‘Yahudi ulus devlet’ yasası sonun başlangıcı mı?
Siyonist işgalci devletin işlediği suçlara karşı bir asırdır bitmeyen Filistin direnişi ve halklar nezdinde sürekli vicdani ret ile karşılaşan Siyonizm, hukuki olarak kendini uluslararası mecrada tahkim etmeye çalışıyor. İşgaline karşı çıkanları ise kendisiyle ilişkileri normalleştirmeye veya teslim olmaya zorluyor.
Civar ülkelerin öldürücü ihaneti ve sessizliği arasında birkaç gün önce, ‘İsrail Devleti’nin Yahudi halkının ulusal vatanı olmasını sağlayan ‘Yahudi ulus devleti’ yasası kabul edildi. İsrail parlamentosu Knesset, 19 Temmuz’da 62 “Evet” , 55 “Hayır” ve iki çekimser oyla ‘değiştirilemez anayasal maddelere’ ekleyerek tartışmalı yasayı kabul etti. Uzun yıllardır çıkarılması için tartışılan bu kanun, gerekli şartlar sağlanamadığı için gerçekleştirilemiyordu. Şimdilerde ABD’nin şartsız desteği ve bazı Arap ülkelerinin işbirliğiyle oluşan en uygun şartlar arasında bir oldu bittiyle çıkarıldı.
Az bir farkla kabul edilen yasaya muhalefet eden parlamento üyelerinin çoğunluğu ilkesel bir tutum nedeniyle değil, durduk yere bu kanuna ihtiyaç olmadığını ve uluslararası alanda tepki çekeceği endişesiyle karşı çıktılar. Zira bütün Siyonistler toprakları işgal yoluyla tecavüz edip Yahudileştirme, yerleşim ve din temelinde ayrımcılık konularında fikir birliği halindedir.
Bazı köktendinciler, İsrail Devleti›nin kurulmasına, saf bir Yahudi devletinin olmasının Yahudi dininin öğretilerine aykırı olduğuna inanıyorlar. Yahudi devletinin ilanını Yahudi halkının sonunun başlangıcını temsil ettiği inancına dayanarak ret oyu kullandılar. Bu anlamda Yahudiler arasında derin fikir ayrılıkları olduğunu belirtmekte yarar var.
Asıl çelişki, dünyadaki tüm Yahudilerin tarihi ana vatanı ‘Ulus Devleti’ olarak nitelenen İsrail’in Yahudi mezhepleri ve grupları arasında ayrımcılık yaptığı ve Yahudi kimliğini tam anlamıyla tanımlayamaması sorunudur.
Öte yandan; 1948 işgal topraklarında yaşayan İsrail vatandaşı Filistinlilerin bu kanun ile Arapça ana dili başta olmak üzere en temel haklarını yok ederek aslında hayatlarını kanuni gerekçelerle zorlaştırarak Filistin topraklarını Filistinlilerden temizleyerek, tamamıyla Yahudileştirmeyi amaçlamaktadır.
Kanun, sadece 1967 yılında işgal edilen yüzde seksen oranındaki Filistin topraklarını değil, ileride işgal edilmesi icap edecek, “Büyük İsrail” projesi yolunda ileri bir adım olarak kabul ediliyor.
Yasanın 1 maddesinin (a) fıkrasında: “İsrail Diyarı, Yahudi halkının tarihi vatanı ve İsrail Devleti’dir” şeklinde ifade ediliyor. “İsrail Diyarı” veya “Eretz Yisrael” teriminin sadece tarihi Filistin topraklarına değil, gerek Tevrat yorumlarında gerek Siyonist düşünürler ve politikacıların bu kavramla daha geniş bir coğrafyaya atıfta bulundukları bilinmektedir.
Birçok dinci ve aşırı sağcı Yahudi literatüründe bu kavram Nil’den Fırat’a kadar uzanan coğrafyayı işaret eden “İsrail Diyarı” anlamına geliyor.
Bunun kısa vadede gerçekleşmesi zor görünse de fiili olarak bu kanun ile birlikte bölgedeki ülkeler İsrail’in tahakkümü altına girmiş olacaklardır. Aslında Arap hükümetlerinin zayıflığı ve Batı’ya bağımlılığı olmasaydı, askeri seçeneklerle Siyonist işgalin sona erdirilmesi ilk yıllarından beri mümkün olacaktı.
Hukukçular yürürlüğe giren ırkçı kanunun, BM’nin ve Batı ülkelerinin de taraf olduğu Kudüs’e ilişkin tüm müzakereleri ve barış süreçlerini bitirmeyi amaçladığı için Siyonist devleti tüm uluslararası örgütlerden çıkarma ve yalnızlaştırma konusunda eşsiz bir fırsat sunduğuna dikkat çekiyorlar.
Hiçbir hukuk ilkesini kabul etmeyen İsrail hukuki olarak durdurulamasa da bu yasa ile bölgeyi ciddi krizlere götürdüğü çok açık. Zira bu kanun maddeleri şu ana kadar yürütülen “iki devletli çözüm” gibi bütün uluslararası görüşmeleri temelden yok sayıyor.
Askeri yetkililer bu şekilde devam etmesi durumunda bölgedeki tarafların dahil olacağı geniş çaplı bir savaşın kaçınılmaz olduğunu belirtiyor. Bu da köktendinci Yahudilerin belirttiği gibi Siyonizm projesinin sonunun başlangıcı olabilir mi?