Müneccimbaşı (Derviş Ahmed Dede) kimdir?
Tarihçi Müneccimbaşı (Derviş Ahmed Dede) kimdir?
1631 yılında Selanik'te dünyaya geldi. Müneccimbaşı diye bilinen Derviş Ahmed Dede Efendi’nin babası Lütfullah Efendi, Karaman eyaletine bağlı Ereğli kasabasından Selanik’e giderek oraya yerleşmişti. Ahmed Dede, medrese eğitimi dışında döneminin ünlü bilginlerinden de dersler aldı. Bir süre baba mesleği olan çulhacılık mesleğini yaptı ve Selanik Yahudi toplumu ile ilişkilerinde İtalyanca ve İspanyolca öğrendi. Daha sonra Selanik Mevlevihanesi şeyhi Mehmet Efendi’ye bağlanarak Mevlevî oldu ve öğrenimine burada başladı.
1665 yılında İstanbul’a göç eden Müneccimbaşı, önce Galata Mevlevihanesi şeyhi Arzî Dede’nin hizmetine girdi. Dönemin ünlü bilginlerinden Minkarizade İbrahim Geredî ile Ahmed Nahlî efendilerden tefsir (Kur’an yorumu), hadis (Hz. Peygamberin sözleri) ve fıkıh (İslam hukuku) okudu. Ardından Kasımpaşa Mevlevihanesinde Şeyh Halil Efendi’ye bağlanarak on beş sene onun derslerinde bulundu. Aynı dönemde dersiâm (camilerde ders veren hoca) Salih Efendi’den mantık, felsefe, heyet (astronomi) ve tıp eğitimi gördü.
Müneccimbaşılık, Osmanlı İmparatorluğu’nda XV.- XVI. yüzyıllardan itibaren Saray görevlileri arasında yer alan müneccimleri yöneten kişi demektir. İlmiye sınıfından (hukukçu, öğretim üyesi ve din adamlarının oluşturduğu sınıf) seçilen müneccimbaşılar müneccimliğin sözcük anlamında mevcut “astroloji” ve “kehanet” gibi görevlerinin yanı sıra zamanla devlet katında kullanılması için takvim, imsakiye (iftar ve sahur vakitleri gösteren cetvel) ve zayiçe (yıldızların belli bir vakitteki yer ve durumunu gösteren cetvel) hazırlamaya başlamışlardır. Derviş Ahmed Dede de 1668 yılında Müneccimbaşı Mehmet Efendi’nin vefatı üzerine, Şeyhülislamın da onayı ile Saray’a müneccimbaşı olarak atandı ve kısa zamanda padişah IV. Mehmed’in musahibleri (sohbet arkadaşı) arasına girdi. “Avcı” da denilen IV. Mehmed’in av partilerinden önce padişaha verdiği tüyolarla Saray ileri gelenlerinin gözünde ayrıcalıklı bir yer edindi. Kemer ve Biga kazaları kendisine arpalık olarak verildi.
Fakat, IV. Mehmed’in tahttan indirilmesi ile gözden düşen Ahmed Dede, 1687 yılında müneccimbaşılık ve öteki resmi görevlerinden alınarak Mısır’a sürgün edildi. Mısır’a vezir olarak atanan manevi oğlu Moralı Hasan Paşa ile önce Mısır’a, sonra Mekke’ye (1690), ardından da Medine’ye (1690) geçen Ahmed Dede, burada tefsir, hadis gibi dersler okuttuktan sonra 1700 yılında Mekke’ye giderek Mekke Mevlevihanesi’nin şeyhi oldu. Yeniden eski görevine çağrıldıysa da kabul etmedi. 1702 yılında Mekke’de hayatını kaybetti.
Müneccimbaşı Ahmed Dede; din, tıp, astronomi, ahlak ve müzik gibi çeşitli alanlarda çok sayıda eser vermiş olmakla birlikte yazdığı tarihle ünlüdür. Osmanlı tarihinin önemli kaynaklarından biri olma konumunu günümüzde de sürdüren ve Arapça olarak yazdığı “Sahaifü’l-Ahbâr” adlı aslında bir dünya tarihi olan söz konusu kitap, pek çok kaynakta “Câmiü’d-Düvel” adı ile de anılmıştır. Daha çok “Müneccimbaşı Tarihi” olarak bilinir. On bir ayrı alanda yirmiden fazla eseri bulunan Ahmed Dede’nin en önemli eseri söz konusu olan bu kitabıdır. Dünyanın kuruluşu ile ilgili efsanevi anlatılardan, IV. Mehmed saltanatına kadarki dönemi ele alan eser, 18. yüzyıl başlarında Lale Devri padişahı III. Ahmed tarafından kurulan ve şair Nedim’in başkanlık yaptığı bir kurulca ilk kez Türkçeye çevrilmiş ve 1867 yılında İstanbul’da üç cilt olarak yayınlanmıştır. Şair Nedim’in, ağdalı kısımlarını biraz çıkardığını belirtmiş olduğu gibi, eksikleri bulunan bu çeviriden günümüzde sadece dönemin Türkçesinin yansıtılması amacıyla yararlanılmaktadır. Kitabın bölümlerinin yakın geçmişte yayınlanmış öteki Türkçe çevirileri esas alınmaktadır.
Müneccimbaşı Ahmed Dede, eserinde kendi gözlemlerini de bizzat aktarmıştır. Eserde bir bölümü günümüze kadar ulaşmamış olan ve aralarında Batı kaynakları da bulunan toplam yetmiş iki kaynaktan yararlanılması, eserin nakilci değil tenkitçi bir yaklaşımı olduğunu gösterir. Ahmed Dede’nin 1673 yılına kadar gözlemlediği tarihi açık bir üslûpla ortaya koyması ve ayrıntılardan kaçınmaması, her bir padişahı ayrı ayrı ele alması “Câmiü’d-Düvel”in günümüzde de Osmanlı tarihinin en önemli kaynaklarından biri olma özelliğini sürdürmesini sağlamıştır. Bu ünlü eserin Anadolu Selçukluları bölümü Hasan Fehmi Turgal, Karahanlılar bölümü Necati Lugal, Osmanlılar bölümü İsmail Erünsal tarafından Türkçeye çevrilmiştir.
KAYNAKÇA: Bursalı Mehmet Tahir / Osmanlı Müellifleri III (1975), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) - Ünlü Bilim Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 2, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013), “Bir 17. yy. Tarihçisi Olarak Müneccimbaşı ve Camiü’d-Düvel” (2009).