Savaş Suçu, Öyle mi?!
Savaş Suçu, Öyle mi?!
ALİ OSMAN AYDIN
Netenyahu adlı savaş suçlusu “Hastane vurmak insanlık suçudur” dedi.
İsrail Kültür Bakanı Miki Zohar, "Sadece yeryüzünün pisliği olanlar, hastanelerdeki çocuklara ve hasta yataklarındaki yaşlılara füzeler atarlar" dedi.
İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz ise,"Hastanelere yönelik saldırılar en ağır savaş suçudur." dedi.
Bütün insanlık tarihinin en utanç verici, en yüzsüz açıklamaları hangileridir derseniz, benim favorim bunlardır!
Çünkü bu açıklamaları yapan İsrail terör rejiminin yöneticileri, 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze'de 36 hastaneyi içindekilerle birlikte, en ölümcül bombalarla bombaladılar.
Bu terör örgütü, hastane vurmakla, sağlık altyapısını sistematik bir biçimde tahrip etmekle kalmadı, bombalanan yerlere yetişmeye çalışan 180'den fazla ambulansı da roketlerle yok etti. Sağlık merkezlerini 697 kez hedef aldı ve bu saldırılarda 880’den fazla sivil hayatını kaybetti.
Yardım dağıtım noktalarını keyfine göre bombalayarak aç insanlar üzerine ateş açmak gibi en ağır insanlık suçunu, güle oynaya işledi.
Evet söylemlerinde haklılar. Dünyanın en aşağılık suçlarından biri hastane vurmak! İsrail ise bu suçta bir dünya şampiyonu.
Bu yüzden insanlar, bu terör şebekesinin başına gelen hiçbir şeye üzülmüyorlar. Akıl ve izanını kaybetmiş Siyonizm’in felaketi, namuslu insanları neşeye boğuyor.
İsrail’in sağcı yayını Jerusalem Post, İsrail Demokrasi Enstitüsünün saldırının 4’üncü günü yayınladığı bir anketi paylaştı.
Buna göre “İsrail vatandaşlarının %80’i İran’a yapılan saldırıyı destekliyorlar.”
“İsrail’in İran halkının çektiği acıları ne ölçüde dikkate alması gerektiği” sorulduğunda, Yahudi İsrail vatandaşlarının %73’ü “hiçbir şekilde” diye cevap vermişler.
Aynı enstitü, Gazze katliamı başladığında yapılan bir ankette, İsrail vatandaşlarının % 83’ünün Gazze’deki katliama destek olduklarını ortaya koymuştu.
Siyonizm’in kullanışlı sesi olan Fatih Altaylı ve Özlem Gürses gibi bazı “gazeteciler”, bu nefret dolu halkı “demokrasiyi içselleştirmiş aydın insanlar” olarak ilan etmekte birbirleri ile yarışıyorlar.
Dünyanın her yerinde bu tip gazeteci görünümlü etki ajanları var Siyonizm’in. Ve bunlar dünyanın en nefret dolu rejimini ve onun destekçisi bir halkı ponçik insanlarmış gibi pazarlıyorlar.
Siyonizm ile mücadele ederken dışarıdan önce içeride Türk ve Müslüman görünümlü Siyonistlerle hesaplaşmak gerekiyor.
Bunlar kendilerini gizleme ihtiyacı bile duymuyorlar. Bunlar ilk kargaşada ülkelerini satmak için Siyonistlerin kapısında kuyruğa girecek kişiler. İşbirlikçilerin İran’da neye mâl olduklarını gördük.
Bunlardan bazıları çifte vatandaş olmaları dolayısıyla doğrudan İsrail ordusunda görev alıp, Gazze’de çocuk ve kadın katliamına bile karıştılar. Böyle bir şeyden sonra gelip bu ülkede ellerini kollarını sallayarak dolaşmalarına asla izin verilemez. Siyonizm’i önce kendi topraklarımızda boğmak birinci vazifemizdir. Bunu biz yapmazsak, emin olun onlar yapmaya çalışacaklar!
*
Niçe’nin dediği gibi “olgunlaşan her şey ölür”. Belli bir büyüme haddine ulaşan her şey küçülmeye başlar. Doğal sınırlarına ulaşmış, büyümesi çoktan durmuş olan Batı egemenliği çöküş evresine girmiştir. Artık talan tutkusu dışında onu ileri sürükleyecek bir motivasyon kalmamıştır.
Klasik çağında ürettiği hangi değer varsa hepsi Siyonist barbarlığın bombaları ile -Gazze’de- yok olmuştur.
Bu yüzden, İran – İsrail çatışmasında aslında bir yandan da Batı egemenliğinin çöküşünü izliyoruz. Hala askeri güce sahip olabilirler. Öyle olmayacaktır ama- gelip İran’ı vurabilirler de… Fakat bu mukadder olan hezimeti değiştirmeye yetmeyecektir.
Osmanlı’da 1683 Viyana bozgununda son derece büyük bir devlet idi. Evet mağlup olmuştu. Ama altı üstü bir kaleciği alamamıştı! Görünürde ahval böyleydi. Ama hakikatte kurumsal çürüme başlamıştı.
Tek tek karşılaştırıldığında bütün rakiplerinden daha büyük kaynaklara ve güce sahip olsa da artık kaybettiği ruhu da, toprakları da geri kazanamayacaktı.
Batı’nın dağınık, ne yapacağını bilemeyen, iç çatışmalarla dolu halini de ben böyle okuyorum. Siyonizm’i, Batı’yı hala ilah gibi görenler, “onların muhakkak bir planları olduğuna” iman edenler, eskilerde kalan bir imajdan yola çıkarak bugünün meselelerini yorumlamaya çalışıyorlar ve fena halde yanılıyorlar.
Tel Aviv vuruluyor işte. Bu bir bilgisayar oyunu değil. Bombalar da, tahribat da gerçek. Yakın zamana kadar ekranlardan Orta Doğu’daki hükümetleri açıkça tehdit eden Netenyahu aynı ekranlardan “her türlü yardıma açığız” diye adeta yalvarıyor.
Biz “Allah’ın bu günleri insanlar arasında döndürdüğüne” inanıyoruz. Ve dünyadaki hiçbir egemenliğin kalıcı olmadığına... İktidar, toplumlar arasında döner durur. Allah ne yaptıklarını görmek için onunla insanları imtihan eder!
Bitirirken, egemenliğin hakikatte kimde olduğunu işaret eden Kur’an’ı Kerim’in şu ifadelerini tekrar hatırlayarak, hadiselere ayetin ışığıyla bakmaya çalışalım:
Deki: "Ey mülkün Malik'i, sahibi olan Allah’ım! Sen mülk ve saltanatı dilediğine verir, mülk ve saltanatı dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini yüceltip aziz edersin, dilediğini alçaltıp zelil kılarsın. İmkân, mal ve nimet senin elindedir. Sen, her şeye kadirsin."