Kâbe’nin Rabbine İbadet
Kâbe’nin Rabbine İbadet
ABDULLAH YILDIZ
Dersimiz Kureyş Sûresi. Sure, Kureyş’e lütfedilen bazı nimetlerden bahsettiği için bu adı alır; “Li-îlâfi Kureyş” suresi de denir. Fil suresinden sonra Mekke’de inmiştir. İçeriği Fil suresine yakın olduğundan tek sûre olarak da düşünülmüştür. Ubey b. Ka’b’ın mushafında bu iki sure bir arada yazılmıştır. Hz. Osman’ın resmi olarak yazdırıp İslâm dünyasının merkezlerine gönderdiği mushafta ise bu iki sure ayrı yazılmıştır.
Fil vakasını gören ve bundan dolayı Allah’ın birliğine ve Tevhid dinine herkesten önce sarılması gereken Kureyş, Resulullah’ın davetine karşı çıkmışsa da Mekke’nin Fethinden sonra İslâmiyet’i oradan bütün cihana yaymaya öncülük ettiği için Fil suresinden sonra Kureyş’in ismi anılarak buyurulur:
“Rahmân Rahîm Allah’ın adıyla. 1- Kureyş’i bir araya getirip anlaştırdığı, 2- Kış ve yaz seyahatlerini (güvenliğe kavuşturup) kendilerine kolaylaştırdığı için, 3- Onlar şu Beytin (Ka’be’nin) Rabbine ibadet (kulluk) etsinler, ki, 4- O, kendilerini açlıktan (kurtarıp) doyurdu ve her çeşit korkudan emin kıldı.”
Kureyş suresi, içerik olarak Fil suresinin devamı sayılır; ‘Allah Ebrehe ve ordusunu helâk ettiği, böylece Kureyş’i güvene kavuşturduğu için Kâbe’nin rabbine kulluk etsinler’ şeklinde mana birleşir.
Resulullah’ın büyük dedesi Haşim b. Abdi Menâf ve bazı Kureyş liderleri, ticaret güvenliğini sağlamak için çevredeki kabile ve devlet liderleriyle “îlâf” adı verilen anlaşmalar yaparlardı. Keza Haşim’in, Mekke’nin kutsiyetine saygı duymayan kabilelerden, eşkıya ve çapulculardan şehir halkını korumak için “îlâf” adıyla bir güvenlik uygulaması başlattığı ve bu hizmetin finansmanı için vergi koyduğu bilinir. Yaygın görüşe göre surenin başındaki “îlâf” ile sağlanan bu ticaret güvenliği kastedilmiştir.
Kureyş, Resulullah’ın mensup olduğu, İslâm’ın tebliğine ilk muhatap olan ve Kur’an’da adı geçen büyük Arap kabilesidir. Resulullah (s.a.) Kureyş’in Hâşimoğulları koluna mensuptur. Câhiliye devrinde Kureyşliler Allah’ın varlığına inanmakla birlikte putları Allah’a eş koşarlardı, bu sebeple Kur’an onları “müşrikûn” sıfatıyla niteler. 610 yılında Resulüllah’a Kur’an inmeye başlayınca Kureyş’in bir kısmı ona iman etse de çoğu inanmadığı gibi Resulüllah’a karşı sert bir mücadeleye giriştiler. Mekke’nin fethiyle Kureyş düşmanlığı tamamen ortadan kalktı. Kureyş kabilesi, Araplarca kutsal sayılan Kâbe’nin yönetimini üstlendikleri için diğer Arap kabileleri onlara büyük saygı gösterirlerdi; Fil olayından sonra bu saygı daha da arttı. Yaz ve kış serbestçe seyahat ederek büyük kazançlar elde ederlerdi; ticaret kervanları Somali ve Habeşistan’a, Suriye, Gazze, Mısır, Irak ve İran’a kadar giderlerdi. Mekke’nin başlıca gelir kaynağı ticaretti. Başka bölgelerde üretilen sebze, meyve ve diğer gıda maddeleri Hz. İbrâhim’in duasının bereketiyle (İbrâhim 14/37) bir ticaret merkezi haline gelen Mekke’ye getirilip satılır, böylece Mekke halkının ihtiyacı karşılanırdı. Hac mevsiminde kurulan panayırlar ticaretin yanında şiir, hitabet vb. yarışmalarla kültürün gelişmesini de sağlardı. Bölgede genel bir güvensizlik bulunduğu, insanlar her an bir saldırıya uğrama tehlikesi ile geceleri rahat uyuyamadığı halde Mekke Hz. İbrâhim zamanından beri Allah tarafından saygınlığı çiğnenmeyen (harem) bölge olarak insanlığa duyurulmuş, bu sayede Mekke halkı dış saldırılardan korunmuştu. Nitekim bir âyette, “Görmezler mi, çevrelerindeki insanlar durmadan yerinden koparılıp götürülürken biz (Mekke’yi) güvenli, dokunulmaz belde yapmışızdır!?” (Ankebût 29/67) buyurularak bu nimetler hatırlatılmıştır.
İşte Kureyş suresinde Allah onlara lütfettiği bütün bu imkânlar hatırlatılarak, “Öyleyse şu beytin (Kâbe) rabbine ibadet etsinler” buyuruldu. Yani ilahi davete muhatap olan Kureyş ve onların aracılığı ile bütün insanlar hakkı tanısınlar, şirk ve isyandan vazgeçsinler de Kâbe’yi fil ordusunun saldırısından koruyan “Şu Beyt’in Rabbine ibadet etsinler”; yalnız O’nu mabud tanıyıp, O’nun emri gereğince ibadet ve kulluk yapsınlar, o Beyt’in ehli olacak Rabbanî ahlak ile ahlaklanarak üzerlerine düşen görevleri yapsınlar.
Özetle, bu surede Kureyşlilerin bütün bu nimetlere şükürde bulunmaları için Allah’a kulluk etmeleri istendi. “Kâ’be’nin Rabbine ibadet etsinler” emri, Kureyş’in şahsında bütün insanlığa bir çağrıdır. Zira bütün insanları gerçek anlamda doyuran da, korkudan emin kılan da, kulluğa layık olan da Allah’tır.