Büyük imtihanın mükâfatı da büyüktür
Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa illerimizde büyük bir felaket oldu. Binlerce ölü, on binlerce yaralı. Hasarın miktarını ise yetkililer bile söyleyemiyor.
Bu illerimiz, diğer illerimiz gibi kültürümüzün, tarihimizin, inancımızın, ahlakımızın yaşandığı illerdir. Bu illerde yaşayan insanlarımız bu büyük deprem felaketi dolayısıyla yanıp yakınmakta, acılar yaşamaktadır. Bütün milletimiz de onların yakınmalarına, acılarına ortak olmaktadır.
Malum insanoğlunun çeşitli ölüm sebepleri vardır.
Kimi Covid 19 sebebiyle ölür. Covid 19’dan dolayı pek çok insan ölmüştü.
Kimisi trafik kazasında ölür. Trafik kazalarında her gün insanlar ölüp gitmektedir.
Kimisi kanser veya başka hastalıklar sebebiyle ölür. Hastanelerde nice insan can vermektedir.
Cenab-ı Hakk her insana bir ölüm sebebi takdir etmiş.
Tabiî âfet, yangın, sel felaketi, çığ, deprem gibi nice ölüm sebebi vardır.
Deprem felaketiyle en çok imtihan olan milletlerden biriyiz.
Her insan bir değişik şekilde imtihan edilmiştir, edilmektedir, edilecektir.
Bakara suresinde Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor:
“And olsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!”
Gerçekten insanoğlu ömrü boyunca farklı farklı imtihanlarla karşılaşmaktadır. Hazreti Adem’den bugüne bu böyledir. Bu imtihanlarda sabredenler kazanmaktadır.
Hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurmaktadır:
“Suda boğulan, yangında ölen, duvar ve enkaz altında kalarak ölen şehiddir.
Bazı alimlerin şöyle değerlendirmeleri de vardır.
“Depremde ölenin imanı varsa mutlaka şehittir.”
Depremde ölenlerin şehid sayılmalarını can ü gönülden diliyoruz.
Ölüm ölen için yeni bir hayatın bidayetidir. Öyle bir hayat ki ebedidir. Öyle bir hayat ki güzelliği dille anlatılabilecek gibi değildir. Öylesine güzeldir. Allah onları cennetiyle, cemaliyle şereflendirecektir.
Tabiî geride kalanları elbette acı çekecektir. Gidenlerin hasretiyle yanacaktır geri kalanlar.
Onlar için çiçekler, tomurcuklar dertli dertli söyleşecektir.
Kuşlar yuvalarında yavrusuyla mahzun dilleşecektir.
Bülbül gülün dalında nağme okurken bile daha bir dertli olacaktır.
Dağların başlarını elem bulutları saracaktır. Bulutlar kendi dağında bile melül melül olacaktır. Dağdan dağa ağıp duracaktır. Saçını başını yolup ağlayıp duracaktır.
Koyun ile kuzu inleyerek meleşecektir.
Yağmur ve kar bile mahzun mahzun yağacaktır.
Deli rüzgâr deli deli esecektir. Sesinde içli bir ağıt dillenecektir.
Pınarlar yas tutup tutup ağlayacaktır.
Dereler inlerken yürek dağlayacaktır.
Irmaklarsa için için çağlayacaktır.
Mahzun mahzun denizlere deryalara doğru akıp gideceklerdir.
Her bir ağaç sanki melul görünmektedir onlara. Sanki dallarına hüsran çökmüştür ağaçların. Sanki yapraklar gözyaşı dökmektedir. Her birisi dile gelip ağlamaktadır.
Geride kalanları böylesine çok yoğun, çok üzücü duygular saracaktır.
İnsanoğlu yaratılışından bugüne hep imtihan olagelmiştir. Bu kaderin iktizasıdır.
Şu kısa dünya hayatından ayrılışın sebebi depremde ölenler için bu imiş. Kudretin kalemi böyle çekilmiş.
Ölenlere rahmetler, yaralılar şifalar diliyoruz. Rabbim bütün felaketzedelere kolaylıklar versin. Sabırlar versin.
Yazımızı 1999’daki Marmara depremiyle alakalı yazmış olduğum Marmara Depremzedelerine Ağıt adlı şiirimizin bazı dörtlükleriyle bitirelim.
Marmara depremi azim imtihan
Her can kıyameti anıp ağladı
Allah’a yöneldi çaresiz kalan
Kudretine muhtaç kalıp ağladı
Binalar yıkılıp hep enkaz olmuş
Her yanı çığlıklar, feryatlar almış
Nice canlar enkaz altında kalmış
Pek çok insan orda ölüp ağladı
Baba, ana, yavru hepsi bir yanda
Babada yaş bitmiş gözler al kanda
Anne yavru için feryat figanda
Bir deli, divane olup ağladı
Canlar sevdiğinden ayrıldı gitti
Böyle bir ayrılık canlara yetti
Artık vuslat yeri yüce cennetti
Seven sevdiğini bulup ağladı
Kudretin kalemi böyle çekilmiş
Nice gözden kanlı yaşlar dökülmüş
Geride kalanlar yanmış yakılmış
Ölene Fatiha kılıp ağladı.