla kamuoyu oluşturma, emniyet içindeki organize bir yapı aracılığıyla sahte delil üretme ve nihayetinde masum insanları terör örgütü üyesi gibi göstermeye dayanmıştır. Tüm bu gerçekler, medyada “Tahşiye çöktü” gibi manipülatif manşetlerle karartılmaya çalışılsa da, iddianamenin net ifadeleri ve somut delilleri, bu komplonun nasıl işlendiğini açıkça ortaya koymaktadır. Artık bu süreci yalnızca “iddia” olarak nitelendirmek değil, organize bir kumpas olarak adlandırmak kaçınılmazdır. Kumpasın Nihai Hedefi: Molla Muhammed Doğan ve Hizmetlerine İtibar Suikastı Tahşiye davası yalnızca masum bireyleri terörle ilişkilendirerek toplumsal bir algı oluşturmakla kalmamış, aynı zamanda büyük bir İslam alimi olan Molla Muhammed Doğan’ın hayatını ve hizmetlerini hedef almıştır. Bu süreçte, organize ve sistematik bir şekilde, Kuran’a ve Risale-i Nur’a hizmet eden bu kıymetli şahsiyetin itibarı zedelenmeye çalışılmıştır. Molla Muhammed Doğan, yalnızca bir din alimi değil, aynı zamanda İslam’ın hakikatlerini yayan ve Kuran’ın ışığını karanlık zihinlere ulaştıran bir yol göstericidir. Onun tüm hayatını Kuran’a hizmete adaması, İslam düşmanlarını ve çıkar odaklı yapıların rahatsızlığını artırmıştır. Zira dini duyguları dünyevihedeflerine alet eden sözde din adamı özde CIA uşağı şahsiyetlerin Kuran'ın gerçeklerinin topluma hak şekilde nakledilmesine tahammüllerinin olmaması doğaldır. Molla Muhammed Doğan’ın fikirleri ve çalışmaları, İslam’ın saf ve hakiki yorumunu yaymayı amaçlayan bir dini hizmettir. Hayatı boyunca Risale-i Nur’dan aldığı ilhamla, toplumun manevi kalkınması ve ahlaki değerlerinin yeniden inşası için çalışmıştır. Ancak bu yüksek ideal, karanlık odakların hedefi haline gelmiştir. Planlı bir şekilde yürütülen bu kumpas, yalnızca bireyleri cezalandırmak için değil, aynı zamanda Kuran’ın hak anlamda yayılmasını engellemek ve Doğan gibi önemli şahsiyetlerin önünü kesmek amacıyla kurgulanmıştır. Bu dava üzerinden Molla Muhammed Doğan’a karşı yapılanlar, açık bir itibar suikastıdır. Risale-i Nur ve Kuran’ın mesajını insanlara ulaştıran bir alim olarak, onun etkisi yalnızca bulunduğu çevreyle sınırlı kalmamış, ülke genelinde yankı bulmuştur. Bu yüzden, onun susturulması ve halk nezdinde itibarsızlaştırılması, Kuran’ın hakikatlerinin engellenmesi için atılmış bir adımdır. Ancak bu girişimler, onun bıraktığı izleri silememiş, tam aksine onun davasının haklılığını daha da gözler önüne sermiştir. Bir Önder ve İlim Adamı Molla Muhammed Doğan’ın ilmi derinliği, samimiyeti ve mücadelesi, yalnızca çağımızın değil, tüm İslam tarihinin önemli örnekleri arasında yer alacaktır. O, yalnızca bir alim değil, aynı zamanda toplumun ahlaki ve manevi dirilişi için fedakarca çalışan bir öncüdür. Öğrencileri ve takipçileri, onun hayatından ve eserlerinden ilham alarak Kuran’ın nurlu yolunda ilerlemeye devam etmektedir. Planlı ve organize bir şekilde, böylesi bir şahsiyete karşı başlatılan karalama kampanyası ve kumpaslar, sadece şahsını değil, temsil ettiği davayı hedef almıştır. Ancak tarih, Molla Muhammed Doğan gibi insanların adını unutmaz ve onların temsil ettiği davaları yüceltir. Bu kumpasın arkasındaki karanlık planlar çökmüştür. Molla Muhammed Doğan’ın davası ve hizmetleri daha da güçlenerek devam etmektedir ve edecektir.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Müslüman

Bediüzzaman hazretlerini hapislerde, sürgünlerde çürüttüler. Davasını ise nur camiası adı altında sahte liderler üreterek bozguna uğrattılar. Halbuki Risale-i Nur isimli tefsir bir camiaya mahsus değil, bütün ümmetin malıdır. Bediüzzaman'a kavuşamadık fakat talebesi Molla Muhammed'i zındıkaya yedirmeyelim. Cenâb-ı Hakk hepimizden sorar.

Kenan

Allahu Teala yardımcıları olsun.Yıllarca zekat ın ve kurbanın nasıl ve kime verilmesi gerektigini kurandan ve sünnetten delillerle anlattılar.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23