• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
12
Yeniakit Publisher
Çelik Kubbe için olay sözler: Birisi yola fener tutmaya diğeri ise otoyolu aydınlatmaya benzer

Haber Merkezi Giriş Tarihi: Güncelleme Tarihi:
Çelik Kubbe için olay sözler: Birisi yola fener tutmaya diğeri ise otoyolu aydınlatmaya benzer

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Merve Seren, Türkiye’nin hava savunma doktrini ve Çelik Kubbe üzerine önemli tespitlerde bulundu.

#1
Foto - Çelik Kubbe için olay sözler: Birisi yola fener tutmaya diğeri ise otoyolu aydınlatmaya benzer

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Merve Seren, Türkiye’nin hava savunma doktrininin dönüşümünü ve bu bağlamda Çelik Kubbe'nin envanterdeki yerini AA Analiz için kaleme aldı.

#2
Foto - Çelik Kubbe için olay sözler: Birisi yola fener tutmaya diğeri ise otoyolu aydınlatmaya benzer

Hava savunma doktrini iki temel sütun üzerine kuruludur. Birinci sütun, hava savunma imkan ve kabiliyetlerini temsil eder. İkinci sütun ise hava saldırı kapasitenize dair mevcut ve muhtemel yetenek kazanımlarınızı ifade eder. Saldırı ve savunma konseptleri; zaman, mekan, risk ve tehdit öncelikleri ile amaçlanan hedefler doğrultusunda farklılık arz eder. Bu nedenledir ki, bazı ülkeler belirli dönemlerde hava saldırı yeteneklerine yatırım yapmayı öncelerken; kimi zaman değişen tehdit algısına ve boyutuna göre tüm odaklarını, hava savunma doktrinlerinin yeniden inşasına yöneltebilirler.

#3
Foto - Çelik Kubbe için olay sözler: Birisi yola fener tutmaya diğeri ise otoyolu aydınlatmaya benzer

Meseleye Türkiye özelinde baktığımızda, Türkiye’nin uzunca bir süre hava doktrinini ağırlıkla saldırı konsepti üzerinden inşa ettiğini söylememiz mümkündür. Bunun üç temel nedeni vardır. Birincisi; Türkiye’nin tehdit okumasıyla ilgilidir. On yıllarca devam eden terörizmle mücadele politikası kapsamında icra edilen sınır ötesi harekatlar, Hava Kuvvetlerini haliyle uçucu sınıfa daha fazla yatırım yapmaya ve daha gelişmiş hava platformları almaya yöneltmiştir. Öte yandan, Türkiye’nin Kıbrıs Harekatı haricinde yakın komşularından aldığı tehdit algısı genelde Yunanistan’ın yönelttiği savaş çığırtkanlığının bir yansıması olarak devam etmiştir. İkincisi; Türkiye’nin 1952’de NATO’ya katılmasıdır. Bu tarihten itibaren Türkiye hava savunmasını, NATO’nun güvenlik şemsiyesi altında konumlandırmış ve 1980’lerin hemen başında ABD ile yapılan ortaklık çerçevesinde TAI’yi kurarak maddi kaynağı F-16’ların tedarikine aktarmayı tercih etmiştir. Soğuk Savaş dönemi boyunca Türkiye’ye verilen Nike Hercules füzelerinden İncirlik Üssü'ne, ABD’nin birincil rol oynadığı GES sistemlerinin teşekkülünden NATO’nun “Shared Early Warning (SEW)” programına dahil olmaya ve Kürecik Radarı'na kadar birçok unsur göz önünde bulundurulmalıdır. Üçüncü neden ise “insansız” ve “görünmezlik” teknolojilerinin ilgili dönemde henüz emekleme aşamasında olmasıdır. Bu nedenle insanlı sistemler, alternatifsiz bir unsur olarak önceliğini on yıllarca korumuştur.

#4
Foto - Çelik Kubbe için olay sözler: Birisi yola fener tutmaya diğeri ise otoyolu aydınlatmaya benzer

Ancak 2000’li yıllar tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’nin havacılık doktrininde de önemli bir kırılma yaratmıştır. Kırılmanın ilki, 11 Eylül saldırılarında cereyan etmiş; hemen akabinde İstanbul, Madrid ve Londra’da gerçekleşen saldırılar terörün ve terör eylemlerinin dönüşen karakterinde saldırı parametrelerini kökten değişime uğratarak, ülkelerin hava savunma kapasitelerinin yeniden sorgulanmasına yol açmıştır. İlaveten, terör örgütlerinin her geçen gün artan oranda balistik füze ve kitle imha silahları edinme kapasiteleri; stratejik niteliği haiz hava tehdidinin sadece devlet değil, devlet dışı aktörlerden gelmesiyle yeni bir boyuta kavuşmuştur.

#5
Foto - Çelik Kubbe için olay sözler: Birisi yola fener tutmaya diğeri ise otoyolu aydınlatmaya benzer

Türkiye açısından değerlendirdiğimizde, 2000’li yıllar hem devlet hem de devlet dışı aktörlerin oluşturduğu risk ve tehdit skalasının hızla yayıldığı ve yoğunlaştığı bir sürece işaret etmektedir. En başta, füze envanteriyle çevrilmiş Orta Doğu’da yaşanan güvensizlik ortamı ve siyasi istikrarsızlık durumu, Türkiye’yi doğrudan etkilemiştir. Bu anlamda İkinci Körfez Savaşı, Arap Baharı, Suriye İç Savaşı, PKK/YPG/SDG ve DEAŞ kaynaklı risk ve tehditler, Türkiye’nin hava savunma imkan ve kabiliyetlerini ivedilikle güçlendirmesini zaruri kılmıştır. Bu nedenlerdir ki Türkiye, 2010’da T-LORAMIDS akronimiyle bilinen hava ve füze savunma ihalesine çıkılmıştır. Müteakip dönemde Suriye’den fırlatılan roket ve füzelerin yarattığı endişe halen hafızalardadır. Keza bu kadar yoğun bir tehdit altında iken önce Patriot sistemlerini konuşlandırıp sonra muhtelif gerekçelerle apar topar Türkiye’den çeken NATO ülkelerinin tutumları da halen hafızalardadır. Her ne kadar o dönemde NATO’lu müttefiklerin T-LORAMIDS ihalesine verdiği tepki yüzünden ihale iptal edilmiş olsa da Türkiye, kendisine ait hava ve füze savunma sisteminden vazgeçmeyeceğini defaatle dile getirmiştir. Bu minvalde Türkiye, eş zamanlı iki strateji izlemiştir. İlki, NATO’lu müttefiklerin öne sürdüğü zorlayıcı koşullar ve ilgili konjonktürün gerekleri doğrultusunda, acil mevcut güvenlik açığını kapatmak üzere Rusya’dan S-400 sistemlerinin alınmasıdır. İkincisi ise, Türkiye’nin kendisine ait yerli, milli, entegre ve katmanlı bir hava ve füze savunma sistemi inşa etmeye başlamasıdır.

#6
Foto - Çelik Kubbe için olay sözler: Birisi yola fener tutmaya diğeri ise otoyolu aydınlatmaya benzer

2010’dan sonraki süreçte devlet ve devlet dışı aktörler yayılmacı ve yoğun bir saldırı trendi içerisine girmişlerdir. Suriye İç Savaşı, Libya İç Savaşı, Azerbaycan-Karabağ Savaşı, 7 Ekim saldırısı, İsrail’in Gazze, Lübnan, Libya, İran, Yemen ve Suriye’ye yönelik saldırıları, Hindistan-Pakistan ve Afganistan-Pakistan arasında yaşanan çatışmalar ve halihazırda süregiden Rusya-Ukrayna Savaşı, her defasında hava savunmanın en az saldırı kapasitesi kadar belirleyici olduğunu kanıtlamıştır.

#7
Foto - Çelik Kubbe için olay sözler: Birisi yola fener tutmaya diğeri ise otoyolu aydınlatmaya benzer

Mevzubahis çatışma paterni, Türk havacılığında yeni bir paradigma değişimini beraberinde getirmiştir. On yıllarca stratejik caydırıcılığı, hava saldırı kapasitesine yatırım yaparak kıymetlendiren Türkiye, hava ve füze savunma sistemi mimarisini salt bir savunma mekanizması değil, topyekûn bir caydırıcılık unsuru olarak yeniden kurgulamıştır. Süreç, HİSAR ailesi ile başlamış SİPER ile devam etmiş ve en nihayetinde uçtan uca entegre ve katmanlı hava ve füze savunma sistemi olan Çelik Kubbe’nin inşasına start verilmiştir. Sanılanın aksine Çelik Kubbe sistemi, sadece Türk Hava Kuvvetleri değil, Kara ve Deniz Kuvvetleri ile siber ve uzay alanını da ihtiva eden bütünleşik bir güvenlik mimarisine uygun şekilde tasarlanmıştır. Zaten hava ve füze savunma sistemi; önleyici füzeler, roket sistemleri, tespit ve takip radarları, uydu, hava balonları, erken uyarı sistemleri, lançer, komuta-kontrol, yapay zeka tabanlı yazılım gibi geniş yelpazede yer alan komponentlerden müteşekkil bir sistem demektir. Birbirini besleyen ve harmoni içerisinde hareket eden her bir komponent ise başlı başına bir bilim dalı ve teknolojik yetkinliktir. Bu nedenle Çelik Kubbe’yi geliştirmek varsayılandan çok daha sofistike bir alt yapı, ileri düzey teknolojik bilgi, yetkin ve tecrübeli insan kaynağı ve ciddi bir bütçe kalemi gerektirmektedir.

#8
Foto - Çelik Kubbe için olay sözler: Birisi yola fener tutmaya diğeri ise otoyolu aydınlatmaya benzer

Tam da bu nedenle, son zamanlarda kamuoyunda yaşanan tartışmalara bakıldığında sürekli aynı sorunun zikredildiği görülmektedir. Türkiye, savunma harcamasında önceliği saldırı mı yoksa savunma sistemine mi vermelidir? Bu soruya iki açıdan yaklaşabiliriz. Öncelikle, ister beşinci isterse altıncı nesil olsun, savaş uçaklarıyla, hava üstünlüğünü elde etmek ve gerekli stratejik caydırıcılığı yaratmak mümkün değildir. Bunun en bariz ve somut örnekleri, Rusya-Ukrayna Savaşı ile İsrail-İran arasında cereyan eden 12 Gün Savaşı'dır. Günümüz muharebe sahasında karada, havada, denizde ve sualtında taktik, operatif ve stratejik seviyede çok farklı yeteneği haiz olan insansız platformların tercih edilmesi devletler için adeta bir kabus olmuştur. Dahası bu kabus; satürasyon atakları, görünmezlik teknolojisi, sürü saldırıları, yapay zeka, otonom, robotik, süpersonik ve hipersonik teknoloji ve yönlendirilmiş enerji silahlarıyla giderek daha komplike bir hale gelmektedir. Öyle ki, günümüzde KİS taşıyan bir balistik füze tehdidi bir yana, çok sayıda, koordineli ve eş zamanlı düzenlenen FPV saldırıları dahi ciddi bir güvenlik kırılması yaratarak savaşın seyrinin değişmesine yol açmıştır. Tehdit kütüphanesindeki bu çeşitlilik, Çelik Kubbe’den arzulanan performans için (hava savunma sistemleri için en önemli zafiyetin satıha yakın gelen güdümlü mermileri görememeleri düşünüldüğünde) en az orta ve yüksek irtifa kadar çok iyi alçak irtifa hava radarlarının geliştirilmesinin zaruri olduğunu gösterir.

#9
Foto - Çelik Kubbe için olay sözler: Birisi yola fener tutmaya diğeri ise otoyolu aydınlatmaya benzer

Kısacası, Eurofighter Typhoon, F-35, Havadan Erken İhbar ve Kontrol (HİK) uçağı ile 24 saat esasına göre sürekli nöbet tutmak yahut acil durumda hızlı kalkış (scramble) yapabilmek risk ve tehditleri önlemek ve bertaraf etmek için kafi değildir. Kaldı ki, entegre ve katmanlı bir hava ve füze savunma sisteminin haiz olduğu “istihbarat füzyonu” yeteneği ile uçaklardan gelecek istihbari bilgi akışını kıyaslamak mümkün değildir. Birisi yola fener tutmaya; diğeri ise otoyolu aydınlatmaya benzer.

#10
Foto - Çelik Kubbe için olay sözler: Birisi yola fener tutmaya diğeri ise otoyolu aydınlatmaya benzer

Meseleye diğer açıdan baktığımızda, Türkiye artık ABD ve Çin ile dünya insansız hava aracı (İHA) pazarının ilk üç üreticisi arasındadır. Bu bağlamda, mesele sadece Eurofighter almak yahut F-35 projesine dönmekten ibaret değildir. Türkiye artık muharebe meydanlarına en yoğun, yaygın ve çok rollü misyonlarla entegre edilen İHA teknolojisinde nadir rastlanır bir entelektüel sermayeye sahiptir. Kuşkusuz, KIZILELMA'nın görüş ötesi hava-hava füzesi kullanarak jet motorlu bir hedefi vurduğu test sonrasında “savaş uçaklarının kabusu olacak” şeklinde nitelendirilmesinde haklılık payı vardır. Gelecekte KIZILELMA’nın operasyonel irtifasının 25 bin değil de 70 bin feet olduğunu düşünün, yani bir casus uçağıyla aynı irtifada uçtuğunu varsayın. Bu durumda ilgili ülkenin casus uçağını rahatça uçurabilmesi mümkün olmayacaktır. Bir savaş yahut casus uçağının maliyeti ile KIZILELMA’nın maliyeti ve riski aynı olmayacağından artık sistemlerin insansız platformlara doğru kaydığının içselleştirilmesi gerekir.

#11
Foto - Çelik Kubbe için olay sözler: Birisi yola fener tutmaya diğeri ise otoyolu aydınlatmaya benzer

Bununla birlikte, hava savunma ve saldırı sistemlerinin birbirinin yerine ikame edilebilecek unsurlar olmadığı akıllarda tutulmalıdır. Aksine müşterek bir doktrinin ve bütünleşik bir mimarinin unsurları olarak fonksiyon görmelidirler. Lakin, hava üstünlüğünü sağlamanın ve hava tehditlerini bertaraf etmenin yalnız savaş uçaklarıyla mümkün olmadığı gerçeğinden hareketle, Türkiye’nin ivedi şekilde Çelik Kubbe’nin gelişimine hız vermesi, bu esnada İHA platformları ile balistik füze teknolojisine yatırım yapması en azından kısa ve orta vadede çok daha rasyonel bir tercihtir. Kaldı ki bu tercihi hayata geçirirken; Hürkuş envanterdeki yerini sağlamlaştıracak, HÜRJET envantere girerek büyük bir devinim yaratacak ve KAAN da göklerle buluşmaya hazır hale gelecektir.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23