İnce’nin kırk şiiri var, kırkı da kadın üstüne!…
Bülent Ecevit’e, “Karaoğlan” lakabını bizzat “çiftçi” bir kadın takmıştı.
Kadıncağız muhtemelen, “başbakanlığı” sırasında;
Çiftçilerin ekserisinin, Mısırlıların 3000 yıl önce icat ettiği “kara saban”ları kullanmasından…
İnsanların, ayağına “kara lastik” dahi bulamamasından…
Öğrencilerin “kara/siyah önlük”ler giymesinden…
Sınıflarda, derslerin “kara tahta”larda işlenmesinden…
En önemli ulaşım araçlarından birinin, “kara kaçan” adıyla da bilinen eşeğinoluşundan…
Gıda ve tüketim maddelerinin “kara borsa”da satılmasından etkilenerek, Bülent Ecevit’e böyle bir lakabı layık görmüş olmalı!..
*
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2002 yılında, ilk zaferini;
Başörtüsüyle Meclis Genel Kurulu Salonuna gelerek yemin etmek isteyen Merve Kavakçı’yı;
“Burası, devlete meydan okunacak yer değildir. Lütfen bu hanıma haddini bildiriniz!.” diyerek, meclisten kovan ve bu davranışıyla “Gazi Meclis”e, 15 Temmuz ihanetinden önceki en “kara” günü yaşatan, iş bu;
“Karaoğlan” lakaplı, “kara suratlı” Bülent Ecevit’e karşı kazanmıştı.
*
Bülent Ecevit’in “başbakan” kimliğinin yanında, bir de “şair(!)” kimliği vardı!..
Ecevit;
“Çanakkale Şehitleri”nden tutun da;
“Uzay, Bilim, Uçan Daireler, Aydaki Adam, Buz Çağı, Satranç, Jeoloji” hatta “Van Gölü canavarı” dâhil birçok konuda şiirler yazdı.
Bana en çok dokunan şiir(!)i ise;
Ecevit’in, “Türk-Yunan şiiri” adını verdiği eser(!)idir.
Karaoğlan’ın şiiri;
“Sıla derdine düşünce anlarsın/Yunanlıyla kardeş olduğunu” mısralarıyla başlıyor!..
Şiirin en manidar yeri ise, son satırları:
“O(Yunanlı) Boğaz'dan söz eder/Sen rakıyı hatırlarsın” diyor Ecevit.
Yunanlılar;
Boğaz'a, Ayasofya’ya ve İstanbul’a tekrar kavuşma hayaliyle yanıp-tutuşurken…
Karaoğlan’ın aklı bir kadeh rakıdadır.
Ne acı bir şiir değil mi?
*
Gördüğünüz gibi, görevde olduğu sırada;
“Kuyruklar”la, “yoksulluk”la ve “krizler”le anılan Ecevit’in “başbakan”lığı gibi “şair”liği de çok kötüydü.
“Alkol müptelası” oluşuyla bilinen şair Can Yücel bile, Ecevit’i kastederek;
“Başbakandan şair olmaz.
İyi şair Başbakan olmaz.” dizelerini yazmıştı.
*
Aradan geçen 16 yılın ardından, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşısında yine bir “şair” rakibi var.
Normalde;
Sürekli “Fizik öğretmeni” kimliğini ön plana çıkaran Muharrem İnce’nin;
“Anot, Bağıl hız, Celcius ölçeği, Dinamik denge, Erime ısısı, Kuantum Mekaniği” ve “İzotop”la ilgili şiirler yazmasını beklerdik ama…
“Ayının kırk türküsü var, kırkı da ahlat üstüne” atasözünde olduğu gibi…
“Abazayım gel!” mesajıyla ünlü Muharrem İnce’nin de;
Kırk şiiri var kırkı da kadın üstüne!…
İnce, “yağdı yağmur, çaktı şimşek edebiyatı”ndan öte gidemeyen şiirlerinde, kâh;
“Sen, tanıyamadığım birinin karısı” diye, elâlemin nikâhlı karısına yükseliyor.
Kâh;
Köye gelen misafir kıza vuruluyor..
Bazı şiirlerinde ise;
Haşa!..
“Tanrıyla arasının açık” olduğundan bahsedip, sevdiği kıza tapınıyor…
Can Yücel hayatta olsa, muhtemelen;
Muharrem İnce için de iki satır karalama ihtiyacı hissederdi!....
*
Görüldüğü gibi, İnce’nin şiirlerinde rezilliğin bini bir para…
Çalışkanlığının da şiirlerinden aşağı kalır yanı yok, hani...
İnce’nin en bilinen icraatları;
Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte, TBMM'de alınan başörtüsü yasağının kaldırılmasını onaylayan yasayı iptal ettirmek için AYM'ye başvuruda bulunmak.
*
Aralık 2005 tarihinde, Yalova Atatürk İlköğretim Okulu öğrencilerinin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde camiye götürülmesinin ve burada abdest alıp namaz kılmalarının, "irticai faaliyet" olup-olmadığına dair soru önergesi vermek...
*
Dershanesinde çalıştırdığı öğretmenlerin “key paraları”nı iç etmek ve sigortasız öğretmen çalıştırmak.
Ve son olarak;
“550 vekil arasında, bir tek O'nun taciz dosyasına sahip” olması…
**
Görüldüğü gibi;
Muhalefet cenahında, aradan geçen 16 yılın ardından değişen pek bir şey yok…
Bir Karaoğlan’ın yerine daha karasını aday gösterdiler…
Ümidim o’dur ki benzer bir hezimet de İnce’ye nasip olacak…
*
Son olarak, yazıyı “veciz bir söz”le bitirelim!..
Yanlış hatırlamıyorsam, bu sözü merhum Ali Ulvi Kurucu Hoca’mızın bir sohbetinde duymuştum. Ne kadar aradımsa sözün aslını bulamadım.
Eğer hafızam beni yanıltmıyorsa, söz aşağıdaki gibiydi..
Sonuna bir satır ekleyerek, aklımda kalan şekliyle aktarıyorum:
“Şiir;
Arif Nihat Asya’da “dua”
Yahya Kemal’de “sevgi”
Mehmet Akif’te “iman”
Namık Kemal’de “vatan”
CHP’lilerin elinde ise “rezil” oldu…”
*
Gelin 24 Haziran’da, hep birlikte;
Hem vatanımıza, hem de şiirimize sahip çıkalım!..