• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Yavuz Sultan Selim gerçeği

11 Ocak 2017
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Timur Han’ın Ankara Savaşı sonrasında oluşturduğu boşluklardan birine Safeviler yerleşmiş, Osmanlı’nın on birsene sürenkanlı ve kaotik ortamından yararlanarak büyümüş, güçlenmişti. Güçlenmiş de gözünü Anadolu’ya dikmişti.

Şah İsmail’in “mürit” görüntülü müfritleri Anadolu’da cirit atıyor, yer yer ayaklanmalar çıkarıyor, merkezin gücü Anadolu’nun özellikle bazı bölgelerinde etkisiz kalıyordu.

Osmanlı bir kere daha “varlık”la, “yokluk” arasına sıkışmıştı: O kadar ki, devlet hayatının devamı, Şah İsmail’in bertaraf edilmesine bağlı hale gelmişti. Bu durumda, sadece Yavuz değil, dün ve bugün, sorumluluğunun idraki içinde bulunan hiçbir yönetici “nemelâzım” diyemez.

Şah’ın üzerine hışımla yürümek zorundaydı. Şeyhülislamın “fetva”sını aldı ve Çaldıran yoluna düştü.

Çaldıran yolu meşakkatli bir yoldu. Üstelik Şah, çocukluğundan gelen “kaçma” güdüsüyle (babası öldürüldükten sonra, bir süre zindanda kalmış, kaçtıktan sonra da yıllarca saklanmıştı) sürekli çekiliyor, çekilirken de ekinleri ateşe veriyor, evleri yakıyor, su kuyularını zehirliyordu. Osmanlı Ordusu bozkırda aç-susuz yol almak durumunda kalmıştı.

Zorlu yolculuğa Şah’ın casuslarının kışkırtmaları da eklenince, yeniçeri ayaklanıp Yavuz’un çadırına ok ve kurşun yağdırmaya başladı.

Yavuz atına atladı ve kışkırtılmış kalabalığın arasına daldı. 

“Biz henüz kastettiğimiz yere varmadık” diye hitap etti isyancı yeniçerilere, “düşmanla karşılaşmadık, dönmek ihtimali yoktur, hattâ bunu düşünmek bile hayaldir. Teessüf olunur ki, Şah’ın maiyeti kendi efendileri yoluna can verdikleri halde, biz şerîat-ı Ahmediyye’ye muhalif hareket eden bunları yola getirmek için bu serhatlara kadar gelmişken, birtakım gayretsizler, bizi yolumuzdan geri çevirmek isterler…

“Biz, katiyen yolumuzdan dönmeyeceğiz. Ülülemre itaat edenlerle, kastettiğimiz yere kadar gideriz. Kalpleri zayıf olanlar, ehlü iyâllerini düşünenler ve yol zahmetini bahane edenler, kendileri bilirler. Dönerlerse dîn-i mübîn yolundan dönerler. Eğer bahane, ‘düşman gelmedi’ ise, düşman daha ileridedir. Er iseniz benimle beraber gelin ve illâ ben tek başıma da giderim!” 

Cesarete âşık olan yeniçeriler bu cesaret gösterisinden sonra, Padişah’ı takip etmeye başladılar. Nihayet ordular Çaldıran Meydanı’nda karşılaştı. Kanlı bir savaş sonucu Yavuz Padişah, Çaldıran Zaferi’ni (23 Ağustos 1514) kazandı. 

Bu zafer sadece Anadolu’yu değil, İstanbul’u da kurtardı. Daha da önemlisi, hilafetin yolunu Osmanlı’ya açtı.

Bazıları bu yüzden Yavuz Padişah’ı sevmez, hakkında iftiralar üretir, “Kırk bin Alevi’yi kesti” şeklinde algı operasyonu yaparlar.

Aşağıdaki sözler Yavuz Padişah’a aittir:.

“Ben bu saltanatı, ümmete hizmet içün pederumun elinden aldum ve ıslâh-ı âlem (insanların ıslahı ile mutluluğu) uğruna birader ve biraderzadelerimi (kardeşlerimi ve çocuklarını) feda eyledum... 

“Ben uykularımı, rahat ve huzurumu terk ile din-i mübînin te’yidine uğraşıyorum. Eğer İslâmı ihyâ etmek (geliştirmek, hayata geçirmek, yaşamak ve yaşatmak) maksudunuz (isteğimiz, niyetiniz) değilse, benum de nefs-ül emirde saltanata kat’a hevesum yoktur.” (eğer bu yoldan hedefe gidemeyeceksem, sizin de böyle bir amacınız bulunmuyorsa, padişahlıkta gözüm yoktur)…

Kalıcı hedefi olan ve merhameti elden bırakmadan hedefine yürüyen yöneticilere selam olsun! 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23