Rapora göre, ülkeler, geniş bir yakıt ve teknoloji yelpazesinde acil enerji güvenliği tehditleri ve uzun vadeli risklerle mücadele ediyor. Bu durum, enerjiyi ekonomik ve ulusal güvenliğin temel unsurlarından biri haline getiriyor. Ayrıca rapor, hükümetlerin belirsizlikler karşısında tedarik kaynaklarını çeşitlendirmesi ve işbirliğini güçlendirmesi gerektiğini vurguluyor. Rapor, 3 temel senaryo aracılığıyla enerji güvenliği, uygun fiyat ve emisyonlar açısından farklı politika, yatırım ve teknoloji seçeneklerinin etkilerini inceliyor. Tüm senaryolarda enerji talebinin artacağı, özellikle mobilite, ısıtma, soğutma ve veri hizmetlerinde talebin hızla yükseldiği belirtiliyor. Hindistan ve Güneydoğu Asya'nın öncülüğündeki gelişmekte olan ekonomiler, Orta Doğu, Afrika ve Latin Amerika ile birlikte enerji piyasalarının dinamiklerini giderek daha fazla belirleyecek. 2010'dan bu yana küresel petrol ve gaz talebindeki artışın yarısından ve elektrik talebindeki artışın yüzde 60'ından sorumlu olan Çin'in yerini bu ülkeler alıyor. Ancak hiçbir ülke ya da ülke grubu, Çin'in enerji yoğun büyümesine yaklaşamıyor. Rapor, petrol ve gaz arz güvenliğini etkileyen geleneksel risklere ek olarak, yüksek pazar yoğunlaşması nedeniyle kritik minerallerde yeni kırılganlıkların ortaya çıktığına dikkati çekiyor. Enerjiyle ilişkili 20 stratejik mineralin 19’unun rafinasyonunda tek bir ülke yaklaşık yüzde 70 paya sahip bulunuyor.