Burçin ve Abdurrahman Çeliker çifti, talimat üzerine başörtülü kızları yanlarına çağıran sözde ilahiyatçı hocaların, “başörtüsünün İslam’ın emri olmadığı” yönünde fetva verip, öğrencileri başlarını açmaya zorladıklarını söyledi. Çeliker çifti, bu hocaları
EROL METİN/ANKARA
Bugünlerde 16. yıldönümünü lanetle andığımız 28 Şubat darbesi, hafızalarda silinmez izler bıraktı. TSK’da ve kamuda birçok kişi işinden atıldı. Dindar insanlara karşı cadı avı başlatıldı. ‘İrticai faaliyet’ diye suç uydurulup, masumlar cezaevine konuldu. Ancak İslam kelimesini duyunca kırmızı görmüş boğaya dönen cunta ve sivil işbirlikçileri, en ağır bedeli başörtülülere ödetti. Üniversite kapılarında bekletilen genç kızların geleceği karartıldı. Biz de bu sebeble 28 Şubat’ın asıl mağdurları olan dönemin başörtülü öğrencileriyle konuşalım dedik. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nde okurken başörtüsü yasağından dolayı diplomasını alamayan Burçin Çeliker ve eşi Özgür-Der Ankara Şube Başkanı Abdurrahman Çeliker’le bir söyleşimiz oldu. Zulme karşı seslerini yükselten ve tertipledikleri demokratik eylemlerle sürekli başörtülü öğrencilerle irtibat halinde olan Çeliker çifti, 28 Şubat sürecinde yaşananları ve şahit oldukları olayları Akit’e anlattı. İşte “Her şeyi unutalım” diyen tuzu kuru “yanaşma”lara zalimlerin zulmünü hatırlatacak o söyleşi:
l Eğitim hakkı elinden alınmış başörtülü öğrenciler olarak 28 Şubat’ta neler yaşadınız?
- Burçin Çeliker: Yaşananlar aktarılmakla bitmez. Öğrenci olarak çok ciddi sıkıntılar yaşandı. Bir kere ilk etapta başı açık fotoğraf adı altında başlayan yasak, çok ciddi anlamda büyüdü. İkna odaları dediğimiz olay da bunun bir parçasıydı.
l İkna odaları sadece İstanbul Üniversitesi’nde mi vardı?
- Burçin Çeliker: Ankara Üniversitesi ve diğer üniversitelerde ikna odaları şeklinde değil de hocaların bizzat öğrencileri alıp tek tek ve toplu halde konuşmaları söz konusu.
l Nasıl?
- Burçin Çeliker: Mesela size ders anlatacağım diye çağırıyorlar. Şuradaki amfide konuşalım diyorlar. Birkaç hoca bir sürü öğrenciye…
l Çağırdıkları öğrencilerin hepsi başörtülü mü?
- Burçin Çeliker: Evet. Başörtülü öğrencileri özellikle seçiyorlar. Örneğin ikna odalarının başlangıcını yeni gelen öğrenciler oluşturuyor. Yani ikinci, üçüncü, dördüncü sınıf öğrenciler de ikna odalarına alınıyor ama talepleri daha çok birinci sınıf öğrencileri. Çünkü birinci sınıftaki öğrenciyi psikolojik olarak etkilemek, onlarla konuşmak ve tehdit etmek çok daha kolay. Üniversitenin ne olduğunu bilmiyorlar. Öğrencileri birbirlerinden ayrı tutup tek tek ikna etmeye çalışıyorlar. Diğer öğrencilerle görüşmelerini engelliyorlar.
l Üst sınıftaki öğrencilerle mi?
- Burçin Çeliker: Çünkü üst sınıftaki öğrenciler onlara akıl verecekler. İşte şu odaya girmeyin, şöyle yapmayın, başörtüsünü açmayacağız falan diye. Çok ilginç ikna odalarında kameralar var. Öğrencilere şimdi başını aç görelim diyorlar.
l Başlarını açtırıp kameraya mı alıyorlar?
- Burçin Çeliker: Özellikle orada kameraya almak istiyorlar.
l Sebep?
Burçin Çeliker: Düşünsenize başınız örtülü ve hiçbir şekilde açmamışsınız. Ama birileri tarafından mahremiyetiniz ortaya atılıyor ve sonrasında psikolojik bir darbe alıyorsunuz. Burada açtım bundan sonra da açabilirim şeklinde altyapı hazırlıyorlar. Bir de bayanın önünde zaten başını açmada bir problem yok. Oraya bir erkek koyalım diyorlar ve bizzat erkeklerin önünde açmalarını istiyorlar. Bunu kayda alıp öğrencilere elimizde kayıt var, senin açık fotoğrafın var deniliyor. Psikolojik olarak hazırlıyorlar. Çok ciddi bir şey aslında bu ikna odaları.
l Planlı, programlı mı?
- Burçin Çeliker: Kesinlikle planlı bir olay. Aşama aşama yapıyorlar bunu. Çok ciddi hazırlanmışlar ve 28 Şubat’la birlikte kendilerini aktif hale getiriyorlar.
“BAŞÖRTÜSÜ TERÖR SİMGESİ
OLARAK ALGILANIYORDU”
l Beyin takımını da oluşturmuşlar.
- Burçin Çeliker: Beyin takımında Türkan Saylan, Kemal Alemdaroğlu ve Nur Serter gibi isimler var.
- Abdurrahman Çeliker: İstanbul Üniversitesi’nde ikna odaları vardı ama diğer üniversitelerde de vahşi uygulamalar vardı. Başörtülü olmak insan olmanın dışında bir şeymiş gibi görülüyordu. Başörtüsü terör simgesi olarak algılanıyordu. Fetva verip öğrencilerin başlarını açmaları isteniyordu.
l Fetva derken?
- Abdurrahman Çeliker: Hocalar “Başörtüsü teferruat” deyip öğrencilerinden örtülerini atmalarını talep ediyordu.
l Bu hocalar ilahiyatçı mı oluyordu?
- Abdurrahman Çeliker: İlahiyatçı hocalar da vardı bunları diyen.
l İlahiyatçı kimlikli hocalar, başörtüsünün İslam’ın bir emri olmadığı yönünde fetva verip, öğrencilerin başlarını açmalarının zeminini hazırlıyor öyle mi?
- Abdurrahman Çeliker: Aynen öyle. Ankara Üniversitesi’nde dekan Beyza Bilgin onlardan biriydi. Beyza Bilgin bunu açık açık söylüyordu.
l Öğrencilerle konuşup?
- Abdurrahman Çeliker: Tabii. Çünkü Ankara’ya geldiğimizde aynı zamanda yapılan zulme karşı eylemler organize ediyorduk duyarlı vakıf ve derneklerle. Beyza Bilgin’nin bizatihi ‘başörtüsü çok İslami bir emir değildir, başörtüsü diye bir şey yoktur. İnsan bunu takabilir de takmayabilir de. Dolayısıyla başınızı açıp girmenizde bir sıkıntı yoktur’ şeklinde beyanatları var.
l Öğrencilerden de duyuyordunuz?
- Abdurrahman Çeliker: Kesinlikle öğrencilerden duyuyorduk. Öğrencileri ikna etme çabası vardı. Yine devlet yöneten koca koca bakanlar çıkıp, bir çocuk gibi ‘benim de nenem, annem tarlada başını örtüyor ama kardeşim bu yöresel bir şeydir. Bunun dinle alakası yoktur’ diyorlardı.
“KAN DÂVÂSI GÜTMÜYORUZ”
l Bugün 28 Şubat’ın askeri kanadı yargı önüne çıkarılmış durumda. O dönemin kudretli paşaları bugün cezaevinde. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Burçin Çeliker: Yaşatılan acıların hesabının sorulmasının bir başlangıcı oldu; ama sivil işbirlikçilerin de ceza görmesini istiyoruz. Onlar da zulmün bir parçası.
- Abdurrahman Çeliker: Bu darbeyi askerler tek başına gerçekleştirmedi. 28 Şubat’ın medya, ekonomi, sivil bürokrasi, yargı ve üniversite ayağı es geçilmemeli. Biz kan davası gütmüyoruz, intikam peşinde değiliz; ama gerçekten suçlular ve bunun cezasını çekmeliler. Ki bir daha böyle bir şeye yeltenmesinler. Her gün haberlerle darbenin altyapısı hazırlanıyordu. Gazete ve televizyonlarda İslam düşmanlığı yapılıyordu. Başörtülüler terörist olarak gösteriliyordu.
l Hayatı karartılan başörtülüler bugün 28 Şubat için ne düşünüyor? Bazılarının dediği gibi her şeyi unutmalı mıyız?
- Burçin Çeliker: Mümkün değil unutulamaz. Onca acıları nasıl unutabilir ki insan.
l Eğitim hakkından mahrum bırakılan, işlerinden atılan başörtülülerin mağduriyeti nasıl giderilir?
- Burçin Çeliker: Hiçbir alanda yasak kalmamalı. Artık şuralara başörtülü girebilir, şuralara girilemez denilmemeli.
- Abdurrahman Çeliker: Başörtüsü yasağı tamamen kalkmalı. Okula gitmek sadece bir diploma sahibi olmak mıdır? Okulu bitirdiği zaman doktor oldu. O doktorluk diplomasını evine mi asacak? Bir işte çalışamıyorsa, kamuda kendi mesleğini icra edemiyorsa ne anlamı kaldı o diplomanın? Gelecekleri için de bir düzenleme yapılmalı.
MORRİSON’UN KILAVUZU
l ‘Başörtülüler Arabistan’a gitsin’ diyen Süleyman Demirel, 28 Şubat’ın darbe olmadığını iddia ediyor?
- Abdurrahman Çeliker: Tunus, Ortadoğu coğrafyasında başörtüsünün kamusal alan dahil her yerde yasak olduğu bir devletti. Ve 28 Şubat sürecinde Demirel, ‘ya bu yasağı nasıl bu şekilde insanlara kabul ettirdiniz, bu yasağı nasıl gerçekleştirdiniz ve nasıl başarılı olduğunuzun’ hikayesini dinlemek için Tunus’a gidiyordu. Bugün diktatör olduğu için halkı tarafından kovulan Zeynel Abidin Bin Ali’nin misafiri olarak gidiyordu. Dolayısıyla bu adamın dayattığı yasakları Türkiye’de uygulamaya çalışan bir adamın, 28 Şubat’ın darbe olmadığını söylemesi kadar doğal bir şey olamaz. Esas sorgulanması gereken Demirel’dir.
l Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
- Abdurrahman Çeliker: Okulu birincilikle bitirip kürsüye çıkan kızın başörtüsünü çekip çıkaran bir hemşireye bu memlekette ödül verildi. Artık başörtüsü yasağı diye bir şey duymak istemiyoruz.
İDAM TEHDİDİ
l O dönem başını açarak okula girmeye zorlandığı için bunalıma giren, günlerce ağlayan öğrenciler vardı. O psikolojiyi biraz anlatır mısınız?
- Burçin Çeliker: Birincisi; başını örten bir bayan, hiçbir şekilde başını açmak istemiyor. Diğer taraftan geleceği, bin bir emekle kazandığı okulu var. Mesela okulu bitirmesine çok az kalmış ama almıyorlar kızcağızı. Bu sefer ailesi baskı yapıyor. ‘Doktor olacaksın, aç başını gir’ diyorlar. Bu öğrenciler ailesiyle İslami kimliği arasında sıkıştırılıyordu. Hakikaten böyle bir psikolojik baskı zor düzeltilebilecek bir baskıydı.
l Bir de yasakçı zihniyete karşı ‘el ele tutuşma eylemi’ vardı.
- Burçin Çeliker: Evet. Gecenin bir vaktinde öğrenciler ve yazarlar gözaltına alınıyordu.
l Hiçbir şiddet içermeyen eylemden dolayı terörist muamelesi görüyorlardı?
- Burçin Çeliker: Kesinlikle şiddet içermiyor ve çok anlamlı bir eylem. Manşetlere çıkıyordu. Mesela o zaman ‘el ele tutuşma eyleminde bulunanlar idam edilecek’ diye haber yapıldı. Korkutma amaçlıydı. İşlerinden atılanlar oldu bu eylemden dolayı.
“BABASI
EVLATLIKTAN REDDETTİ”
l O hengameli süreçte sizi çok etkileyen ve halen unutamadığınız bir olay var mı?
- Burçin Çeliker: Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde başını açmadığı için müdahale edilmeyen hasta bir teyze vardı. Hastaneye kabul etmemişlerdi. Üniversitenin bazı çalışanları buna karşı çıkmışlardı ve yönetim onlarla ilgili soruşturma açmıştı.
- Abdurrahman Çeliker: Öğrencinin okulu bitirmesine tek sınavı kalmış ve doktor olacak. Son sınava almıyorlar. Ailesi baskı yapıyor. Babası kızını dövüyor, zorla okula götürüyor. Ama yine de sınava başı açık girmeyince kızlarını evlatlıktan reddediyorlar. Kız açıkta kalıyor. Kalacağı, gideceği yer yok. Bunun psikolojisini düşünebiliyor musunuz? Bir sınavdan sonra doktor olacaksınız, aileniz yanınızda yok, mesleğiniz, onca çabanız, her şeyiniz yok sayılmış.
KAVAKÇI’YA ‘HAD BİLDİRME’ UNUTULMUYOR
l Birçok yerde yasağın kalkması amacıyla şiddet içermeyen protesto gösterilerinde bulunduğunuz için de baskıya uğradınız sanırım.
- Abdurrahman Çeliker: 15-20 kişi eylem yapıyorduk, yüzlerce polis, panzerler geliyordu. Sanki 20 kişi devleti yıkacak, silahlı çatışmaya girecek, herkesi yok edecek. Öğrenci başına 30 polis düşüyordu. Kızlar coplarla dövülüyordu. Eyleme katılan bütün herkes fişleniyordu. Tehditler falan oluyordu.
- Burçin Çeliker: Gece yarısı gözaltına alınma durumları oluyordu. Bayan öğrenciler terörle mücadele ekipleri tarafından alınıyorlardı.
l Gözaltında ne diyorlardı öğrencilere?
- Burçin Çeliker: Korkutuyorlardı. Niye bu eylemleri yapıyorsunuz diye.
l İşkence?
- Burçin Çeliker: Başörtüsünü çıkartmaya çalışma şeklinde psikolojik işkenceler yapılıyordu. Erkek öğrenciler de başörtüsüne destek verdikleri için atılıyordu.
l Demek ki erkek öğrenciler de arkadaşlarına destek verdikleri için mağdur edilmiş.
- Burçin Çeliker: Evet atılan erkek öğrenciler var.
l Tavırlarıyla, açıklamalarıyla sizleri en çok üzen kim olmuştur?
- Burçin Çeliker: Ecevit, Merve Kavakçı için ‘Bu kadına haddini bildirin’ demişti.
l Ecevit’in bu sözünü unutamıyorsunuz?
- Burçin Çeliker: Evet. Ciddi bir had bildirme politikası uygulandı ve Merve Kavakçı çıkmak zorunda kaldı. Zaten sonrasında yaşadıkları ortada.
l Nur Serter ismi size neyi çağrıştırıyor?
- Burçin Çeliker: Zihinlerde Kemal Gürüz, Türkan Saylan, Kemal Alemdaroğlu ve Nur Serter isimleri geziniyor. Zulmü çağrıştırıyorlar.