• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

Sultan II. Kılıçarslan kimdir?

Sultan II. Kılıçarslan kimdir?

Sultan II. Kılıçarslan

II. Kılıçarslan, Anadolu Selçuklu Sultanı I. Mesut’un büyük oğludur. Babası Elbistan’ı fethedince 1144 yılında buraya veliahdı Kılıçarslan’ı melik tayin etti. Göksun ve Maraş’a 1147 tarihinde akımlar düzenleyen II. Kılıçarslan, Bizans İmparatoru I. Manuel Komnenos’un saldırıları ve II. Haçlı Seferi’nin başlaması sebebiyle başarıya ulaşamadı. Ardından babasının Artuklular ve Zengîlerle birlikte Suriye’nin kuzeyindeki Haçlılar üzerine düzenlediği sefere katıldı ve Maraş’ın 1149’da Haçlılardan alındığı seferde hazır bulundu. Bir yıl sonra onun da katıldığı sefer sonunda Keysûn, Behisni ve Ra‘bân ele geçirildi.

Antep ve Tel Bâşir’in kuzeyindeki yeni fethedilen yerleri de II. Kılıçarslan’ın idaresine bırakan Sultan Mesut, Mayıs 1155 yılında öleceğini hissedince ülkeyi üç oğlu arasında taksim etti. II. Kılıçarslan’ı Konya’da Sultan ilân edip tahta çıkardı ve başına taç koyup önünde eğildi. Küçük oğlu Şâhin Şah’a Ankara, Çankırı ve Kastamonu’yu, damadı Dânişmentli Yağıbasan’a (Yâkub Arslan) Sivas ve çevresini, diğer damadı Dânişmentli Zünnûn’a Kayseri ve civarını verip Sultan II. Kılıçarslan’a itaat etmelerini sağladı. Ortanca oğlu Devlet’e ise hangi şehirlerin bırakıldığına dair bilgi yoktur.

Sultan Mesut’un vefatının ardından kardeşler arasında anlaşmazlık çıktı. Devlet yakalanarak bertaraf edildi. Şâhin Şah, Ankara ve Çankırı taraflarına kaçtı. Yağıbasan, yeğeni Kayseri hâkimi Zünnûn, Şâhin Şah ve diğer Danişmentli emîrleri Sultan II. Kılıçarslan’a karşı ittifak oluşturdular. Bizans İmparatoru Manuel de onları destekledi. Yağıbasan, Kayseri’yi ele geçirip şehirde yaşayan çok sayıda Hıristiyanı kendi hâkimiyet bölgesine sevketti. Bunun üzerine Sultan II. Kılıçarslan, Yağıbasan’a karşı yürüdüyse de din adamları araya girip savaşı önlediler. Bir süre sonra Yağıbasan bu defa Elbistan’a saldırıp 70 bin kişiyi kendi ülkesine götürünce Kılıçarslan ikinci defa harekete geçti. İki ordu savaşa hazırlanırken din adamları yine araya girerek taraflar arasında bir antlaşma imzalanmasını sağladılar. Antlaşma Kılıçarslan, lehine bazı maddeler içerse de sürgün edilen halk iade edilmedi.

Sultan II. Kılıçarslan’ın Danişmentlilerle mücadelesini fırsat bilen Atabek Nurettin Mahmut Zengî, Ramazan Kasım 1155 yılında Anadolu Selçuklularının hâkimiyetindeki Antep ile Ra‘bân’ı ve diğer bazı şehir ve kaleleri ele geçirdi. Ertesi yıl Kilikya Ermeni hâkimi II. Toros’un kardeşi Stefan Maraş’ı yağmalayarak tahrip etti. Sultanın bölgeye hareketi üzerine Stefan, Maraş-Elbistan arasındaki Pertus Kalesi’ni Selçuklulara bırakıp ilişkilerini düzeltti. Bu olayın ardından Atabek Nurettin’e bir mektup göndererek babasının belirlediği sınırlara tecavüz ettiğini söyledi ve ele geçirdiği toprakları geri vermesini istedi. Nurettin’den olumlu cevap alamayınca Ermeniler, Haçlılar, Danişmentli Zünnûn ve Nurettin’in kardeşi Nusretüddin Emîr-i Mîrân ile ona karşı bir ittifak oluşturdu. Antep’i zaptedip Ra‘ban üzerine yürüdü. Bu sırada Kudüs Kralı ile Antakya Prinkepsi Nurettin’in topraklarına saldırınca 1157’de Nurettin işgal ettiği yerleri Kılıçarslan’a verip Halep’e çekildi.

Sultan II. Kılıçarslan’ın nüfuz ve itibarının giderek artması üzerine düşmanları rahatsız oldu ve ona karşı bir ittifak oluşturma çabasına girdi. İtalya’daki meselelerini halleden Bizans İmparatoru Manuel Komnenos Anadolu’ya yöneldi. Kılıçarslan’ın ele geçirdiği yerleri geri aldı ve 1158 yazında Kilikya’ya karşı bir sefer düzenlemeyi planladı. Aynı yılın sonbaharında Kilikya’ya hâkim olan Manuel, Nisan 1159 yılında Antakya’ya girip gücünü Ermeni ve Latinlere de göstermiş oldu. Dönüş sırasında ana ordudan ayrılan birliklerine Lârende ve Kütahya’da Türkmenler saldırarak kayıplar verdirince bunun intikamını almaya karar veren imparator, ertesi yıl Kılıçarslan’a karşı ortak bir cephe oluşturduktan sonra sefere çıktı.

Eskişehir’i zaptedip insan ve hayvanları sürüp götürdü. Bu sırada müttefiki Nurettin Mahmut Zengî, Selçuklu topraklarına girerken Danişmentli Yağıbasan da Elbistan’ı ele geçirdi. Manuel Suriye’deki Haçlılardan yardım istedi. Kendisi de ordusuyla Menderes ovasına indi. Ayrıca Yağıbasan ve Sultanın kardeşi Melik Şâhin Şah ile gizli bir ittifak yaptı. Yağıbasan’ın gayretiyle Danişmentli Zünnûn ve Malatya Emîri Zülkarneyn de bu ittifaka dahil edildi.

Zor durumda kalan Sultan II. Kılıçarslan İmparatora barış teklifinde bulundu. Son yıllarda ele geçirdiği şehirleri geri vereceğini, ülkesindeki esirleri iade edeceğini, sınırlardaki Türkmen akınlarını durduracağını ve ihtiyaç halinde askerî yardımda bulunacağını, antlaşmayı teyit amacıyla İstanbul’a gelmek istediğini bildirdi. Böylece 1161 sonbaharında Bizans-Selçuklu çatışmaları durdu.

fakat bu sırada Yağıbasan, Saltuk b. Ali’nin Kılıçarslan’a gelin olarak getirilmekte olan kızının bulunduğu düğün alayına saldırıp gelini yeğeni Zünnûn’a nikâhladı. Saldırıya öfkelenen Kılıçarslan, Yağıbasan üzerine yürüdüyse de mağlûp oldu. Kardeşleri ve Danişmentlilerle ittifak yapan imparatorla görüşmek ve bu zor durumdan kurtulmak amacıyla bir antlaşma yapmak üzere 1162 tarihinde İstanbul’a gitti. Düşmanlarını birbirine düşürmek suretiyle zayıflatmak isteyen imparator Sultanı muhteşem törenlerle karşıladı.

Sultan imparatordan maddî yardım sağlayıp onunla bir antlaşma imzaladı. Bununla daha önce yaptığı antlaşmayı pekiştiren Kılıçarslan ölünceye kadar imparatora sadâkat göstermeyi, onun düşmanlarıyla iş birliği yapmamayı, önemli şehir ve kaleleri geri vermeyi, Türkmenlerin Bizans topraklarına saldırılarına engel olmayı taahhüt etti. İmparator Manuel’in Kılıçarslan ile iş birliğiyapmasını kendileri için tehlikeli gören Anadolu’daki beyler elçiler gönderip Sultanla barışmak istediklerini bildirdiler. Bunun üzerine imparator Kılıçarslan ile Anadolu’daki rakip ve düşmanları arasında bir anlaşma yapılmasını sağladı. Kılıçarslan böylece aleyhindeki bir ittifakı bozarak daha güçlü bir durumda Konya’ya döndü ve Anadolu’da birliği yeniden sağladı.

Ertesi yıl müttefiki olan Artuklu emîrleriyle birlikte Yağıbasan’ın elindeki Malatya üzerine yürüyüp şehri yağmalattı. Sultana karşı kardeşi Şâhin Şah’tan yardım almak isteyen Yağıbasan, 1164 yılında Çankırı’ya gittiği sırada orada öldü. Danişmentliler arasındaki anlaşmazlıklardan yararlanan Kılıçarslan 1165’te Elbistan, Dârende ve Şarkışla yöresini, Nurettin Mahmut Zengî’nin istilâ ettiği Ra‘bân, Göksun, Maraş ve Besni’yi ele geçirdi. 1169’da Kayseri ve Zamantı’yı Danişmentli Zünnûn’un elinden alarak Selçuklu topraklarına kattı. Ankara ve Çankırı’yı da kardeşi Şâhin Şah’tan aldı. Topraklarını kaybeden emîrler Nurettin’e başvurup yardım istediler. Fakat Nurettin o sırada Mısır’a hâkim olmak niyetinde olduğundan onlarla ilgilenemedi.

Kılıçarslan, Anadolu’yu hâkimiyeti altına almak ve birliği sağlamak amacıyla seferlerine devam ederek 1171 yılında Malatya üzerine yürüyüp şehri kuşatınca Danişmentli Zünnûn ile Danişmentlilerin Malatya hâkimi Feridun, Nurettin Mahmut’a sığınmak zorunda kaldılar. Malatya’nın Selçukluların eline geçmesi halinde ana yolların ve Fırat boylarının tehlikeye düşeceğini gören Nurettin müdahale etmek için harekete geçti. Kılıçarslan da Malatya civarında yaşayan yaklaşık 12 bin kişiyi yanına alıp Kayseri’ye döndü. Bu sırada Ermeni hâkimi Mleh Kilikya’ya saldırdı. Müttefiki Nurettin de savaşa girmeden önce Kılıçarslan’a haber gönderip Danişmentli topraklarını sahiplerine iade etmesini, Şâhin Şah’ın çocuklarını serbest bırakmasını ve Malatya’dan götürdüğü 12 bin kişiyi geri göndermesini istedi. Red cevabı alınca da Ra‘bân, Göksun, Besni’yi, Fırat’ın sağ tarafında Selçuklulara ait yerleri ve 3 Temmuz 1173 tarihinde Maraş’ı hâkimiyeti altına aldı.

Nurettin’in kendisine sığınan veya saflarına katılan Danişmentli ve Artuklu beyleriyle oluşturduğu ittifaka Sivas Danişmentli Emîri İsmâil de girdi. Sivas’ta toplanan müttefikler Kılıçarslan’la savaşmak için yola çıktılar. Bu esnada kıtlık yüzünden büyük sıkıntı içinde bulunan Sivas halkı emîrleri İsmâil’e isyan ederek onu öldürdü. Nurettin’in askerî desteğiyle Sivas’a gelen Zünnûn idareye hâkim oldu. Buna öfkelenen Kılıçarslan da harekete geçti. İki ordu Ceyhan nehrinin iki yakasında karşı karşıya geldi. Taraflar savaşa girmek üzereyken iki Müslüman devletin savaşmasının Haçlıların işine yarayacağını söyleyen âlimlerin ve din adamlarının araya girmesiyle Kılıçarslan, barış talebinde bulundu.

Nurettin, Kılıçarslan’a bir mektup göndererek şartlarını kabul ettiği takdirde barışa razı olacağını bildirdi. Nurettin mektubunda onu zındıklık, felsefî düşünceleri benimsemek ve cihadı terketmekle itham ediyor, elçisinin huzurunda tecdîd-i îman etmesini, ihtiyaç halinde kendisine asker göndermesini ve Bizans’la cihat etmesini şart koşuyordu. Kılıçarslan bu şartların hepsini kabul ettiğini bildirince taraflar arasında Temmuz 1173 yılında anlaşma sağlandı. Nurettin Mahmut, Fahreddin Abdülmesîh adlı kumandanını bir miktar kuvvetle Zünnûn’u himaye için Sivas’ta bırakıp ülkesine döndü.

Ertesi yıl Nurettin’in ölümü üzerine en güçlü rakibinden kurtulan Kılıçarslan bir yıl sonra Danişmentli hâkimiyetindeki Sivas, Niksar, Tokat ve Komana ile bütün Dânişment illerini ele geçirdi. Mengücüklüler de ona tâbi oldu. Bu gelişmeler üzerine Şâhin Şah ile Zünnûn tekrar imparator Manuel’e sığınınca Kılıçarslan, Anadolu’nun önemli bir kısmını hâkimiyeti altına alma fırsatını buldu. Kılıçarslan bu tarihten itibaren Bizans’a karşı daha tehditkâr bir tutum izlemeye başladı. Nurettin Mahmut, Kılıçarslan, Ermeni hâkimi Mleh ve Anadolu’daki bazı beylerin kendisine karşı birleştiğini gören İmparator Manuel Komnenos, harekete geçip 1173’te Alaşehir’de karargâh kurdu ve Kılıçarslan’a elçi gönderip onu ihanetle suçladı. Sultan ise verdiği cevapta Bizans’la iş birliği yaptığı için Abbâsî Halifesi Müstazî-Biemrillâh’ın kendisine kızdığını söyledi. Bu sırada Türkmen akınları Denizli, Kırkağaç, Bergama ve Edremit’e kadar uzanıyordu.

Sultan II. Kılıçarslan’ın Anadolu’da rakipsiz bir güç haline gelmesi İmparator Manuel’i rahatsız etti. Selçuklu gücünü kırmaya kararlı olan imparator Kılıçarslan’dan Türkmenlerin zaptettiği yerlerin iade edilmesini istedi. Sultan görünürde bu istekleri yerine getirmeye çalıştıysa da Türkmenleri desteklemeye devam etti. Türkmenlerin Sandıklı’ya yaptığı akınlardan rahatsız olan imparator 1173’te Alaşehir’e kadar ilerleyince savaşa hazırlıklı olmayan Kılıçarslan bir elçi gönderip Türkmen saldırılarından sorumlu olmadığını bildirdi. Türkmen saldırılarının devam etmesi ve Denizli, Bergama, Edremit’e kadar ulaşması üzerine Sultanı gerekli tedbirleri almamak ve antlaşma şartlarına uymamakla suçlayan İmparatorun kendisine karşı sefere çıkacağını öğrenen Kılıçarslan, 1162’de yapılan antlaşma uyarınca geri vermeyi vaad ettiği şehirleri teslim almak üzere bir Bizans kuvvetinin gönderilmesini istedi.

 

Fakat Sultanın uyguladığı başarılı taktik sayesinde Bizans birliği Anadolu’dan eli boş döndü. Bu sırada imparator da Eskişehir yakınlarına geldi ve Türkler tarafından yıkılmış olan Şarhöyük Kalesi’ni tekrar inşa ettirdi. Daha sonra Menderes ovasına inerek Homa Kalesi’ni yeniden yaptırıp buraya bir garnizon yerleştirdi. İmparatorun Türkmenlere karşı çifte savunma hattı oluşturması da pek işe yaramadı ve Türkmen saldırıları devam etti. Buna rağmen Kılıçarslan’ın antlaşmayı yenileme tekliflerini reddetti ve bütün kuvvetlerini toplayarak 1175 yılında sefere çıkmaya karar verdi.

İmparator Konya’yı bizzat istilâ edecek, böylece hem Anadolu’da Bizans hâkimiyetini yeniden sağlayacak hem de Kudüs yolunu açarak itibarını arttıracaktı. Hatta Türkler karşısında kazandığı bazı savaşlar münasebetiyle Papa III. Aleksandre’a bir mektup göndererek Türk meselesini halletmek üzere olduğunu, bundan dolayı Papa’nın Haçlı seferi için çağrıda bulunmasının isabetli olacağını bildirmişti. Mikhail Gabras ile birlikte Amasya üzerine gönderdiği Şâhin Şah Eskişehir yakınlarında pusuya düşürüldü. Amasya’yı ele geçirme arzusu gerçekleşmeyince Andronikos Vatatzeskumandasında Niksar’a bir ordu gönderip Zünnûn’un buraya hâkimiyetini sağlamak ve Türk kuvvetlerini bu yörede oyalamak istedi. Ancak Bizans ordusu mağlûp oldu ve Zünnûn başarı elde edemeden geri döndü.

İmparator Manuel 1176 ilkbaharında Fransız, Alman, İngiliz, Macar, Sırp, Gürcü, Kuman (Kıpçak) ve Peçeneklerin de yer aldığı büyük bir orduyla Anadolu’ya geçti. Ancak müttefiklerin gecikmesi yüzünden yaz aylarında yola çıkabildi. Ulubat’taki ordugâhtan ayrıldıktan sonra güneye doğru inerek Balıkesir, Sardes, Alaşehir, Denizli, Honaz, Dazkırı, Dinar, Uluborlu üzerinden Homa ve harabe halindeki Miryokefalon Kalesi’ne doğru ilerledi. Selçuklu kuvvetleri büyük gruplar halinde Bizans ordusunun geçebileceği yolları tutuyor ve onlara baskınlar düzenleyip yıpratmaya çalışıyordu. Bu amaçla ekinler ve otlar tahrip edildi, su kaynakları kirletildi. Bu yüzden çıkan hastalıklar sebebiyle pek çok Bizans askeri öldü. Sultan Kılıçarslan, İmparatora bir defa daha barış teklifinde bulundu. Ancak İmparator Manuel kumandanlarının uyarısına rağmen savaşmakta ısrar etti.

İmparator Manuel ile bir anlaşmaya varılamayacağını anlayan Kılıçarslan, ordusunu Miryokefalon Kalesi’nin yakınlarında Eğirdir gölünün kuzeyindeki Tzibritze Geçidi’nin en dar yerine yerleştirdi. Miryokefalon Savaşı’nın cereyan ettiği mevki konusunda çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Araştırmalarda savaş alanı olarak Düzbel, Gelendost, Kumdanlı (Hoyran), Sultandağı eteklerindeki Kırkbaş köyü, Çivril ve Karamıkbeli gösterilmektedir. Bütün ağırlıklarıyla geçide giren Bizans ordusu yamaçlarda mevzilenmiş olan Türklerin âni saldırısıyla karşılaştı. Türk birlikleri geçidi kapattığı için de çıkış yolu bulamayıp paniğe kapıldı. Savaşa bizzat katılan İmparator Manuel muhafız kuvvetlerinin desteğiyle geriye doğru kaçıp kurtulabildi. 17 Eylül 1176 tarihinde akşama kadar devam eden saldırı sonunda Bizans ordusu tamamen imha edildi. İmparator Manuel gizlice kaçmak istediyse de bir nöbetçinin kendisini hainlikle suçlaması üzerine bu fikrinden vazgeçti. Türkler ise bol miktarda ganimet ve sayısız esir ele geçirdiler.

İmparator Manuel Komnenos, Sultan Kılıçarslan’a barış teklifinde bulundu. Kılıçarslan, Gümüşsu ve Şarhöyük kalelerinin yıkılması ve 100 bin altın göndermesi şartıyla imparatorun barış teklifini kabul etti. Bu kadar büyük bir zaferin ardından Kılıçarslan’ın basit şartları içeren bir antlaşmaya neden razı olduğu bilinmemektedir. Antlaşmanın ardından İstanbul’a hareket eden Manuel, Gümüşsu’yu tahrip ettiği halde Şarhöyük’ü yıktırmadı. Sultan Kılıçarslan da Menderes bölgesine 24 bin kişilik askerî birlik sevkederek onun bu davranışına karşılık verdi.

Kılıçarslan, sadece Bizans’ın değil bütün Doğu’nun kaderini belirleyen bu zaferiyle batı sınırlarını güven altına almış, Bizans ordusu ise bir daha eski gücüne kavuşamamıştır. İmparator papalık nezdinde itibarını kaybetmiştir. Manuel Komnenos, Miryokefalon yenilgisinin hemen ardından İngiltere Kralı II. Henry’ye gönderdiği mektupta tahta geçtiği tarihten itibaren Türklere karşı kin beslediğini, bu sebeple ilk fırsatta onların üzerine yürüdüğünü, ancak ağırlıkları yüzünden süratle ilerleyemediklerini, askerlerin yolda hastalıktan perişan olduğunu, buna rağmen kahramanca savaştıklarını, yeni bir saldırı için hazırlık yaptıklarını öğrenen Selçuklu Sultanının ülkesindeki esirleri serbest bırakmaya ve isteklerine tâbi olmaya söz vererek barış yapmak için elçi gönderdiğini, artık Konya’yı ele geçirmenin imkânsız olduğunu düşünerek Sultanın ricasını kabul ettiğini ve antlaşmaya razı olduğunu bildirmiştir.

Miryokefalon Savaşı, özellikle Anadolu’nun Türkleşmesi açısından çok önemli bir dönüm noktası teşkil eder. Malazgirt yenilgisinden beri Anadolu’yu geri alabileceklerini ümit eden Bizanslıların bu ümitleri Miryokefalon’da uğradıkları hezimetle tamamen yok olmuş, bu tarihten itibaren Türk akınları devam ederken Bizans elindeki toprakları koruyabilmek için savunmaya çekilmiştir.

Ege sahil şeridi dışında Anadolu’da hâkimiyet Türklerin eline geçmiştir. Bu zaferle Haçlı seferlerinin doğurduğu olumsuz sonuçlar da ortadan kaldırılmıştır. Sultan Kılıçarslan, başta halife olmak üzere komşu hükümdarlara zafernâmeler göndermiş, onun zaferi İslâm ülkelerinde bayram sevinciyle kutlanmıştır.

Kılıçarslan, Bizans tehlikesini bertaraf ettikten sonra Malatya üzerine yürüdü ve dört aylık bir kuşatmadan sonra 25 Ekim 1178’de şehri ele geçirip Danişmentli hânedanının bu koluna son verdi. Ardından Selâhaddîn-i Eyyûbî’ye elçi gönderip Ra‘bân’ın kendisine iade edilmesini istedi. İsteği reddedilince de kaleyi geri almak için asker sevketti. Ancak Selâhaddin’in, yeğeni el-Melikü’l-Muzaffer Takıyyüddin Ömer kumandasında gönderdiği kuvvet karşısında 1179’da mağlûp oldu.

Kılıçarslan’ın ertesi yıl Artuklu Nurettin Muhammed b. Karaarslan’ın hâkimiyetindeki Hasankeyfüzerine yürümesi Selâhaddîn-i Eyyûbî’yi büsbütün öfkelendirdi. Selâhaddin, müzakereler sonuç vermeyince Haçlılarla anlaşma yaparak Kılıçarslan’a karşı sefere çıktı. Durumun ciddiyetini kavrayan Kılıçarslan veziri İhtiyârüddin Hasan’ı gönderip barış istedi. Neticede taraflar arasında barış sağlandı ve Ermenilere karşı birlikte hareket edilmesine karar verildi. Onlara karşı koyamayacağını anlayan Ermeni hâkimi III. Rupen esir aldığı 1180’de Türkmenleri serbest bırakıp çok miktarda para göndererek barış istedi.

İstanbul’a dönerken İmparator Manuel’in antlaşma şartlarına uymaması ve Şarhöyük Kalesi’ni yıktırmaması üzerine 1177’de Menderes vadisini tahrip ettiren Kılıçarslan’ın Bizans topraklarına karşı düzenlenen bu istilâ harekâtı Manuel’in ölümüne kadar devam etti. Uluborlu, Kütahya ve Dorylaion 1180’de Selçuklu hâkimiyetine geçti. Denizli ve Antalya kuşatıldı, fakat ele geçirilemedi. 1187’de Ermenilerin hâkimiyetindeki topraklar fethedilerek Sîs’e kadar gidildi.

Sultan Kılıçarslan, 1184-85 yılında ülkeyi oğulları arasında taksim etti. Büyük oğlu Kutbüddin Melik Şah’a Sivas ve Aksaray’ı, Rükneddin Süleyman Şah’a Tokat ve Karadeniz’e kadar uzanan toprakları, Muhyiddin Mesut Şah’a Ankara merkez olmak üzere Çankırı ve Eskişehir’e kadar uzanan bölgeyi, Nurettin Mahmut Sultan Şah’a Kayseri ve civarını, Mugīsüddin Tuğrul Şah’a Elbistan’ı, Muizzüddin Kayser Şah’a Malatya’yı, Nâsırüddin Berkyaruk Şah’a Niksar ve Koyulhisar’ı, Nizâmeddin Argun Şah’a Amasya’yı, Sencer Şah’a Ereğli’yi, Arslan Şah’a Niğde’yi, en küçük oğlu Gıyâseddin Keyhusrev’e merkezi Uluborlu (Borgulu) olmak üzere Konya’nın doğusundan Kütahya’ya kadar uzanan toprakları ve Konya’yı verdi.

Kılıçarslan metbû büyük hükümdar olarak Konya’da otururken melikler bulundukları eyaletlerde kendi adlarına para bastırıyor, hutbede metbû sultandan sonra kendi adlarını zikrettiriyor, Bizans ile barış antlaşması yapabiliyordu. Bir süre sonra melikler arasında saltanat mücadelesi başladı. Kutbüddin Melik Şah babasına karşı çıktı ve iki tarafın kuvvetleri 1188’de Kayseri civarında karşı karşıya geldi. Ancak Melik Şah’ın askerleri Kılıçarslan’a karşı savaşmaktan çekindiği için çarpışma olmadı. Vezir İhtiyârüddin Hasan’ın öldürülmesinin ardından Melik Şah babasına kendisini veliaht ilân etmesi için baskı yaptı ve 1190’da Sultanı yanına alarak diğer kardeşlerini bertaraf etmek amacıyla harekete geçti.

Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin 1187 yılında Kudüs’ü fethetmesi, Avrupa’da büyük yankı uyandırdı ve Papa VIII. Gregorius III. Haçlı Seferi için çağrıda bulundu. Hazırlıklarını tamamlayan Alman İmparatoru Friedrich Barbarossa, Mart 1190’da Gelibolu’dan Anadolu’ya geçip güneye ilerleyerek Uluborlu civarında Selçuklu topraklarına girdi. Bu bölgenin hâkimi olan Melik Gıyâseddin Keyhusrev ağabeyleri Kutbüddin Melikşah ve Muhyiddin Mesut ile birlikte Haçlılara karşı kahramanca savaştı. Ancak Haçlı ordusu karşısında endişeye kapılan Kılıçarslan, savaşa girmektense küçük birliklerle onlara baskın düzenlemeyi tercih etti. Friedrich Barbarossa, 17 Mayıs 1190’da Kılıçarslan’ın oğlu Kutbüddin Melik Şah ve diğer Selçuklu melikleri tarafından sevk ve idare edilen Selçuklu ordusunu yenerek Sultan tarafından boşaltılmış olan başşehir Konya’ya girdi. Daha sonra Sultan II. Kılıçarslan ile İmparator Barbarossa arasında bir antlaşma yapıldı ve Haçlı ordusu birkaç gün sonra Silifke’ye doğru yola çıktı.

Melik Şah, Haçlı tehlikesini atlatınca babası Kılıçarslan’ı kardeşleriyle mücadeleye sürükledi; Malatya Meliki Kayser Şah’ı firara mecbur ettikten sonra 1191 yılında Kayseri Meliki Nurettin Sultan Şah üzerine yürüdü. Kuşatma sırasında Kılıçarslan, Nurettin Sultan Şah’ın yanına kaçtı. Muhtemelen Nurettin de babasına kendi lehine baskı yaptığı için oradan da ayrılan Kılıçarslan küçük oğlu Uluborlu Meliki Gıyâseddin Keyhusrev’in yanına gitti ve onu veliaht tayin etti. Ardından Melik Şah’tan intikam almak üzere Konya’ya yürüdü; halkının, Türkmenlerin ve Bizans’ın desteğiyle şehri ele geçirip tahta çıktı. Melik Şah Aksaray’a kaçtı. Gıyâseddin Keyhusrev ile birlikte Aksaray’ı kuşatan Kılıçarslan muhasara sırasında hastalandı ve 26 Ağustos 1192 yılında hayatını kaybetti.

Naaşı Konya’ya götürülerek Sultan I. Mesut tarafından yaptırılan caminin bitişiğindeki türbeye defnedildi.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23