Tarihçi Said Alpsoy, 31 Mart 1909 darbesini Tanzimat’tan başlayarak “Batıcı-Siyonist strateji”nin son halkası olarak konumlandırıyor. Alpsoy; Selanik mason localarında kurgulanan harekâtın, İttihat-Terakki’yi, Balkan komitacılarını ve 700 kişilik “Musevî Taburu”nu aynı cephede buluşturduğunu, hedefin hilafeti zayıflatıp Filistin’de Yahudi devletine giden yolu açmak olduğunu anlattı.
Tarihçi Said Alpsoy, 31 Mart 1909 darbesini Tanzimat’tan başlayarak “Batıcı-Siyonist strateji”nin son halkası olarak konumlandırıyor. Alpsoy; Selanik mason localarında kurgulanan harekâtın, İttihat-Terakki’yi, Balkan komitacılarını ve 700 kişilik “Musevî Taburu”nu aynı cephede buluşturduğunu, hedefin hilafeti zayıflatıp Filistin’de Yahudi devletine giden yolu açmak olduğunu anlattı.
Tanzimat’la Başlayan Harp
Tarihçi Said Alpsoy, youtube'da yayınladığı vidoeda “Son 200 yıllık tarihimizde iki stratejik kırılma vardır” diyor ve bunları sıralıyor. İlki 1839’da ilan edilen Tanzimat Fermanı. Görünürde Batı tarzı reformlardı bunlar, fakat Tanzimat, Batıcı seçkinlerin yalnız siyasî iktidarı değil, “kültürel, sosyal ve en önemlisi manevî” hâkimiyeti ele geçirme sürecinin başlangıcıydı.
Bu fermanla birlikte, Osmanlı’nın kendi öz medeniyetinden koparılması için Batı’ya eklemlenmiş bir zümre yetiştirildi. Tanzimat, bir “medeniyet tercihi” değil, Müslüman halka ilan edilmiş bir harpti.
İkinci büyük kırılma ise 1909’da yaşandı: 31 Mart Vakası. Alpsoy, bu olayı resmî tarihin küçümseyici dilinden arındırarak şöyle tanımlıyor:
“Tanzimat’ta başlayan saldırı, 31 Mart’ta zaferle sonuçlandı. Müslüman halk, sadece siyasî iktidarı değil, ülkenin bütün ruhunu kaybetti.”
Filistin’i Siyonistlere Satmayı Reddeden Halife
31 Mart’ın görünürdeki hedefi Sultan II. Abdülhamid idi. Fakat Alpsoy’un konuşması, bunun bir taht kavgasından ibaret olmadığını gözler önüne seriyor. Asıl mesele, Filistin’in geleceği idi.
Sultan II. Abdülhamid, Siyonistlerin lideri Theodor Herzl ve ekibinin saraya yaptığı ziyaretlerde açıkça karşı karşıya gelmişti. Filistin’de bir Yahudi devleti kurmaları karşılığında Abdülhamid’e teklif ettikleri 150 milyon İngiliz altınını şöyle reddetmişti:
“Dünya dolusu altın verseniz bu teklifinizi kabul etmeyeceğim. Vatan para ile satılmaz. Mukaddes toprak Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması teklifinden kaynaklanan ebedî ayıbı Osmanlı’ya sürmedim.”
Bu meblağ, Osmanlı’nın borçlarını tamamen silip devleti yeniden ayağa kaldırabilecek büyüklükteydi. Ama Abdülhamid, “atalarının yüzünü kara çıkarmadı.” Ve işte bu red, siyonist akıl için karar anı oldu: Abdülhamid devrilmeliydi.
Hareket Ordusu: Selanik’ten İstanbul’a Yürüyen “Haşerat”
Resmî tarih kitapları, 31 Mart’ı bir “irticayı bastırma” hareketi olarak yazar. Oysa Alpsoy’un aktarımı, bu anlatının ne kadar sığ olduğunu gösteriyor.
Hareket Ordusu dediğimiz yapı, yalnızca Osmanlı askerlerinden ibaret değildi. Selanik merkezli bu ordu, adeta Balkanların haşeratı olarak tanımlanabilecek bir karışım içeriyordu:
Osmanlı’ya yıllardır isyan eden Bulgar, Yunan ve Sırp komitacıları,
Selanik dönmeleri ve mason localarının üyeleri,
Ve en dikkat çekici olanı: Musevi Taburu.
Belgeler, bu taburun 700 Yahudi gönüllüsünden oluştuğunu, Taksim Kışlası’ndaki çatışmalarda 21 Yahudi’nin öldüğünü, 23’ünün yaralandığını gösteriyor.
Alpsoy, tarihî gerçeklikleri gün yüzüne çıkarırken şu soruyu dile getiriyor:
“Hayatında silah tutmamış şehirli Yahudiler, Abdülhamid’i devirmek için neden canhıraş bir şekilde İstanbul’a koştu? Bu aşk, bu şevk neyin şevkiydi?”
Masonik Ağlar
31 Mart’ı yalnızca askerî bir operasyon olarak görmek eksik olur. Alpsoy’un konuşması, olayın bir de “akıl katmanı” olduğunu gösteriyor: Masonik ağlar ve siyonist planlayıcılar.
Selanik, hem İttihat ve Terakki’nin merkeziydi hem de mason localarının yuvasıydı.
31 Mart sonrası Abdülhamid’e “hal kararını” tebliğ eden heyetin dört üyesinin tamamı mason, ikisi de Yahudiydi.
“Osmanlı padişahını ve İslam halifesini indirme kararını bildiren heyette bir tek Müslüman yok! Hepsi mason, ikisi Yahudi! Allah sizi azap üstüne azap indirsin!”
Bu tablo, bir darbeyi değil, yüzyıllar boyunca İslam’a kin besleyen bir aklın organize ettiği bir tasfiyeyi gösteriyor.
Selanik Yahudilerinin Sevinç Marşları
31 Mart, yalnızca Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle sınırlı bir hadise değildi; bir kültürel dönüşümün başlangıcıydı.
Rıfat Bali’nin Musa’nın Evlatları Cumhuriyetin Yurttaşları kitabından aktarılan bilgiye göre, Hareket Ordusu’nun zaferi Selanik Yahudileri arasında büyük bir sevinç oluşturdu. Yahudi kulüpleri kutlamalar düzenledi, bandolar marşlar çaldı, ölen Yahudi askerlerin anısına anıt dikilmesi için bağış kampanyaları başlatıldı.
Yahudi locaları, bu süreci yalnız askerî değil, manevî bir zafer olarak kutladı. Çünkü devrilen yalnızca bir padişah değildi; İslâmî düzenin sembolü olan hilafetti.
31 Mart: İsrail’in Yolu İçin Açılmış Bir Kapı
Bütün bu belgeler bir araya getirildiğinde, 31 Mart’ın Osmanlı tarihindeki anlamı berraklaşıyor. Bu, yalnızca Abdülhamid’in devrilmesi değil, Filistin’de kurulacak İsrail için yolun açılmasıydı.
Abdülhamid’in inatla reddettiği teklif, İttihatçıların elinde gerçekleşti: Filistin’de Yahudi yerleşimleri başladı, siyonist projelerin önü açıldı. Said Alpsoy’un sözleri bu bağlamda çarpıcı:
“31 Mart, Filistin’de Yahudi devletinin kurulmasına giden stratejik planın en kritik merhalesidir.”
Bugüne Uzanan Vesayet Zinciri
Said Alpsoy, 31 Mart’ı yalnızca geçmişin bir olayı olarak değil, bugüne uzanan bir vesayet zinciri olarak okuyor.
Batıcı seçkinler ve siyonist akıl, 31 Mart’tan sonra yalnızca iktidarı değil, kültürü, hukuku, eğitimi de ele geçirdi. O günden bugüne süren bu “gizli işgal”, Türkiye’nin bağımsızlık sorununu anlamanın anahtarı olarak görüyor.
31 Mart Vakası, resmî tarihin basitçe “irtica” diye yaftaladığı bir kalkışma değil. Bu, yüzyıllardır İslam’a kin besleyen siyonist planın ve Batıcı seçkinlerin işbirliğinin ürünü. Abdülhamid’in devrilmesiyle birlikte Osmanlı’nın direnci kırıldı, hilafetin manevî gücü tasfiye edildi, Filistin yolunda taşlar döşendi.
BARAN HABER