• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Mustafa Armağan
Mustafa Armağan
TÜM YAZILARI

Sen neden kör edildin?

24 Ekim 2021
A


Mustafa Armağan İletişim: [email protected]

1830'ların başında ABD'de bir zenci kölenin kolunda ağır bir zincir sallanıyor. Kafasında ise ağız kısmı kapalı demir bir kafes var. Neden bu kafes takılıyor biliyor musunuz? Çalışırken yetiştirdiği ürünlerden ağzına atamasın diye.

Sanat tarihçisi Ernest Gombrich’in “Çıplak göz kördür” diye bir sözü vardır. Bir bilim ya da sanat dalında kişilerin bakış açıları donanımlarına göre farklılık arz eder. Örneğin Süleymaniye’ye bakarken Mimar Sinan’ın gördükleri ile bizim görebildiklerimiz aynı olabilir mi? Peki gözümüzü nasıl eğitecek, gerçek manada nasıl görür hale getireceğiz?

Ne yazık ki körlük sadece sanat sahasına münhasır olmayıp yakın tarihi de içerisine alan genel bir durum. Bu körlüğün toplumumuzda çeşitli derecelerde yaşadığını, yaşatıldığını, hatta yaşamasının istenildiğini ve teşvik edildiğini esefle gözlemliyoruz. “Acaba bir insanın daha gözlerini nasıl açabilirim?” düşüncesi bu satırları yazmamda ana sâiktir. 

Körleşmelere örnekler verelim. Ne yazık ki eğitimli insanlarımızın bu körlükten daha fazla nasiplendiğini üzülerek görüyoruz. Resmi eğitim sürecinde kimimizin bir gözü, kimimizin ise iki gözü kör olmuş durumda. Ders kitaplarımız bizi gerçek bilgiye götürmüyor ne yazık ki. 

Örneklerden birisi coğrafya dersinden olsun. 

Bu derste işlenen “keşifler çağı” (coğrafi keşifler) üniteleri özetle: 

1) Kristof Kolomb’un Avrupa kıtasından deniz yoluyla Amerika kıtasını keşfini anlatmakta, 2) Vasco Da Gama’nın Ümit Burnu’nu dolaşmasını büyük bir gururla dillendirmekte ki o zamana kadar Avrupalılar Afrika kıtasının alt ucunun Güney Kutbuna kadar uzandığını ve güney yarım kürede doğu-batı yönlü bir geçidin olmadığını düşünüyorlardı, 

3) Macellan’ın dünyayı dolaşması işlenerek tamamlanmaktadır. (Avustralya kıtasının keşfi daha sonra.)

Her üç “kahraman”ın da Avrupa kökenli olduğunu işaret edip şu soruları soralım: 

- Bu üç kâşifin (!) keşfettiklerini söyledikleri yerlerde, mesela Amerika’da o tarihte kaç milyon insan yaşıyordu?  

- Hint Okyanusu kıyılarında, Arabistan yarımadasında ve Afrika kıtasında kaç milyon insan yaşıyor ve hangi hacimde ticari faaliyetler yürütüyordu? 

- Kâşifler ulaştıklarında oralarda hayatın canlı bir şekilde devam ettiğini biliyorsak “bu nasıl bir keşif?”, daha doğrusu “bu kimin adına bir keşif?” sorularını sormamız gerekmez miydi? 

Kısaca söylersek, bunlar o coğrafyanın cahili olan Batılı Avrupalılar için bir keşifti, Müslümanlar için değil. Çünkü Müslümanların, Hinduların, Malayların vs. Hint Okyanusu kıyılarında asırlar boyu yaşadıkları ve ticaret yaptıkları cümle alemce bilinmekteydi. Zaten sözde kâşiflerin buradan zenginleşerek dönmeleri de bu zenginliğin bir göstergesi değil midir? Öyleyse sözde “keşifler çağı”nda bütün insanlık adına bir şeyler keşfedilmediği açık ama buna rağmen kitaplarımızda bize ve sonraki nesillere bunların hâlâ evrensel birer keşifmiş gibi yansıtıldığını üzüntüyle görüyoruz. 

Komor adaları mı Kamer adaları mı?

Bir örnek daha. Afrika’nın doğusundaki Madagaskar adasının kuzeyinde yer alan Komor Adalarının nüfusunun tamamı Müslümandır. 1976 yılında İstanbul’da düzenlenen İslam Ülkeleri Dış İşleri Bakanları Konferansı’na bu işlerde acemi olan Dışişleri Bakanlığımız –artık kimin aklına geldiyse- Komor Adalarından da bir temsilci davet ediyor. Temsilci konferansta “Bize neden Komor Adaları diyorsunuz? Bizim adalarımızın doğru ismi ‘Kamer Adaları’. Fransızlar Komor dediği için siz de Komor diyorsunuz” diye çıkışıyor. Adaların hilal şeklinde bir görüntü oluşturmasından ötürü Müslümanlar oraya Kamer Adaları demiş. Fransızların adaları kitaplara ve haritalara Komor Adaları olarak geçirmeleri üzerine adanın ismi tahrife maruz kalmış. Ve biz hâlâ coğrafya kitaplarımızdan bu adaların ismini Komor diye öğreniyoruz. Zihnimiz Fransızlaşmış adeta.

Açıkça eğitim sistemimiz bizi körleştirmekte, hakikat ile bağlarımızı koparmaktadır. 

Temsilcinin konuşmasında bir nokta daha ortaya çıkıyor. Şöyle diyor: “Sultan II. Abdülhamid sizin şu an nerede olduğundan habersiz olduğunuz bu adalara yardım göndermiş ve halkımızın Müslüman kimliğini korumasına yardım etmiştir. Bu yüzden onun bizde hatırı büyüktür, çok severiz.” 

Dışişleri heyetimiz o an aydınlanmış olsa da bu hakikatler ders kitaplarımızda yer almadığı için beyin ameliyatımız devam ediyor. 

Sonuç olarak ticari ve sosyal hayatın canlı olarak devam etmekte olduğu Hint Okyanusu ve Afrika ile Asya kıtası etrafında sözde keşfedilen yerler ancak o bölgeleri tanımayan ve bilmeyen cahil Avrupa için birer keşif sayılabilir. Buralar üzerinde insan yaşamayan boş (hâli) araziler değildi ki. Bizler de cahil Avrupa’nın dünyayı geç de olsa tanımasını çocuklarımıza “keşifler çağı” adı altında insanlığa ve medeniyete birer katkı olarak anlatıyoruz! Cahilliği ortaya çıkan Avrupa’nın Müslüman kâşiflerin eserlerinden bihaber olduğu için cehalette kaldığını söyleyemiyor, hatta bunları bilmiyoruz bile. 

Lakin şuraya dikkat: 

2020 yılında Güney Amerika’da halk ayaklandı ve bazı ülkelerde Kristof Kolomb’un heykellerin saldırdı, büyük bir kısmını yıktılar. Bunun nedeni ise Amerika kıtasının Avrupalıların keşfiyle beraber işgale, sömürüye açılması, ardından kıtanın yerlilerinin ya öldürülmesi veya köleleştirilmesi gerçeğine artık halkın zihninde kilit vurulamamasıydı. Amerikalı araştırmacı David E. Stannard’ın Türkçeye Amerika’nın Soykırım Tarihi diye çevrilen The American Holocaust adlı kitabında verdiği bilgilere bakılırsa Kolomb keşfetmeden önce Amerika kıtasında 30 milyon insan yaşardı. Ancak keşiften sonraki yüz yıl içerisinde burada yaşayan yerli sayısı bir milyona indi. Amerika’da yerlilerin soyları tüketildi. Avrupalılar bu sözde keşifleriyle 29 milyon insanı, yani Amerika sakinlerinin yüzde 97’sini yok etti. Bunun neresi keşif? Doğru ifade işgaldir.

Kristof Kolomb Amerika’ya Kudüs’ü işgal etmek için gitmişti

Kolomb’un Amerika kıtasına ulaştığında ilk araştırdığı şeylerden biri altın madenleriydi. Zira yeni kıta bulma çabasının arkasında Kudüs’ün Müslümanlardan kurtarılmasını finanse edecek bir mali imkâna kavuşmak sâiki yatıyordu. Nitekim Amerika’daki altın madenlerinde kazılar yaptı, çıkardığı altınları gemilerine taşıttı. Ayrıca üzerlerindeki değerli ziynet eşyalarını soyduğu insanları köleleştirdi; onları alıp İspanya’ya götürdü, böylece kıtalar arası köle ticaretini başlatmış oldu. Daha sonra Avrupa’nın Afrika’yı işgaliyle buradaki zenciler yakalanıp iş gücü olarak gemilerle Amerika kıtasına taşındı. İşte fizyolojik yapıları son derece güçlü olan bu zenciler Batılı işgalciler tarafından türlü eziyetlere maruz kalarak Amerika’nın topraklarını ekip biçmek suretiyle onlara ciddi kazanç sağladı. “Amerikan mucizesi” dedikleri bu şey, gerçekte zencilerin sırtlarındaki kırbaçlarla inşa edildi.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

mutmaine

1950 lerde siyahilerle beyazlar aynı otobüse binemiyor, aynı okula gidemiyordu...şimdi bize demokrasi satıyorlar

kehanet

ALLAH RAZI OLSUN KANUNİ ENGELLERE RAĞMEN UCUNDAN KENARINDAN DA OLSA. "ANLAYANA SİVRİ SİNEK SAZ ANLAMAYANA DAVUL ZURNA AZ" KABİLİNDEN AÇIKLAMALAR TİYOLAR FORMÜLLER VERİYORSUN. ancak deccalın da bir gözü kör. yani deccal bir noktada bu gün avrupa islam düşmanlığı üzerine kurulmuş yahudi tekelindeki felsefesinin esiri olmuş, herşeyin üstünde tutulup insanların esiri olduğu SANAT ve İLİM DİR yalan ve din düşmanlığı üzerinde kurguladığı için de bir gözü kördür. bizde AVRUPANIN MANDA VE SÖMÜRGESİ HALİNE GETİRİLDİĞİMİZ İÇİN BU YAHUDİ İFTİRA YALAN NINI KİTAPKADA OKUTUYOR VE HERŞEYDE ESAS ALIYORUZ.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23