• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
17
Yeniakit Publisher
'Çin’in Doğu Türkistan’daki mezalimine bigâne kalmamak'

Haber Merkezi Giriş Tarihi:
'Çin’in Doğu Türkistan’daki mezalimine bigâne kalmamak'

Uygurlar başta olmak üzere Doğu Türkistan’daki mazlum Müslümanlara reva görülen insanlık dışı muameleleri sağlıklı raporlarla ortaya koymak ve bu mezâlimi durdurmak için İslâm İşbirliği Teşkilatı (İİT), D8 Teşkilatı, Türk Devletleri Teşkilatı, Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti gibi uluslararası kuruluşlar yanında Türkiye merkezli insan hakları kuruluşlarının inisiyatif üstlenerek kalıcı çözüme ilişkin projeler geliştirmesi gerekmektedir…

#1
Foto - 'Çin’in Doğu Türkistan’daki mezalimine bigâne kalmamak'

Komünist Çin Hükümeti, Uygurlar başta olmak üzere Doğu Türkistan’da yaşayan Kırgız ve Kazakları toplama kamplarına cebren gönderip “vatanseverlik eğitimi”(!) programına tâbi tutarak Müslüman nüfusu ‘Çinlileştirme’yi hedefleyen asimilasyon politikasını sert şekilde uygulamaktadır! Toplama kamplarında sağ kalanları devasa fabrikalarda ağır şartlar altında modern köleler olarak karın tokluğuna çalıştıran Çin Hükümeti’ni kınamak da Batılı bazı aktivistlere ve insan hakları örgütlerine kalmaktadır! (1).

#2
Foto - 'Çin’in Doğu Türkistan’daki mezalimine bigâne kalmamak'

“Tüm Dinlerin ve İnançların Çinlileştirilmesi”ne Sessiz Kalmamak İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) ve Uluslararası Af Örgütü (UAÖ/AI: Amnesty International) gibi Batılı bazı sivil toplum örgütleri, Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığı hak ihlallerini araştırmak için 2018 yılında Birleşmiş Milletler nezdinde bir “soruşturma komisyonu” oluşturulması çağrısında bulunmuştu. Çin’in ekonomik gücünün arkasına gizlenmesine izin verilmemesi gerektiğini kaydeden HRW Genel Direktörü Kenneth Roth, toplama kamplarının hedefinin bir topluluğun dinî ve etnik kimliğini değiştirme çabası olduğunu söylemişti.

#3
Foto - 'Çin’in Doğu Türkistan’daki mezalimine bigâne kalmamak'

Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Kumi Naidoo, yaygın bir şekilde yüz tanıma teknolojisi kullanan, DNA örneklerini toplayan ve Uygur bölgesine binlerce ek güvenlik personeli gönderen Çin’in gözetim programı hakkında şöyle konuşmuştu: “Doğu Türkistan bir açık hava hapishanesine dönüşmüş durumda. Yüksek teknolojik gözetim, siyasi tehdit, beyin yıkama, zorunlu kültürel asimilasyon, keyfî tutuklamalar ve ortadan kaybolmalar, etnik azınlıkları kendi topraklarında yabancıya, paryaya dönüştürdü.” İnsan hakları alanında faaliyet gösteren Batılı sivil toplum kuruluşları, Birleşmiş Milletler’in yanı sıra -Çin’in hak ihlallerine karşı bariz bir şekilde sessiz kalan- İslâm İşbirliği Teşkilatı (İİT) üyesi Müslüman ülkeleri de harekete geçmeye çağırmıştı (2). Ama ne yazık ki aradan geçen yedi sene zarfında ne İİT üyesi halkı müslim ülkelerden ne de Türk dünyasından sadra şifa bir tepki gelmedi.

#4
Foto - 'Çin’in Doğu Türkistan’daki mezalimine bigâne kalmamak'

Daha da vahimi, bu çağrının hemen ardından Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın (MbS) Çin’i ziyaret ederek Uygurlara uygulanan mezalimi “terör ile mücadele” olarak tanımlaması, Batılı insan hakları örgütlerinin çağrısına trajikomik bir cevap olmuştu! Hunharca işlenen Cemal Kaşıkçı cinayetinde azmettirici olduğu yönündeki şüphelerin kuvvetlenmesi üzerine ABD’nin açık desteğini kaybeden MbS, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Başkan Yardımcısı Wang Qishan’la 24 Şubat 2019 tarihinde görüşmüş ve 28 milyar dolarlık ticari anlaşmalara imza atmıştı. Bu ekonomik ve stratejik destek karşılığında, Doğu Türkistanlılara reva görülen ağır hak ihlallerini “Çin, ulusal güvenliği için terörle mücadele ve aşırılık karşıtı çalışmaları yürütme hakkına sahiptir” ifadesiyle meşrulaştırmaya yeltenen MbS, daha önce de Filistinlilerin Doğu Kudüs’ten çekilerek bölgeyi İsrail’e bırakmaları gerektiğini savunmuştu! (2). Bu arada, İslâm ülkeleri adına Çin’in ağır hak ihlallerine ilişkin benzer çarpık beyanatlar veren başka yöneticilerin de varlığını esefle ifade etmeliyiz…

#5
Foto - 'Çin’in Doğu Türkistan’daki mezalimine bigâne kalmamak'

Uygurları Koçbaşı ya da Kurban Etmek İsteyenleri Görebilmek Doğu Türkistan’ın Çin için herhangi bir tehdit oluşturmadığı gibi Uygurlarla derin tarihî ve kültürel bağlara sahip Türkiye ile ilişkilerini güçlendirmek için önemli bir fırsat sunduğunu savunan Prof. Dr. Kudret Bülbül, o tarihte küresel aktörlerin olayı maniple etmelerine fırsat vermemek için Çin’i açık bir politika izlemeye davet etmişti: “Doğu Türkistan’da insanların mahremi olan meskenlerine, rızalarının dışında Çinlilerin yerleştirildiği Çinli yetkililerce de kabul edilmektedir. “Tüm Dinlerin ve İnançların Çinlileştirilmesi” siyaseti çerçevesinde Uygur Türklerinin ve bölgedeki diğer Müslüman toplulukların etnik, dinî ve kültürel kimliklerinin tasfiye edilmek istendiği, toplama kamplarında ve hapishanelerde işkence ve siyasi beyin yıkamaya maruz bırakıldıkları, kamp dışındaki Uygurların da büyük baskı altında tutuldukları iddiaları uluslararası basında sıklıkla dile getirilmektedir. Çocukların ailelerinden uzaklaştırılarak, yetim bırakılıp asimile edilmeye çalışıldığı iddia edilmektedir. Yurtdışında yaşayan Uygur Türkleri de bölgedeki akrabalarından haber alamadıklarını, yıllarca hiçbir şekilde iletişim kuramadıklarını sıklıkla ifade etmektedirler.

#6
Foto - 'Çin’in Doğu Türkistan’daki mezalimine bigâne kalmamak'

Kuşkusuz bu iddialara insan haklarına saygılı hiçbir ülke ya da kurum kayıtsız kalamaz. Vicdan sahibi hiçbir insan bunları görmezlikten gelemez. İnsan hakları ihlallerinin artık ülkelerin iç meselesi olmaktan çıktığı günümüz dünyasında, bu iddiaların üzerine gitmek, doğruluğunu araştırmak herkes için bir insanlık görevidir. Meselenin bir başka boyutu ise küresel aktörlerin Kırım meselesinde Rusya’ya, Doğu Türkistan meselesinde de Çin’e vurmak için buradaki Müslüman Türkleri koçbaşı olarak kullanma istekleridir. Bu aktörler onlar üzerinden bu ülkelere zarar verme, onları bu ülkelerle hesaplaşmalarının birer aracı haline getirme çabası içerisindeler. Bu aktörlerin amaçları esasen Kırım ya da Doğu Türkistan Türklerinin karşı karşıya kaldığı sorunlar değil, Rusya ve Çin ile hesaplaşmaktır. Bu nedenle dönem dönem küresel medyada yayılan inanılması güç haberlerin bu amaca yönelik bir algı operasyonu olma ihtimalinden ciddi bir biçimde kuşku duymak gerekir. Oysa insan hakları konusunda gerçekten endişe taşıyan uluslararası kuruluşların, uluslararası toplumun ve vicdan sahibi her insanın derdi Rusya ve Çin değil, bu ülkelerde yaşayan insanlara sahip çıkmaktır. Bu nedenle genellikle Türkiye ve Çin arasında iyi ilişkilerin geliştirildiği dönemde yüksek sesle, Batılı ajanslar tarafından dile getirilen iddialar farklı bir amaca hizmet etmektedir.

#7
Foto - 'Çin’in Doğu Türkistan’daki mezalimine bigâne kalmamak'

Uyguladığı kapalılık politikaları nedeniyle uluslararası kamuoyunda Çin’in insan hakları alanında her türlü ihlali yapabileceği algısı adeta yerleşmiş durumdadır. Çin ile ilgili bir ihlal iddiası söz konusu olduğunda, insanlar artık bu durumun doğruluğunu araştırmaya gerek duymamaktadır. Çin’in açıklık politikası izlememesi en fazla Türkiye gibi ülkeleri zor durumda bırakmaktadır. Bir taraftan Çin ile iyi ilişkiler geliştirmek isteyen, diğer taraftan küresel aktörlerin Çin karşıtı propagandasının altında kalmak istemeyen Türkiye gibi ülkelere, Çin’in izlediği politika katkı sunmamaktadır. Çin’in Doğu Türkistan konusunda Türkiye ile işbirliğine gitmesi, açıklık politikası izlemesi, kendisine karşı yürütülen küresel propagandanın da kırılmasına yardımcı olacaktır.” (3).

#8
Foto - 'Çin’in Doğu Türkistan’daki mezalimine bigâne kalmamak'

‘Aşırılıkla Mücadele’ Adı Altında İşlenen Cinayetlere Göz Yummamak Kur’ân-ı Kerîm’i ve Riyâzü’s-Sâlihîn’i Uygur lehçesine ilk kez çevirerek İslâmi çalışmalara önemli katkılar yapan Muhammed Salih (29.01.2018), Uygur âlimlerden Abdulehad Barat Mahsum (29.05.2018) gibi ilim ve fikir adamlarını zindanlarında şehit eden Çin Hükümeti’nin İslâm’ı ve Türklüğü çağrıştıran Mücahid, Muhiddin, Türknaz gibi isimlere yasak getirdiği de bilinmektedir. Kızıl Çin’in, işgali altında tuttuğu Doğu Türkistan’ın Urumçi şehrinde 5 Temmuz 2009 tarihinde gerçekleştirdiği katliamın hesabı da mutlaka sorulmalıdır. Yıllardır maruz kaldıkları zulüm, haksızlık ve hukuksuzlukları protesto etmek için meydanlarda toplanan ve çoğunluğu üniversite gençliğinden oluşan Uygur halkına kurşun yağdıran Çin silahlı güçleri tarafından hunharca katledilen masumların hesabı ahirete kalmadan bu dünyada da görülmelidir. Çin Hükümeti’nin açıkladığı resmî beyanata göre ilk gün 197 kişinin öldüğü, 1721 kişinin de yaralandığı bu katliamın gerçek boyutlarının, takip eden günlerde devam eden vakalarla birlikte çok daha büyük bir sayıya baliğ olduğu dikkatten kaçırılmamalıdır (4, 10).

#9
Foto - 'Çin’in Doğu Türkistan’daki mezalimine bigâne kalmamak'

Uluslararası Af Örgütü’nün 24.09.2018 tarihinde yayımlanan “Çin: Neredeler?” başlıklı raporu Doğu Türkistan’daki baskı ve işkencenin geldiği boyutu çarpıcı örneklerle ortaya koymuştur. Yakınlarının akıbetinden haber almaya çalışan yaklaşık 100 kişiyle görüşülerek hazırlanan rapor, Sincan bölgesinde yaşayan Uygurlara, Kazaklara ve çoğunluğu Müslüman diğer etnik gruplara yönelik toplu gözaltı, izinsiz gözetim, siyasi telkin ve zorunlu kültürel asimilasyon politikalarına bir son verilmesi çağrısında bulunmuştur. Rapora göre; ‘Aşırılıkla Mücadele Düzenlemesi’nin kabul edildiği Mart 2017’den bu yana, Sincan bölgesinde kamplara kapatılan ve çoğunluğu Müslüman olan etnik grupların sayısı hızla artmıştır. Düzenlemeye göre “normal” olmayan sakal bırakmak, peçe veya başörtüsü takmak, namaz kılmak, oruç tutmak, alkol almamak ya da İslâm veya Uygur kültürüyle ilgili kitaplar veya yazılar bulundurmak da dahil olmak üzere, dinî veya kültürel aidiyetin açık veya hatta özel alanda sergilenmesi “aşırılık” olarak değerlendirilmektedir.

#10
Foto - 'Çin’in Doğu Türkistan’daki mezalimine bigâne kalmamak'

“Çalışma veya eğitim amacıyla özellikle Müslüman nüfusun ağırlıklı olduğu ülkelere gitmek ya da Çin dışında yaşayan insanlarla iletişim kurmak da insanları şüpheli konumuna düşüren temel sebepler arasında bulunmaktadır. Yetkililer kampları “eğitim yoluyla dönüştürme” merkezleri olarak adlandırsa da birçok araştırmacı bu merkezleri “siyasi eğitim kampları” olarak anmaktadır. Gözaltı merkezlerine gönderilen kişiler yargılanmıyor ve bu kişilerin hukuki desteğe erişimleri veya haklarında verilen karara itiraz etme hakları bulunmuyor. İnsanlar aylar boyunca gözaltında tutulabiliyor, çünkü bir kişinin ne zaman “dönüştüğüne” yalnızca yetkililer karar verebiliyor!” (5).

#11
Foto - 'Çin’in Doğu Türkistan’daki mezalimine bigâne kalmamak'

Çin’in 1 milyondan fazla Müslümanı esir tuttuğu kamplar hakkında UAÖ Doğu Asya Direktörü Nicholas Bequelin şu değerlendirmeyi yapmıştır: “Kitlesel gözaltı kampları, beyin yıkama, işkence ve cezalandırma mekânlarıdır. Yurt dışında yaşayan ailenizle mesajlaşmak gibi son derece basit bir eylemin bile gözaltına alınmanıza yol açması, Çin yetkililerinin yaptıklarının ne kadar saçma, haksız ve tamamıyla keyfi olduğunun altını çiziyor. Yüz binlerce aile, şiddetli baskılar nedeniyle parçalandı. Sevdiklerinin başına ne geldiğini bilememenin çaresizliğini yaşıyorlar. Çin yetkilileri artık bu ailelere cevap vermeli.” (6). Kamplarda siyasi marşlar söylemeye, Çin Komünist Partisi’nin söylevlerini ezberlemeye, yemeklerden önce ‘Çok Yaşa Şi Cinping!’ diye bağırmaya zorlanan esirlerin birbirleriyle konuşması da yasak! 1990 yılı ortalarında Çin hükümeti tarafından başlatılan “Strike Hard” (sert vuruş) kampanyaları, Sincan bölgesinde yaşayan insanlara zulmedilmesine yasal bir zemin hazırlamıştı. 11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırı sonrasında da Çin hükümeti, ‘terörizme karşı küresel mücadele’ye destek bahanesiyle, Uygurların ülkede faaliyet gösteren insan hakları örgütlerini ‘terörist gruplar’ olarak yaftalamıştı! Çin hükümeti, Müslümanlara (özellikle Uygurlara) haksız yere, terörist muamelesi yapmaktadır. Her türlü yayın organına yapılan şiddetli sansüre rağmen bölgeden gelen haberler bu zulmün dehşet verici boyutlara ulaştığını kanıtlamaktadır.

#12
Foto - 'Çin’in Doğu Türkistan’daki mezalimine bigâne kalmamak'

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (HRW) raporlarına göre, insanları hapse atmak için sudan sebeplere başvuran Çin hükümetinin en çok kullandığı bahaneler, gerçek olaylar üzerinden şu şekilde özetlenebilir: 1- Saatleri, -Pekin’in iki saat gerisinde yer alan- Doğu Türkistan’ın (Sincan) başkenti olan Urumçi’ye göre ayarlamak, Çin Komünist Partisi’ne karşı bir direniş biçimi olarak görülmekte ve suç sayılmaktadır.

#13
Foto - 'Çin’in Doğu Türkistan’daki mezalimine bigâne kalmamak'

2- Ödev yapmak için bile olsan VPN (sanal özel ağ) kullanmak. 3- İslâm geleneklerine göre sakal uzatmak ve peçe takmak 2017’den beri kesinlikle yasak. 4- Lokantasında sigara ve alkol içilmesine izin vermemek. 5- Mevlit okutmak ya da bu merasime katılmak. 6- Dijital ortamda İslâmi mesajlar paylaşmak. 7- Bilgisayarda İslâmiyet’le ilgili ya da Uygur dilinde yazılmış dosyalar bulundurmak.

#14
Foto - 'Çin’in Doğu Türkistan’daki mezalimine bigâne kalmamak'

8- Bölgeden -seyahat izni almadan- uzaklaşmak. Çin Hükümeti, hacca giden Müslümanların boynuna GPS takip sistemi yerleştirmektedir! Çin’deki İslâm Derneği de bu takip cihazlarının hacıların güvenliği için gerekli olduğunu savunmak durumunda kalmaktadır! 9- Diğer ülkelerdeki insanlarla tanışmak. Yurt dışına giden arkadaş ya da komşuya sahip olmak! 10- Ülke dışındaki insanlarla WhatsApp üzerinden iletişim kurmak. Çinli yetkililer, ülkede en çok kullanılan mesajlaşma programı WeChat üzerinden gönderilen özel mesajları izin almadan takip etmektedir. 11- Başka bir ülkeye göç etme planı yapmak ya da böyle bir izlenim vermek. 12- Çin Hükümeti’nin listelediği ‘hassas ülkeler’den birini ziyaret etmek. Sincan bölgesindeki insanlarla dinî bağı olan 26 ülke, Çin’in ‘hassas ülkeler’ listesinde yer almaktadır. Listedeki bazı ülkelerin nüfusunun çoğunluğu Müslümanlardan oluşmaktadır. 13- Tutukluluk esnasında intihar girişiminde bulunmak. HRW’ye konuşan eski tutuklu Ehmet; “Kafamı duvara vurdum; güçsüz, çaresiz ve öfkeliydim. Bilincimi kaybetmiştim ve uyandığımda bir doktorun odasındaydım. Daha sonra beni hastaneye götürdüler… Başımdan ciddi şekilde yaralandığımı söylediler. Gardiyan bana şöyle dedi: İntihar girişiminde bulunduğun için yedi yıl daha hapis cezasına çarptırıldın!” (7).

#15
Foto - 'Çin’in Doğu Türkistan’daki mezalimine bigâne kalmamak'

Uygur, Kazak, Kırgız, Moğol gibi yerel etnik grupların doğum yapması 2017’den bu yana neredeyse tamamen durduruldu! “Yeniden Eğitim Merkezi” adını verdikleri toplama kamplarında yemeklere katılan ilaçlarla insanlar kısırlaştırılmaktadır! Doğum kontrolü ve kürtaj senelerce yumuşak bir katliam modeli olarak uygulanmıştır! “Hemşire Gu Limu teyzeyi ilk gördüğümde biraz endişeliydi, ellerini sıktı ve ellerine bakıp şöyle dedi: “İnsanları öldürdüm, canlıları öldürdüm, ayrıca ben de kurbanım, kürtaj uygulamasına zorlandım.” Teyze çok heyecanlandı ve bir süre ağladı. Röportajımız henüz başlamadan bir süre beklemek zorunda kaldık. Sonra yavaş yavaş anlatmaya başladı: “Hemşirelik mesleğini seçtiğimden beri insanları ve hayatları kurtarmak istedim. Gulca İlçesi Planlı Doğum Komisyonu’nda yıllarca hemşire olarak çalıştım. Buradaki çalışmalarımız ise baştan sona hep hayatı sona erdirmek ve doğurganlığı önlemek konusunda oldu! On yıl zarfında ben sadece bir kişinin hayatını kurtardım… Halen yeni doğan bebek sesinden çok korkuyorum. Çünkü görevlerimizden biri yeni doğan bebekleri boğmaktı! Su dolu küçük bir demir kovamız vardı. ‘Yasa dışı’ doğmuş minicik hayatı kovaya koyar ve boğulmasını beklerdik!…” (8).

#16
Foto - 'Çin’in Doğu Türkistan’daki mezalimine bigâne kalmamak'

Doğu Türkistan’ın Benzersiz Zenginliklerini Yağmalatmamak Geniş coğrafyasında (1.823.000 km2) nitelikli tarıma elverişli verimli toprakları, nehirleri, bölgeye has endemik bitkileri ve hayvanları, petrol, doğalgaz ve elektrik üretimine elverişli akarsuları, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde tüm bu enerji kaynaklarından daha büyük stratejik önem kazanan nadir toprak elementleri açısından dünyanın en gözde bölgelerinden biri olan Doğu Türkistan halkı, bütün bu yeraltı ve yer üstü zenginliklerden yararlanamadığı gibi bu zenginlikler yüzünden ağır ve uzun soluklu eritme politikalarına maruz bırakılmakta, doğal zenginlikleri yanında kültürel ve tarihî zenginlikleri Çin hükümeti tarafından pervasızca yağmalanmaktadır (9). Çok boyutlu mezalimler karşısında hak arama özgürlükleri bile elinden alınan Uygurların sesi olmak bir insanlık ödevi olarak hür kalabilmiş aydınların önünde öncelikli bir gündem maddesi olarak durmaktadır. Uygurlar başta olmak üzere Doğu Türkistan’daki mazlum Müslümanlara reva görülen insanlık dışı muameleleri sağlıklı raporlarla ortaya koymak ve bu mezâlimi durdurmak için İslâm İşbirliği Teşkilatı (İİT), D8 Teşkilatı, Türk Devletleri Teşkilatı, Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti gibi uluslararası kuruluşlar yanında Türkiye merkezli insan hakları kuruluşlarının inisiyatif üstlenerek kalıcı çözüme ilişkin projeler geliştirmesi gerekmektedir… Aylık Baran Dergisi 45. Sayı Kasım 2025

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23