Aileden kurtulma sevinci
Günümüzde artık aileden bahsetmek, “geri ve geçmiş bir mesele” haline gelmeye başladı. Aile mefhumundan bahsedene “geri adam” diye bakılıyor.
Nasıl bir sistem ve nasıl ince ince örüldüyse, içine giren herkesi kendine benzetiyor. Üstelik de kimsenin fikrini, zikrini, düşüncesini ötelemeden ufak ufak değiştiriyor.
Dün yanlış olanlar bugün doğru olarak kabul ediliyor, dün eksik olanlar, bugün fazla olarak görülüyor.
Birlik, beraberlik ve güç arz eden aile kavramının içi boşaltılarak; yerine “bölünme, parçalanma” ve ne demekse “birey” olmak yerleştirildi.
“Ben bir bireyim, annem-babam-akrabalarım olabilir ama bu benim onlara ait olduğum ve onlarla birlikte olabileceğim anlayış gericiliktir. Bu anlayışı özgürlüğüme vurulmuş bir pranga kabul ediyorum”.
Bu “inanış” hızla toplumda kabul görmeye başladı. Neticesini de almaktayız. Başımızdaki binbir çeşit püsküllü belaların sebebi, ailenin reddiyle direkt ilgilidir.
Ülkemizde musibet fabrikası gibi çalışan ve her tarafa belaların su gibi aktığı hadiselere bakılırsa, denilmek istenen daha iyi anlaşılacaktır. Geçelim.
………………..
Yazının başlığı, üniversite tercihlerinin yapıldığı günlerde, sosyal medya denilen şeytan gayyasında ilk sıralarda geziniyordu.
Tercihleri kendi yaşadıkları şehirlerin dışında olan gençler, büyük bir sevinçle; “Baba evinden kurtuluyoruz”, “aile evinden kurtuluyoruz” diye seviniyor ve paylaşıyorlardı.
Sevinenler içerisinde iki “cins de” vardı. (erkek ya da kız diye belirtemiyoruz) Aileden kurtulmanın esir kampından kurtulmak olarak görülmesi facianın kapıya dayanması demektir.
Eskiden, “Bu hale nasıl geldik” diye sorulurdu, şimdi artık soramıyoruz. Her ne kadar yukarıda adını koyamadığımız sistemi suçlasak da bunun bir kaçış olduğu söylenmeli.
Esasında burada hiç kimseyi, hele gençleri hiç suçlamamalı. “Nasıl yetiştirdiyseniz işte ürününüz” deyiverirlerse ne yaparız?
“Etme bulma dünyası” deriz de kimsemiz üstümüze almadan başkalarının üzerine boca ediveririz. “Ettin ki, buldun” diye de arkasından söyleniriz.
Aile mefhumunun bu hale gelmesi sadece baba evinden kurtulmak isteyen gençlerin suçu değil elbet, esas onları yetiştirenler kendi geçmişlerini ve bugünlerini tahlil etmeli.
“Ne verdin elime ne çalayım yüzüne” denilir. Ne verdiğimize ve aldığımıza bakmalı.
……………….
Başka dünya memleketlerini bilmem fakat halkının büyük ekseriyeti Müslüman bir ülke olarak bizim ayakta kalabilmemiz için “aile mefhumu” istiklalimizin bel kemiğidir.
Bu hali maalesef sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan ve birkaç çalışma arkadaşı anlamaktadır.
Belki aklıselim sahibi dostlar yazının burasında sıkılmış ve şunu sorabilirler: “Çözümün var mı arkadaş?” Hiçbir çözümüm yok dostlar.
Güvendiğimiz dağlara kar yağıyor. Yediden yetmişe herkesin her şeyi bildiği bir zamanda, susmanın kutsallığına sığınmaktan ve seyretmekten başka bir şeye aklım ermiyor.
Ezcümle:
Dünyanın tadı tadıldıkça, tadılmamış ahiret tadının tadı kaçmış vaziyette.
Yazı yarım kaldı yarına devam.