Boğaziçi Üniversitesi’ndeki kalkışmanın arka planında neler olduğunu deşifre eden Araştırmacı Yazar Mustafa Şen, “Boğaziçi’nde muhafazakâr veya ülkücü olan öğretim görevlisi var mı? Yok. Başka üniversitelerde var da neden orada yok? Çünkü orası bir gettodur. Uyduruk sebeplerle böyle kişilerin görevli olmasına izin verilmiyor. Bir bilim kilisesi kurulmuş vaziyette. Bu bilim kilisesinin epistemik cemaatine dâhil olmayan kimseyi üniversiteye almıyorlar” diye konuştu.
Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenciler kullanılarak başlatılan ülkeyi kaosa çekme planı devam ediyor. Rektör ataması bahane edilerek başlatılan eylemlerin geldiği noktaya baktığımızda meselenin rektör meselesi olmadığı açık bir şekilde görülmekte. Özellikle terör örgütlerinin kışkırtmalarıyla ülke geneline yayılmaya çalışılan provokasyon sağduyulu vatandaşlarımız tarafından kabul görmedi. Özgürlük gibi kavramlar kullanılarak masumlaştırılmaya çalışılan Boğaziçi meselesi tam bir oyundan ibaret. Bu oyunu Boğaziçi Üniversitesi’ni iyi bilen birçok isim deşifre etti. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki kalkışmanın arka planında neler olduğunu deşifre eden isimlerden biri de kendisi de Boğaziçili olan Araştırmacı Yazar Mustafa Şen. Kamuoyunun yakından tanıdığı Şen ile kendilerinden başkasına hayat hakkı tanımayan, kendileri gibi düşünmeyen hiç kimseye akademik alanda yol açmayan bilim kilisesine dönüştürülen Boğaziçi Üniversitesi’nin iç yüzünü konuştuk.
Boğaziçi Üniversitesi mezunusunuz. Üniversiteyi en iyi bilen isimlerden birisiniz. Öğrencilik yıllarınızda Üniversitede hangi faaliyetlerde bulundunuz ve hangi zorlukları yaşadınız?
1985-1986 eğitim-öğretim yılında Boğaziçi Üniversitesine kayıt olmuştuk. Öğrenciler arasında çok özgürlükçü, liberal ve demokrat bir ortam olarak anılması bizlerin dikkatini çekmişti.
Ramazan ayı geldiğinde bizden öncekilere iftarı sorduğumuzda öyle bir şeyin olmadığını söylediler. Gerekli idari birimlere gittik. İftar vakti yemek verilip verilmediğini sorduk olumlu bir yanıt gelmedi. Sorabildiğimiz kadar kişiyle görüştük. 276 kişi oruç tutacaklarını söylediler, isimlerini verdiler. İsimlerini vermeleri önemliydi çünkü idare uyduruktan bir şey yapıldığını söyleyebilirdi.
Benden liste istediler ben de vermedim. Gerçek mi sahte mi anlamında bir liste isteniyor ama ben o listedekilerin işleme alınacağını düşündüm. Ama neticede iftar için yemek çıkarılması iznini alabildik. İlk başlarda iftar vakti 2-3 tane idareden yetkili kişi kontrole geliyordu. Gelme amaçları kontrol için görünüyordu ama “Kimler var?” gibisinden bakınıyorlardı.
İslami hassasiyeti olan öğrenciler genellikle Uluslararası İlişkiler Kulübü’ne katılıyordu. Orada faaliyet yapıyordu. Bu kulüp üzerinden fişlendik desem yalan olmaz. Zaten daha sonra o kulübü kapattılar.
Dindar öğrencilerin kulüp kurmasını zorlaştırıyorlar değil mi?
Yeşilay Derneği ile Boğaziçi Üniversitesi logoları birleştirilmiş bir ambleme sahip kulüp kurulmuştu. Kulübün açılması için zar zor izin alınmıştı. Daha sonra da Boğaziçi Üniversitesinin amblemi bozulmuş gerekçesiyle hesap sorulmuştu. Amaç kulübü kapatmaktı. Ama bir arkadaşımız çıkıp aslında bozulan amblemin Yeşilay Derneğinin amblemi olduğunu bu yüzden herhangi bir işlemin yapılmayacağını söylemişti. Bu savunma sayesinde kulübün kapatılması engellenmişti.
Sizin kimliğiniz nedeniyle yaşadığınız bir mağduriyet oldu mu?
Mesela ben doktoradan atıldım. Final sınavına alınmadığım için ortalamam 3.00’ün altına düştü. Ortalamanın altına düşüldüğünde de doktoradan atılıyordunuz. O zamanki sistem böyleydi.
Kapkara faşizm
Erbakan Hoca, Başbakan iken bile üniversiteye alınmak istenmiyor doğru mu?
Necmettin Erbakan, Başbakan olduğu zaman üniversiteye getirmek istediğimizi ilettiğimizde kabul etmediler. Israrlarımız neticesinde olumlu bir yanıt verdiler. Ülkenin başbakanın davet edilmesine bile zor müsaade ettiler.
Görünürde çok demokrat ve özgürlükçü ama o tozpembe özgürlük büyüsünü bozulduğunda altından kapkara bir faşizm çıkıyordu.
Boğaziçi anti-Türk gettosudur
Bize Boğaziçi Üniversitesinin portresini çizer misiniz? Diğer üniversitelerden farkı nedir? Neden birileri orayı kale olarak görüyor?
1863 yılında Amerikan misyonerlik okulu olarak kurulmuştur. Misyonerlik okullarının amacı, o ülkeye ve o ülkenin dinine karşı kurulur. O zamanlar kurulduğunda kılıfına uydurulmuştu. Boğaziçi bir Anti-Türk gettosudur diye boşuna söylemiyorum. 1971 yılına kadar bir misyonerlik okulu olduğu için üniversitenin başına Türk bir rektör tayin edilememiştir. 1971 yılında millileştirildikten sonra Türk rektörler atanmıştır. Daha önceleri Liberal-Amerikancı bir yer iken şimdi onlarla beraber marjinal sol gruplar mevcuttur. Kendilerinden olmayanları aralarına almamaları konusunda birbirleriyle anlaşmışlardır. Bunu başka bir üniversitede görmek çok zordur. Bir ülkenin etnik ve kültürel yapısı nasılsa o üniversitede de öyledir. Takriben bu yapı üniversitelere yansır.
Mesela Boğaziçi Üniversitesi eylemlerinde başörtülü kızlar gördük değil mi? Acaba o kızlar kendilerine hiç sordular mı bu üniversitede neden başörtülü hoca, asistan veya yetkili çalışan yok? Şimdiye kadar bu böyleydi ama bundan sonra başörtülü hoca görebiliriz.
Eğer bu durum böyle devam etseydi orada okuyan başörtülü kızlar o üniversitede öğretim görevlisi olabilecek miydi? Hayır. Nasıl biliyorum? Çünkü bu zamana kadar almadılar. Boğaziçi’nde muhafazakâr veya ülkücü olan öğretim görevlisi var mı? Yok. Başka üniversitelerde var da neden orada yok? Çünkü orası bir gettodur. Uyduruk sebeplerle böyle kişilerin görevli olmasına izin verilmiyor.
Bir bilim kilisesi kurulmuş vaziyette. Bu bilim kilisesinin epistemik cemaatine dâhil olmayan kimseyi üniversiteye almıyorlar. Ezkaza birileri yanlış okula gidiyorsa o hariç. “Boğaziçi Üniversitesi çok demokratik ve özgürlükçüdür. Her kesimden öğrenci var. İslami öğrenciler de var” diyorlarken aslında bir gerçeği çarpıtıyorlar. Öğrenciler merkezi sınav sistemine göre yerleştiriliyor. Kaç türlü öğrenci olduğunu değil kaç türlü hoca olduğunu söyleyin. Öğrenciler sizin insiyatifinizde değil ama öğretim görevlileri, yöneticiler, asistanlar sizin insiyatifinizde. Elinde olsalar istemedikleri öğrencileri de üniversiteye almazlar.
Şerif Mardin’e bile tahammül edemediler
Neye dayanarak bunu iddia ediyorum. Bu protestoların başını çeken akademisyenler Hendek çatışmalarında terörle mücadeleye karşı bildiri yapanlardır. Sanırım 2008 yılında olmuştu. 119 üniversite öğretim görevlisi başörtüsüne karşı bir bildiri yayınlamışlardır. Hatta kendi epistemik cemaatlerine mensup olmayan hocaları da bıktırıp gönderdiler. Örnek Şerif Mardin’e bile tahammül edemediler. Şerif Mardin ise hocaların hocasıdır. Teorisi olan bir hocadır. Kuru bir akademisyen değildir. Pek bilinmez, Yalçın Koç adında bir dahi vardır. Onu bile bıktırdılar, çekip gitti.
Boğaziçi, bir üniversiteden ziyade bir bilim kilisesi ve eğitim-öğretim topluluğundan çok bir epistemik cemaattir.
Amerika’ya beyin devşiren istasyon
Boğaziçi Üniversitesini bu toprakların değerlerinden kopuk hatta değerlerimize düşman olan yapısından kurtarmak için neler yapılabilir?
Açık konuşmak gerekirse alınan idari kararların arkasında durmak gereklidir. Boğaziçi’yi Amerika’ya beyin devşiren bir istasyon olmaktan kurtarmak için başka çare yok. Nasıl ki merkezi sistemle hak eden öğrenci üniversiteye girebiliyorsa hak eden ve muhtelif ideolojiye sahip hocaların da üniversiteye girebilmesi için bu ortam oluşturulmalıdır.
Boğaziçi bu haliyle de maalesef kendi kendini yok ediyor. Bu önlenmelidir çünkü neticede Boğaziçi Üniversitesi, Türk yurdundadır, Türk üniversitesidir. Bu yüzden kendi kendini yok etmesi önlenmelidir.
Kendi kendini yok etmekten kastınız nedir?
Kendi kendini yok etmekten kastımı biraz şerh edeyim. Boğaziçi Üniversitesine öğrenciler %1’lik dilimden giriyorlar. İlk 100’ün 50-60 öğrencisini Boğaziçi alıyor. İlk binin de üçte ikisini Boğaziçi alıyor. Böyle bir üniversiteden bahsediyoruz. Ama böylesine seçkin öğrenciler alan Boğaziçi Üniversitesi dünyada 600. sıralarda. Ve öğrencilerin %1’den girdiği bir üniversitenin hocaları makalelerine ve kitaplarına atıf sırasında Türkiye’de ilk 10’da bile değiller. Başka bir şey dünyada en etkin akademisyenler listesi yayınlanır. Boğaziçi de o listede var ama Türkiye’deki üniversiteler arasında ilk 10’da bile değildir.
Sizlerin, Türkiye’nin en seçkin öğrencilerinin girdiği bir üniversiteyi 600. sıralara geriletmeye hakkınız yoktur. Rektör Melih Bey de Boğaziçi’ni ilk 100’e dâhil etmeyi hedeflediğini söylemiştir.
Melih Bulu’nun Boğaziçi geleneğinden gelmediği yönündeki eleştirilere ne diyorsunuz?
“Bir Boğaziçi geleneği vardır. Melih Bulu o gelenekten değildir” iddiasını öne sürmekteler. Ben o üniversiteye gittiğimde rektör Boğaziçili değildi. Boğaziçi’nde hiç okumamıştı bile. Melih Bulu ise master ve doktorasını orada yapmıştır. Lisansını başka bir üniversitede tamamlamıştır. Eğer sizler master ve doktorasını Boğaziçi’nde yapmış ama lisansını orada yapmamış birini kabul etmiyorsanız o halde sizlerin master ve doktora seviyesi yetersizdir. Sizler, kendinizi inkâr etmektesiniz. Bir insan bir okulda bir dönem okuduğunda oralıdır artık.
Rektör CHP’li olsaydı bu eylemler yapılır mıydı?
Başka bir rektör CHP’de parti meclisi üyesi olup, başka bir üniversitede rektör olabiliyor. Başka bir üniversite rektörü CHP amblemi önünde konuşma yapabiliyor. AK Partiden aday adayı olduğu için kabul etmek istemiyorlar. Şayet CHP’den aday adayı olsaydı bu eylemler yapılır mıydı? Hayır.
Eylemcilerin terör örgütüne selam çakmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İlk eylemlerini Canan Kaftancıoğlu önderliğinde terör örgütü marşı söyleyerek yaptılar. Terör örgütünün rektör tayiniyle ne alakası var? Ve sonra da HDP Eş Başkanını ziyaret ettiler. Amacın zaten rektör atamasını olmadığını gösterdiler. “Tüm kayyımlar gibi Boğaziçi’ndeki kayyım da gidecek” gibi bir ifade kullanıldı. Böyle bir ifade amacın bilimle, akademiyle, rektörle alakalı olmadığına işaret ediyor. Çünkü bu ifade terör örgütünün ifadesidir. Ve dağdan da yanıt geldi. Cemil Bayık: “Boğaziçi’nde ki eylem desteklenmeli” dedi. Bu eylemde gözaltına alınan 108 kişinin çoğunluğu terör örgütü üyeleri veya sempatizanıydı. Şunun altını çizerek söylüyorum: Öğrencilerin ve hocaların bilimsel akademik ve demokratik hakları her zaman vardır. Bu haklarını bilimsel akademik ve demokratik yollarla eylem yapabilirler ve bu hakları bizzat rektör savunmalıdır. Bunda hiçbir sorun olamaz. Lakin bir terör örgütü tertiplenmesiyle ortaya çıkıyorsa buna izin verilemez. Demokratik ülkelerde teröre asla izin verilmez.
Rektöre karşı eylem yapan akademisyenler Gara’da 13 vatandaşımızı şehit eden terör örgütüne karşı eylem yapabilir mi? Ya da eylemi geçtik kınama yayınlayabilirler mi?
Rektöre karşı eylem yapan hocalar, 13 sivili katletmiş olan PKK’yı kınayan ve tel’in eden bir açıklama yapabilirler mi hiç sanmıyorum.
Boğaziçi Üniversitesi konusundan biraz siyasete geçelim istiyorum. Sizin güncel siyasete dair yorumlarınızı önemsiyorum. Milli Görüş geleneğinden gelen bir isim olarak Saadet Partisi ve AK Parti yakınlaşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? İki parti neden ittifak yapmalı sizce?
Bu en başından beri olması gereken bir şeydi. AK Parti, Başkanlık Sistemi Modelini savunurken biz Milli Görüşçüler biliriz ki ilk kurduğumuz Milli Nizam Partisinin tüzüğünde Başkanlık Sisteminin, Parlamenter Sistemden daha etkin ve verimli olduğu yazar. 1990’larda da bu tartışmalar yapılmıştı. Necmettin Erbakan hoca da başkanlık sistemini önermişti. Saadet Partisi ve AK Parti bu konuda uzlaşma içine girerse milli görüşçü fikrine doğru bir şey yapmış olur.