Muhyiddin İbnü'l-Arabi kimdir?
Muhyiddin İbnü'l-Arabi, İslam dünyasının büyük alimlerinden birisidir.
Tam adı Muhyiddin Muhammed bin Ali bin Muhammed el-Arabi et-Tai el-Hatimi'dir. Muhyiddin İbnü'l-Arabi, 28 Temmuz 1165 tarihinde Endülüs'te doğdu. Bilinmeyen bir sebeple 8 yaşında ailesiyle birlikte İşbiliye’ye (bugünkü Sevilla) geldi. Ailesi Arap Tayy kabilesine mensuptu. Yakın cedleri hakkında fazla bir bilgi bulunmasa da anne-baba tarafından nüfuz ve itibar sahibi kimseler olduğu anlaşılmaktadır. Akrabaları arasında tasavvufi bilgilere sahip kimseler vardı.
İlk tahsilini bu şehirde yapan Arabi, çocuk yaşlarında Ahmed İbnu’l-Esiri adında genç bir Sufi ile arkadaş oldu. Endülüs'te bir süre daha kaldıktan sonra yolculuğa çıktı. Şam, Bağdat ve Mekke'ye giderek burada bulunan tanınmış alim ve şeyhlerle görüştü. Arabi, gerçek bilginin sadece akıldan gelmediğine, böyle bir bilginin daha çok ilham ve keşif yoluyla elde edilebileceğine inanmıştı.
Bu dönemde ''Şekkaz'' adında bir şeyhle tanıştı. Şekkaz, küçük yaşlardan itibaren ibadete başlayan, Allah korkusu taşıyan, hayatında bir kerecik olsun ‘ben’ dememiş olan ve uzun uzun secde eden bir kimsedir. Muhyiddin İbnü'l-Arabi, Şekkaz ölene kadar onunla sohbete devam etti. 1182-1183'de İşbiliyye’ye bağlı Haniyye’de ''Lahmî'' isimli bir şeyhden, bu zatın adını taşıyan bir mescidde Kur'an dersi aldı.
1184-1185'de ''Ureyni'' isimli bir şeyhle tanıştı. Arabi eserlerinde ondan ilk hocam diye bahsetmektedir.
''Ureyni'', ubudiyet (kulluk) meselesinde derin bir bilgiye sahipti. Bu yıllarda ''Martili'' adlı bir şeyhten de istifade etti. Ureyni Arabi'ye ''Sadece Allah’a bak'' derken Martili ise ''Sadece Nefsine bak, nefsin hususunda dikkatli ol, ona uyma'' diye öğüt vermiştir.
Martili'ye bu zıt görüşlerin içyüzünü soran Arabi şu cevabı aldı:
''Oğlum, Ureyni'nin gösterdiği yol, doğru yolun ta kendisidir. Ona uyman lazım. Biz ikimiz de, kendi halimizin gerekli kıldığı yolu sana göstermişizdir''
Muhyiddin İbnü'l-Arabi, 1189 yılında Ebu Abdullah Muhammed eş-Şerefi adında biriyle tanıştı. Kendisi doğu İşbiliyyeli olup, Hatve ehlindendi. Beş vakit namazını Addis Camii'nde kılan bu zatın ibadete aşırı düşkünlüğünden namaz kılmaktan ayaklarının şiştiği söylenir.
Arabi, İşbiliyye’deyken (1190) hastalanıp okuma kabiliyyetini kaybetti. İki yıl bu halde kaldıktan sonra Sebte şehrine giderek orada ahlak makamına erdiğini söylediği İbnu Cübeyr ile tanıştı. Bir süre sonra İşbiliyye’ye döndü. Aynı yıl Tlemsen’e geldi.
1196 yılında Fas’a gitti. Burada yaptığı seyahatler sırasında büyük bir şöhret kazandı. 1198'de yeniden Endülüs’e geçti. Gırnata şehri civarlarındaki Bağa kasabasında Şekkaz isimli bir şeyhi ziyaret etti. Arabi, onun Tasavvuf yolunda karşılaştığı en yüce kimse olduğunu söylemektedir.
1199-1200'de İlk defa hac için Mekke’ye gitti. Burada el-Kassar (Yunus ibnu Ebi’l-Hüseyin el-Haşimi el-Abbasi el-Kassar) isimli bir şahısla sohbet etti. Hac’dan sonra Mağrib’de, oradan da Ebu Medyen’in şehri olan Becaye'de bulundu. Bir süre sonra tekrar Mekke’ye geldi ve "Ruhu’l-Kuds", "Tacu'r-Rasul" adlı eserlerini yazdı.
1204 yılında Medine, Musul ve Bağdad'da bulundu. Musul'da, "et-Tenezzülatu'l-Musuliyye"yi yazdı. Buradan ayrıldıktan sonra Konya’ya geldi. Orada tanıştığı Sadreddin Konevî’nin dul annesi ile evlendi. Konya’da iken "Risaletü’l-Envar"ı yazdı. Selçuk Meliki tarafından hürmet ve ikram gördü. Daha sonra Mısır’a geçti.
Burada Futuhat-ı Mekkiye'deki sözlerinden ötürü Mısır uleması tarafından hakkında verilen idam fetvasıyla yüzyüze gelince gizlice oradan kaçtı. Tekrar Mekke’ye geldi ve burada bir süre kaldı. Bağdat ve Halep’de bir süre dolaştıktan sonra yeniden Konya’ya geldi. Ardından Şam’a yerleşti. Zaman zaman civar şehirlere seyahatler yaptı. Şam'da kendisinin Fütuhat'tan sonra en büyük eseri olarak kabul edilen Fusus'u kaleme aldı. Arabi, bu eseri rüyasısında peygamberden ümmetine aktarmak üzere aldığını belirtir.
Muhyiddin İbnü'l-Arabi, 10 Kasım 1239 tarihinde Şam'da vefat etti. Kabri Şam şehri dışında bulunan Kasiyun dağı eteğindedir. 1516 yılında Yavuz Sultan Selim bölgeyi Osmanlı topraklarına kattıktan sonra oraya türbe, camii ve imaret inşa ettirmiştir.
Eserleri
Fütûhat-ı Mekkiyye fi Esrâri'l-Mahkiyye ve'l Mülkiye
Fusûsu'l-Hikem
Kitabu'l-İsra ilâ Makâmi'l-Esrâ
Muhadaratü'l-Ebrâr ve Müsameretü'l-Ahyâr
Kelamu'l-Abâdile
Tacu'r-Resail ve Minhacu'l-Vesâil
Mevaqiu'n-Nucûm ve Metali' Ehilletü'l-Esrar ve'l-Ulûm
Ruhu'l-Quds fi Münasahati'n-Nefs
et-Tenezzülatü'l-Mevsiliyye fi Esrari't-Taharat ve's-Salavat
Kitabu'l-Esfar
el-İsfar an Netaici'l-Esfar
Divan
Tercemanu'l-Eşvak
Kitabu Hidayeti'l-Abdal
Kitabu Taci't-Terâcim fi İşarati'l-İlm ve Lataifi'l-Fehm
Kitabu'ş-Şevâhid
Kitabu İşarati'l-Qur'an fi Âlaimi'l-İnsan
Kitabu'l-Ba'
Nisabü'l-Hiraq
Fazlu Şehâdeti't-Tevhîd ve Vasfu Tevhîdi'l-Mükinîn
Cevâbü's-Sual
Kitabu'l-Celal ve hüve Kitabu'l-Ezel
Kitâbu'l-Cem ve't-Tafsîl fî Esrâri'l-Ma'ânî ve't-Tenzîl
eş-Şeceretü'n-Nu'mâniyye