Yaya bilincinden sürücü hafızasına
Trafikteki en büyük handikaplarımızdan birisi de tahammülsüzlük. Kendi şeridimizde giderken arkadan gelen birilerinin bizi sollamasını hazmedemiyor, peşine takılarak atak yapmak ihtiyacı hissediyoruz. Trafik lambasındaki kırmızı yeşile döner dönmez öndeki araçların şahlanması için kornamıza tam güç abanıyoruz. Yaya şeridinden kaldırıma bir adımını atmaya çalışan yaşlı birisinin diğer adımına bakmadan gaz pedalına yükleniyoruz. Trafik durduğunda kornaya basılınca yolun açılacağını zanneden zihniyetler halen aramızdalar.
Sürücüler kadar yayalar da trafik kurallarına riayet konusunda bilinç olarak yeterli seviyede değiller. Her yaya geçiş üstünlüğünün kendisinde olduğunu iddia ederek trafikteki araçlarla ağız dalaşına giriyor, duraklarda beklemek yerine belediye otobüslerine otostoplar çekiyor, yeşil yanmadan kendisini yolun ortasına atıyor, yaya kaldırımı ya da üst ve alt geçitler değil de trafiğin en yoğun olduğu ortamlardaki bariyerler geçiş noktası olarak telakki ediliyor.
Gerek sürücüleri gerekse yayaları kurallara alıştırmak adına belediyeler, sivil toplum kuruluşları ve eğitim kurumları yoğun bir seferberlik başlatmış durumdalar. Okullar gönüllü trafik müfettişleri yetiştiriyor, sivil toplum konferans üstüne konferanslar düzenliyor, belediyeler ise kamu idaresi bünyesinde el ilanından bilboardlara kadar geniş bir etkinlikte halka ulaşmak hedefleniyor.
Trafikte kimin haklı ya da haksız olup olmadığı noktasından ziyade “kim kime karşı sorumluluğunu yerine getirmekle yükümlüdür” bilinci toplumsal belleğe kazındıkça en büyük sorunu da ülke olarak çözmüş olacağız. Sürücülerimiz her sert frende yayaları aklına getirmedikçe, yayalar her kırmızı ışıkta belediye şoförünün gözünün içine bakıp gülümsemedikçe yollardaki kaos bitmeyecek.