• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

Balzac kimdir?

Balzac kimdir?

Balzac

Honore de Balzac, 20 Mayıs 1799 tarihinde, Fransa'nın Tours şehrinde, memur bir ailenin oğlu olarak doğdu. Orta sınıf bir burjuvazi ailesinden gelen babası Bernard François Balssa, 1797yılında, Parisli seçkin bir aileye mensup ve kendisinden 31 yaş küçük olan Anne Charlotte Laure Sallambier ile hayatını birleştirdi. Eyalet savcısı olarak imparatorluk bünyesinde görev yapıyor; aynı zamanda, Paris'teki Kral Konseyi'nin sekreterliğini yürütüyordu. Fransız İhtilali boyunca, liberal düşünceler taşıyan Bernard François, Komün birliği içinde yer almasına rağmen, 1795 yılında, kralcı protestoculara yardım ettiği gerekçesiyle Tours'a gönderildi. Rabelais'teki evinde düşüp sakatlanınca, şehir hastanesinde uzun süren bir tedavi sürecine başladı. Aile, bu sağlık problemlerinin daha iyi koşullarda halledilebilmesi için, 1814 yılında Paris'e geri döndü.

Balzac dört yaşına kadar, Saint Cyr adındaki bir köyde bulunan bir yetimhanede büyüdü. O dönemin Fransa'sında pek de sık rastlanılmayan bir durumdu bu. Dört yaşında ailesinin himayesine geri verildi ve ilköğrenimine başladı. Babasının eğitim konusundaki titizliği nedeniyle, oldukça donanımlı bir öğrenim hayatı geçirdi. İlk olarak College de Vendome'a gitti. Honore de Charlemagne lisesinin ardından Sorbonne Üniversitesi'nde hukuk okudu. Bu mesleği, sadece babasının isteği üzerine seçen Balzac, mezun olduktan sonra bir süre, hukuk bürolarında staj yaptı.

Asıl merakı, edebiyat ve yazarlık olan Balzac, başkentte bulunduğu süre içerisinde sanat ve edebiyatla tanışmış; bu alandaki yeteneğinin farkına varma fırsatını yakalamıştı. Nitekim, 1819 yılında ailesi, finansal sorunlar nedeniyle küçük bir kasaba olan Villeparisis'ye taşınma kararı aldığında, yazar olmak isteğini ilk defa açıkça dile getirdi. Elbette ailesiyle, geleceği konusunda fikir ayrılığına düşmesinin tek nedeni, meslek seçimi değildi. Balzac, ihtilal dönemi Fransa'sında esen Saint-Simon Akımı'nın etkisine kapılmıştı ve siyasi düşüncesi de buna bağlı olarak sol ideolojilere meyilliydi. Bu durum yazarın, koyu bir liberal olan babasıyla ters düşmesine ve ailesinden gittikçe uzaklaşmasına yol açtı. Böylece sefalet ve yalnızlıkla geçecek bir hayata merhaba diyerek ailesinden ayrılıp hayallerinin peşine düşen Balzac, Paris'e geri döndü ve Arsenal Kütüphanesi yakınlarında, pejmürde bir oda kiraladı. Birkaç yıl sonra, E.T.A. Hoffmann'dan esinlenerek kaleme alacağı, "La Peau De Chargin" (1831) adlı kitabında, bu odayı ve orada geçirdiği günleri, fantastik bir öykü halinde anlatacaktı.

Yazarın ilk çalışması, 1820 yılında kaleme aldığı "Cromwell" adlı trajik bir tiyatro oyunuydu ve kendi ailevi sorunlarının onun üzerinde bıraktığı etkilerin izlerini taşıyordu. Çünkü ileri görüşlü ve ihtilalci bir baba ile, kocasından 19 yaş küçük ve içine kapanık bir annenin mutsuz evliliği, yazarın karamsar bir aile ortamında yetişmesine neden olmuştu. Bu yapıtın başarısızlığının ardından Balzac roman türüne yönelerek, 1822'ye kadar, farklı takma isimlerle, romantizme karşı hicivsel bir tavır içeren birkaç eser kaleme almış olsa da, edebiyat çevrelerine kendini bir yazar olarak kabul ettirebilme fırsatını yakalayamadı. Bu yoksul yaşamına üzülen ailesinin, özellikle de babasının baskılarına rağmen, edebi kariyerini sürdürme niyetinde olan Balzac, ancak yazarak kişisel bir başarıya ulaşabileceğini düşünüyordu. Bunun yanı sıra, asgari ihtiyaçlarını da karşılamak zorunda olduğu için, bir yandan da ticarete soyundu ve bir yayımevi açtı. Çok fazla iş alamayan bir de matbaa satın aldıysa da, bu ticari faaliyetlerinde başarı sağlayamadı ve ağır bir borç yükü altına girdi. Malesef, yazarlıkta gösterdiği beceriyi iş yaşamında sergileyemeyerek hayatı boyunca bu tür borçlarla uğraşmak zorunda kaldı.

1825 yılında, kötü giden evliliğinin ardından terk edilen ve depresyona giren kızkardeşi Laurance'i kaybeden Balzac, her ne kadar aşka olan inancını tamamen yitirse de, ona hayatın anlamını yeniden geri kazandıracak kişi olan Madame Laure de Benry'le tanıştı ve ona aşık oldu. Karamsarlığı, içe kapanıklığı ve toplum yaşamına karşı tepkisel duruşuyla a-sosyal bir kişi haline gelmiş olan yazarın yaşamında, bir kadının üstlenebileceği ne kadar anlam varsa hepsinin yerini tutacak olan bu kadın, Balzac'ın manevi açlığını doyurmasının yanı sıra, maddi anlamda da tek destekçisi haline geldi. Onu toplumla barıştırmaya çalıştı. Kendisinden yaşça çok büyük olan kontes, "Vadideki Zambak"taki Madame de Mortsauf ve "Sönmüş Hayaller"deki Madame de Bargeton gibi pekçok kadın kahramanın ilham kaynağı olacaktı. Ancak özel hayatı ile başarısız ticari deneyimleri arasında bir denge kuramay yazar için kişisel yargılamaya dayalı bir dönem başlayacak ve bu duygularını ileride kaleme alacağı romanlarındaki karakterlere yansıtacaktı.

Artık 29 yaşına gelmiş olan Balzac, kariyeriyle ilgili çalışmalarında halen bir ilerleme kaydememişti. Bu dönemde, kendisini misafir etmek isteyen General de Pommereul'un davetine icap etti ve yeni romanı için araştırma yapmak amacıyla, generalin Brittany'de bulunan Fougeres'deki evinde, kısa bir süre kaldı. 1829yılında, Sir Walter Scott'un yaşam tarzıyla ilgili tarihsel bir çalışma olan "La Dernier Chouan"ı (Köylü İsyanı ya da Şuanlar olarak bilinir) yayımladı (sonradan "Les Chouans" olarak anılmaya başlandı). İlk defa kendi ismini kullanan Balzac, bu kitapla birlikte yavaş yavaş edebi çevrelerinin dikkatini çekmeye başladı. 1830ile 1832 yılları arasında, altı adet kısa hikaye kaleme aldı ve bunları "Scenes De La Vie Privee" (Özel Yaşamdan Sahneler) adlı bir kitap altında biraraya getirdi. Evlilik kurumunu sorguladığı ve bilhassa bayan okurların dikkatini çeken bu çalışma, ilk olarak La Presse'de yayımlandı. Ardından, Le Voleur adlı gazetede, "Paris Mektupları" adını verdiği köşesinde, siyasi temalı fıkralar kaleme almaya başladı ve böylece dönemin popüler mesleklerinden sayılan gazeteciliğe de adım atmış oldu.

Gizem öğeleri içeren yazılarla ilgilenen Madam Balzac'ın, oldukça ağır bir hastalığa yakalanmasından sonra, bu gizem merakı, Balzac'ı da etkisi altına aldı. Jacob Boehme ve Swedenborg'ün çalışmalarını incelemeye başlayan ünlü yazar, Sorbonne'da, Anton Mesmer'in "hayvan manyetizması" derslerini de takip etti. Bu dönem tüm bu yaşadığı olayların, öğrendiği ve okuduğu derslerin etkileri "La Peau De Chargin" adlı eserinde açıkça hissedilmekteydi; çünkü kitabın baş kahramanı, başarıya ulaşmak için sihirli güçler kullanıyordu. Felsefi öğeler de içeren roman, yazarına alışkın olmadığı maddi bir kazanç getirdi ve Balzac, o zaman için hatırı sayılır bir meblağ olan 5000 Franklık gelir elde etti. 30'lu yaşlarını süren Balzac'ın kariyer grafiği artık çıkışa geçmişti. Edebi çevrelerce tanınır hale gelmiş ve entellektüel ortamlarda boy gösterir olmuştu. Elde ettiği bu başarıyı ve çok sevdiği bohem hayatının avantajlarını kaybetmek istemeyen yazar, olağanüstü bir çabayla kendini yazmaya adadı. Bedeninin kaldırabileceğinin çok üstünde bir performans sergiledi ve 1832 yazında aklını kaybetmenin eşiğine geldi. Bu dönemde kaleme aldığı, "Louis Lambert" adlı otobiyografi niteliğindeki romanında, sözkonusu depresyonun etkileri hissedilmekteydi.

1833 yılında Balzac, yazdığı tüm romanları biraraya getirmeye karar verdi. Böylece, birbirinin tamamlayıcısı haline gelecek olan bu romanlar, üzerinde durduğu toplumsal konuları tam anlamıyla ifade edebilecekti. Doksan kadar roman ve kısa hikayeyle birlikte, ikibin kadar karakterden oluşacak seri sayesinde, yazarın, Fransız burjuvazisinin alışkanlıkları, atmosferi, gelenekleri ve yaşam tarzı ile ilgili çizdiği tablo net bir şekilde görülebilecek ve idrak edilebilecekti. Bu büyük planı için büyük bir enerji ve hırsla çalışmaya koyulan Balzac, yine ağır bir borç yükünün altına girdi ve kurtuluş için yeniden, finansal kaynak getirmesini umduğu birtakım ticari faaliyetlerde bulundu. Bir defasında, Sevres'de bulunan Ville d'Avray'daki evinde ananas yetiştirip satmaya çalıştı. Ancak hiçbir çabası onu başarıya götüremedi ve iki yıl sonra, alacaklılarından kaçmak zorunda kalarak, hizmetlisi Madame de Brugnolle'nin adı altında kimliğini gizledi.

1835 yılında, "La Chronique de Paris" adlı bir gazeteyi satın alan Balzac, yeniden hırsla yazmaya koyuldu ve bir dünya klasiği olan "Vadideki Zambak", bu dönemin bir ürünü olarak ortaya çıktı. Yoğun çalışma temposuyla kendini çok fazla yıpratan yazar, kitabın yayımlanmasının ardından bir kalp krizi geçirdi. Sonrasında ise, hayatının önemli bir bölümüne damgasını vurmuş olan Madame de Berny'yi kaybederek büyük bir sarsıntı yaşadı. Tüm bu olumsuz gelişmelerin yanı sıra, finansal sorunlar yüzünden gazetesi de iflas edince, yayıncısı Bulloz ile arası bozuldu ve böylece ertesi yıla kadar gazeteciliğe ara verdi.

1834 yılından 1837 yılına kadar süren çabaları sonucunda, 12 ciltlik 3 bölümden oluşan, eski ve yeni eserlerini biraraya getirdiği kitabını tamamladı. İlk bölümde, toplumsal hayatın farklı yönlerini, insan hayatı üzerinde belirleyici rol oynayan örfler, adetler ve gelenekler çerçevesinde ele aldı. İkinci bölümde, bu konuya felsefi bir bakış açısıyla yaklaşıyor ve farklı açılımlarda bulunuyordu. Üçüncü ve son bölümde ise, insan doğası ve kitlesel davranış biçimleri hakkında çözümleyici, analitik sonuçlara varıyordu. "Yaşlı Kız" adını verdiği bu ilk derleme çalışması, 1936 yılında, La Presse'de yayımlanmaya başladı. 1840 yılında, derlemeyi yeniden düzenledi ve Dante'nin "The Divine Comedy" adlı eserinden ilham alarak, hepsi için ortak, birleştirici bir isim koydu: "La Comedia Humanine" (İnsanlık Komedisi).

1842'de kaleme aldığı "The Human Society"de, Geoffroy Saint - Hilaire'nin hayvan krallığı ve beşeri topluma özgü teorilerinin etkisinde kalarak, karşılaştırmalı bir bakış açısı ortaya koydu. Ona göre, insanoğlunun yaşam tarzı ve buna hükmeden gelenekleri çok çeşitli özelliklere sahipti ve yöreden yöreye, toplumdan topluma değişiklik gösteriyordu. Bunun yanı sıra, hayvanlarda nadiren rastlanılan bir durum olmasına karşın, insanoğlunun sevgisi, dramatik çatışmalarla doluydu. Ona göre, Fransız Devrimi savunduğu adaletli ve eşitlikçi düşünceleri hayata geçirememiş; toplumsal sınıflar arasındaki ayrımı yok edememiş ve vaadettiklerinin aksine, insanları yaşadıkları çevreye yabancılaştırmıştı. Liberalizm, insanların bireyci ve bencil düşüncelerini körükleyerek ahlaki çöküşe neden olmuştu.

Balzac'ın yeniden revize ettiği ve 1842 ile 1848 yılları arasında 17 cilt halinde yayımladığı "İnsanlık Komedi"sinin baş yapıtları arasında, "Le Pere Goriot" (Goriot Baba), "Les Illusions Perdues", "Les Paysans", "La Femme De Trente Ans" ve "Eugenie Grandet" yer alıyordu. Bu kitaplarda yazar, Paris'ten taşra kentlerine uzanan geniş bir perspektif içinde, farklı yaşam biçimlerini manzara ediyordu. Eski ve köklü aristoratik yapısıyla, orta-sınıf ticaretiyle, yeni refah politikalarıyla, profesörleriyle, memurlarıyla, genç entellektüeleriyle, suçlularıyla ve daha pekçok özelliğiyle kendini gösteren Fransız toplumunu, Paris odağında analiz ediyor ve birçok noktada eleştiriyordu. Balzac'ın romanlarında dikkati çeken önemli bir özellik, pekçok önemli karakterine, farklı romanlarında yeniden yer vermesiydi. Yirmibeş ayrı romanında görünen Henry de Massay ile Eugene Rastignac gibi öne çıkan karakterlerle neredeyse bir gönül bağı kurmuş olan ünlü yazarın, bu karakterlerini gerçek hayattan kurgulayarak romanlarına işlediği yönünde değerlendirmeler yapılmaktaydı.

"Le Pere Goriot" (Goriot Baba) adlı ünlü romanı, ilk defa 1934 yılında, Revue de Paris'de yayınlandı ve ertesi yıl da kitap haline getirilerek basıldı. Fransız İhtilali'nden sonraki burjuva sınıfının karamsar bir tablosunu çizen bu eser, Shakespeare'in "Kral Lear" adlı oyununun roman türüne çevrilmiş farklı bir uyarlamasıydı. Hırslı fakat yoksul bir genç adam olan Eugene de Rastignac, egoist ve acımasız kızkardeşleri ile çocukları için herşeyini feda etmekten çekinmeyecek bir baba olan yaşlı Goriot'nun birbiriyle ilintili hikayesini anlatıyordu.

Eserlerinin pekçoğunu, büyük bir sevgiyle bağlı olduğu Paris'te kaleme alan Balzac, Tours yakınlarındaki Sache'de de bir süre ikamet etti ve çalışmalarına burada devam etti. 1828 ile 1836 yılları arasında, şehir merkezine yakın, Rasathane civarındaki Cassini'de yaşadı ve bohem hayatı sürdü. 1847'de Rue Fortunee'ye taşınan Balzac, bu en verimli döneminde, günde ortalama 15 saat çalışıyor ve özel olarak harmanlanmış Paris kahvesinden içiyordu. Akşam yemeğinden sonra kısa bir süre uyuyor; ardından gece yarısı uyanarak sabaha kadar yazmaya devam ediyordu. Kendini neredeyse tamamiyle yazmaya adamış olsa da, hayatın tadını çıkaracak faaliyetlere de katılıyordu.

1846 yılında yayımladığı "La Cousin Bette" (Bette Abla), yazarın hiç gün yüzüne çıkmamış aşk ilişkilerinden kesitler taşıyordu. Bu hikayede, Cousin Bette adlı baş kahraman, ailesi ve bir hayat kadını olan Valerie Marneffe'den, yaşadığı tüm hayalkırıklıkları için intikam almaya çabası içine giriyordu.

Yazar, Madame de Berny'nin ölümüyle büyük bir sarsıntı yaşadıysa da, hayatına hükmeden tek aşkı o olmamıştı. 1832 yılındaki tanışmalarından itibaren Balzac, Polonyalı bir kontes olan Eveline Hanska ile 15 yıl boyunca mektuplaşmıştı. Hanska, yazarın, Bette Abla'daki Madame Hulot karakterinin de aralarında bulunduğu birkaç eserindeki bayan kahramanlar için esin kaynağı oldu. 1837yılının sonbaharında, hem sağlığına yeniden kavuşmak, hem de Eveline'nin, Bartolini tarafından yapılan büstünü görmek için İtalya'ya gitti. Bartolini'den, aynı büstten kendisine de yapmasını rica etti.

1841'de, kontesin eşinin vefat etmesinin ardından, sevgilisiyle uzun zaman birlikte yaşama hayalleri kuran Balzac, sağlığının iyice kötüye gitmesine rağmen, 1847'de, Polonya'ya giderek, sevgilisinin şatosunda yaşamaya başladı. 1850 yılının Mart ayında ise, Madame Hanska ile evlendi. Çift Paris'e geri döndü; ancak mutlu evlilik sadece iki yıl sürdü. 18 Ağustos 1850 tarihinde, bronşit ve kalp yetmezliğinden hayata veda eden Honore de Balzac, ardında 50'ye yakın tamamlanmamış eser bıraktı. Bunlardan en önemlisi, dünya edebiyat tarihinde oldukça değerli ve saygın bir yere sahip olan İnsanlık Komedisi'nin, 1845 yılında başladığı son revizesiydi. Yarım kalan bu çalışma, 1869 - 1876 tarihleri arasında tamamlandı ve 24 cilt halinde yeniden basıldı.

Kahramanlarının kişisel özelliklerinin ve kişisel deneyimlerinin de yaşadıkları olaylardaki duruşlarını etkilediğinin altını çizerek, olaylardan ve davranışlardan ziyade, nedenler ile geçmiş üzerinde durmuş; dolayısıyla romanın Shakespeare'ı olarak kabul edilmiştir. Eleştirel düşüncelerinin ve savunduğu ideolojilerin etkisiyle, yaşama realist bir pencereden bakan yazar, romanlarında gerçekçi, tutarlı ve doğal bir üslup kullanmıştır. Kahramanları aracılığıyla, diğer insanlara karşı empati kurmuş; gözlem yeteneğinden oldukça fazla yararlanmıştır. Bu nedenle, roman türünde, realizm ve doğalcılık anlayışını edebi bir akım haline getirmiştir.

TÜRKÇEYE ÇEVRİLEN ESERLERİ:

Manyak kurba (2006)

Köylü İsyanı (1974)

Tours Papazı (1949)

Eugenie Grandet (1983)

Goriot Baba (1984)

Bette Abla (1977)

Otuz Yaşındaki Kadın (1963)

Vandetta (1943)

Tılsımlı Deri (1943, 1968)

Tefeci Gobseck (1947-1961)

Kırmızı Han (1946)

Terör Devrinde (1979)

Köy Hekimi (1942-1979)

Bilinmeyen Şaheser (1945)

Lois Lambert (1946)

Albay Chabert (1944-1974)

Bir Havva Kızı (1970)

Onüçlerin Romanı (1945)

Mutlak Peşinde (1945-1965)

Altın Gözlü Kız (1943)

Kibar Fahişelerin İhtişam ve Sefaleti (1946)

Kibar Fahişeler (1972)

Kötü Kadınların Parlayış, Düşüşü (1981)

Vadideki Zambak (1941-1985)

Sönmüş Hayaller (1949)

Nucingen Bankası (1950)

Köy Papazı (1952)

Cesar Birotteau (1945-1964)

Ursula Mirouet (1949)

Karanlık Bir İş (1947)

Esrarlı Bir Vaka (1949-1964)

İki Gelinin Hatıraları (1940 - 1983)

Modeste Mignon (1947)

Köylüler (1845, 1976-1985)

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23