• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Abdullah Yıldız
Abdullah Yıldız
TÜM YAZILARI

Namazlarından Gafil Olanlar

06 Mayıs 2025
A


Abdullah Yıldız İletişim: [email protected]

Namazlarından Gafil Olanlar

Abdullah Yıldız

Dersimiz Mâûn Suresi. Sûre, adını son ayetteki “mâûn” kelimesinden almıştır. “Eraeyte”, “Eraeytellezî”, “Dîn”, “Tekzîb”, “Yetîm” adlarıyla da anılır. Mekke’de inmiştir (4-7. ayetlerin Medine’de münafıklar hakkında indiğine dair rivayetler de vardır). Surenin meali şöyledir: 

Rahmân, Rahîm Allah’ın adıyla. 1- Dini yalanlayanı gördün mü? 2- İşte o, yetimi itip kakar; 3- Yoksulu doyurmaya gayret (ve teşvik) etmez; 4- Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, 5- Onlar namazlarından gafil olanlardır. 6- Onlar gösteriş yapanlardır, 7- Ve hayra da mâni olurlar.”

1. ayetteki “Eraeyte” (Sen gördün mü?) hitabı sadece Resulullah’a (s.a.) değil, her akıl sahibi insana yöneliktir. “Dini yalanlayanı gördün mü?” cümlesi, Kur’ân Mesajı’ında şöyle açıklanır: Dîn’i (bütün bir ahlâkî değerler sistemini) yalanlayanı, yani böyle bir dinde ve dolayısıyla ahlâkî kurallar kavramında -ki dîn teriminin en temel anlamlarından biridir- herhangi bir objektif geçerlilik bulunmadığını iddia eden birini tasavvur edebilir misin?” Çoğu müfessir, dîn teriminin yukarıdaki bağlamda ‘hüküm/hesap’, yani Hesap Günü anlamında kullanıldığı kanaatiyle bu ibareyi ‘Hesap Günü’nü yalanlayan’ şeklinde yorumlar.

2. ayetteki “yedu‘-ul-yetîm” ifadesi, Mevdûdi’ye göre, ‘yetimin hakkını yer, mirasına el koyar, yetimi kovar, itip-kakar, yetime zulmeder’ manalarına gelir. Bu terim, o kişinin bu davranışı ara sıra değil sürekli yaptığını, bunu tamamen alışkanlık haline getirdiğini, kimseden de çekinmediğini ifade eder.

3. ayetteki “ve lâ-yehuddu” ifadesi, aynı müfessire göre, ‘hem kendisi yoksulları doyurmaya gayret etmez, hem de diğer insanları miskinlere yemek yedirmeye teşvik etmez’ anlamına gelir. Ayette “it‘âmu’l-miskîn” (miskinlere yemek yedirmek) yerine ta‘âmu’l-miskîn dendi ki, bu, ‘miskinin kendi hakkı olan yemeği vermez’ anlamına gelir; yani o yemek miskine aittir, yemeği verenlere değil. Nitekim, Zâriyât 51/19. ayette, “Onların mallarında isteyenlerin (sâil) ve mahrum olanların hakları vardır” buyurulmuştur.

Ayetler, yoksulu doyurmayanları kınarken, erdemlileri de yoksulları doyurmaya özendirmektedir.

4. ayet: “Şu namaz kılıp duranların (musallîn) vay haline!” Buradaki “musallîn”, ‘namaz kılanlar’ demektir. Ancak bunlar Mevdûdi’ye göre, Müslümanların saflarına katılarak namaz kılan, zahiren Müslüman görünen ancak gerçekte Hesap Günü’nü yalanlayan münafıklardır.

5. ayet: Onlar namazlarından gafil olanlardır.”M. Esed, bu ayeti, “Onlar ki, kalpleri namaza yabancıdır” şeklinde anlar. Lafzen, “Namazlarına karşı [bilerek] gaflet içindedirler”. Mevdudi’nin dikkat çektiği üzere, burada fî salâtihim sâhûn (namazlarında gafildirler) denmemiş, ‘ansalâtihim sâhûn (namazlarından gafildirler) denmiştir. Namaz esnasında bir şey unutulabilir. Resulullah da (s.a.) namazda unutmuş ve sehiv secdesi yapmıştır. Münafıklar ise namazlarından gâfildir; namazları şekilden ibarettir, formalite icabı acele namaz kılarlar, namazı ciddiye almazlar, namazlarının özünden uzaktırlar, bir yerde namaz kılanlar varsa kılar, yoksa namaza aldırmazlar, namaz kılıp kılmamaları fark etmez; kalpleri başka yerdedir, okuduklarını hissetmezler. Dahası, “onlar namaza üşene üşene kalkarlar” (Tevbe 9/54); 

6. ayet: “Onlar (başkalarına) gösteriş (riyâ) yaparlar”; namazı da gösteriş (riyâ) olsun diye kılarlar. Namaz kılıyor görünseler bile onun özünden uzaktırlar. Kur’ân Yolu tefsirinde açıklandığı üzere, özellikle dinî davranışlarla ilgili bir kavram olarak “riyâ”, ‘bir kimsenin kendinde bulunmayan dinî ve ahlâkî bir meziyeti, bir erdemi varmış gibi göstermesi, iyilik yapıyormuş gibi görünmesine rağmen, yaptıklarıyla -iyiliğin din ve ahlaktaki karşılığından öte- maddi ve manevi bir çıkar amaçlaması’ anlamına gelir.

7. ayet: “Onlar mâ‘ûnu (hayrı) da engellerler.” Ayetteki “mâ‘ûn”terimi, müfessirlerin çoğuna göre, kişinin günlük hayatında ihtiyaç duyduğu, komşuların birbirlerine ödünç verdiği birçok küçük şeyler yani kova, tencere, balta, terazi, tuz, su, ateş gibi ufak tefek eşyalardır ve insanlara bu yolla yardım etme şeklinde kendini gösteren arızî yardımseverliği ifade eder. Daha geniş anlamda ise, herhangi bir zorluk anındaki “yardımı” veya “desteği”, hatta ‘insanın yararına olan küçük ve az da olsa her şeyi’ tanımlar. Bu anlamda zekât da “mâûn”dur; çünkü o da pek çok maldan yoksullara verilen küçük bir paydır.

Rabbimiz bizleri gafletten, riyadan ve cimrilikten korusun. 

Âmin.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

İbrahim Tunç

Allah razı olsun şu sure açıklaması yaptığınız yazılarınıza bayılıyorum

Salim yakar

Hocam sizden ALLAH razı olsun çok güzel yorumluyorsunuz ayetleri
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23