ABD'li gazeteci ve sunucu Tucker Carlson, Taliban'ın Afganistan'daki "iman temelli" uyuşturucuyla mücadele programının, Amerika Birleşik Devletleri'nin kendi topraklarındaki çabalarından daha başarılı olduğunu belirtti
ABD'li gazeteci ve sunucu Tucker Carlson, Taliban'ın Afganistan'daki "iman temelli" uyuşturucuyla mücadele programının, Amerika Birleşik Devletleri'nin kendi topraklarındaki çabalarından daha başarılı olduğunu belirtti
Carlson'un, "Taliban’ın iman temelli uyuşturucuyla mücadele programı, bizimkinden daha başarılı. Acı ama gerçek. Bunu söylediğim için YouTube’dan kaldırılabilirim, biliyorum. Ama bu doğru." şeklindeki ifadeleri, iki ülkenin uyuşturucuyla mücadele yöntemlerini ve sonuçlarını yeniden gündeme taşıdı.
Carlson'un ifadeleri, uluslararası raporlar ve sahadan gelen verilerle birlikte incelendiğinde dikkat çekici bir tablo ortaya koyuyor. Taliban'ın Ağustos 2021'de Afganistan'da yönetimi yeniden ele geçirmesinin ardından, Nisan 2022'de afyon ekimini ve uyuşturucu üretimini yasaklayan katı bir kararname yayınlaması, küresel uyuşturucu ticaretinin dinamiklerini önemli ölçüde etkiledi.
Taliban'ın "sıfır tolerans" politikası ve sonuçları
Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC) tarafından yayınlanan raporlara göre, Taliban'ın yasağı sonrası Afganistan'da afyon ekimi %95 gibi "eşi benzeri görülmemiş" bir oranda azaldı. Bir zamanlar dünyanın afyonunun %80'inden fazlasını tek başına üreten ülkede, haşhaş tarlaları büyük ölçüde buğday gibi alternatif ürünlere dönüştü.
Taliban'ın mücadelesi, sadece arzı kesmeye yönelik değil. Ülke genelinde, özellikle Kabil gibi büyük şehirlerde, uyuşturucu bağımlıları zorla toplanarak yetersiz şartlardaki tedavi merkezlerine götürülüyor. Bu merkezlerde, İslami referanslarla telkin ve kısıtlı tıbbi imkanlarla detoks programları uygulanıyor. Uluslararası gözlemciler bu merkezlerdeki insan hakları koşullarını ve tedavi yöntemlerinin sürdürülebilirliğini eleştirse de, Taliban yönetimi bu adımları toplumu "zehirden" arındırma kararlılığının bir parçası olarak sunuyor.
ABD'nin başarısızlığı
Tucker Carlson'un iddiasının diğer kanadını oluşturan ABD'deki durum ise oldukça karanlık bir tablo çiziyor. ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) verilerine göre, ülkede her yıl 100.000'den fazla kişi aşırı dozda uyuşturucu kullanımından hayatını kaybediyor. Özellikle sentetik bir opioid olan fentanilin yaygınlaşması, ölümleri bir halk sağlığı krizi boyutuna taşımış durumda.
ABD hükümetinin on yıllardır sürdürdüğü "uyuşturucuyla savaş" politikalarına ve harcanan yüz milyarlarca dolara rağmen, ne uyuşturucu arzı ne de talep kontrol altına alınabilmiş değil. ABD'li yetkililerin kendi raporları dahi, uygulanan stratejilerin başarısızlığını gün yüzüne çıkarıyor. Uyuşturucu kullanımının bir suç meselesi olarak ele alınması, hapishanelerin dolmasına yol açarken, bağımlılığın temelindeki sosyal ve psikolojik sorunların çözümünde yetersiz kalıyor. Tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerine erişim kısıtlı ve pahalı olmaya devam ediyor.
İki farklı yaklaşım, iki farklı sonuç
Karşılaştırmalı bir analiz yapıldığında, ortaya çıkan tablo Carlson'un iddiasını doğrular nitelikte.
Taliban, ideolojik ve dini bir motivasyonla, arzı ve kullanımı kaba kuvvetle ve sıfır toleransla ortadan kaldırmayı hedefliyor. ABD ise hukuki düzenlemeler, sınır kontrolü ve sağlık hizmetleri üçgeninde, bireysel özgürlükleri de gözeten daha karmaşık ama daha az etkili bir model uyguluyor.
Taliban, dünyanın en büyük uyuşturucu arz kaynaklarından birini bir yıl gibi kısa bir sürede neredeyse tamamen kurutmayı başardı. ABD ise kendi sınırları içindeki ve komşu ülkelerden gelen uyuşturucu akışını engellemekte büyük ölçüde başarısız.
Taliban'ın politikası kırsalda derin bir ekonomik krize yol açarken, sokaklardaki uyuşturucu kullanımını gözle görülür şekilde azalttı. ABD'de ise uyuşturucu krizi, her yıl yüz binden fazla can alarak ve sosyal dokuyu tahrip ederek devam ediyor.
Sonuç olarak, Tucker Carlson'un sözleri, yöntemlerin ahlaki ve insani boyutu bir kenara bırakıldığında, somut sonuçlar üzerinden bir okuma yapıldığında önemli bir gerçekliğe işaret ediyor. İdeolojik kararlılıkla uygulananbir rejimin uyuşturucu arzını kesmedeki başarısı, liberal demokrasilerin kendi içlerindeki kangrene dönüşmüş bir sorunu çözmedeki acizliğini açık bir şekilde ortaya koyuyor.