İnsanlar saatler içerisinde çoluk çocuk gönderiliyorlar. Kundaktaki bebeler gönderiliyor. Saraydan ve vatandan hiç çıkmayan insanlar yâd ellere veriliyor. Onların ellerinde ne hale düştüklerini soran, bilen, onlara el uzatan yok. Padişahlık yapmış bir büy
* KORAY TAŞDEMİR
3 Mart. Halifeliğin kaldırılmasının ve hanedanın yurt dışına çıkarılmasına neden olan 431 sayılı kanunun kabul edilişinin 89. yıl dönümü. Bundan 89 yıl önce, Osmanlı Devleti’ni 600 yıl idare etmiş ve Allah rızası için mücadele etmiş 155 hanedan üyesi, apar topar yurt dışına sürüldü. Adnan Menderes hükümeti zamanında, 1952 yılında çıkarılan bir kanunla sadece hanedanın hanım üyelerinin yurda dönmesine izin verilirken erkek üyeler yurt dışında kaldı. Daha sonra ise zamanın genç Erzurum milletvekili Rasim Cinisli’nin Demokratik Parti adına 1974’te parlamentoda gösterdiği çabalar sayesinde şehzadelerin yurda dönmelerini sağlayan kanun Meclis’te ittifakla kabul edilip uygulamaya kondu. Akit, Hanedan üyelerinin yurt dışına sürülmesinin 89. yıl dönümünde Osmanoğulları’nın yurda avdetini sağlayan dönemin Erzurum vekili Rasim Cinisli ile konuştu.
Osmanlı Hanedanı’nın yurttan çıkarılması hemen hemen herkesin bildiği bir şeyken, hanedanın yurda dönme macerasını bilen pek az kişi var?
Tabi kesinlikle. Söylediğiniz gibi bu pek bilinmiyor ve dediğiniz gibi insanlara anlatmak gerekiyor. Burada tevazu fazla olunca lüzumsuz oluyor tabi. Mutevazı olmak, Rıza-ı Hak için yapmış olduğunu bilerek gizlenmek, geriye durmak belki hoş bir şey ama, azgın bir cemiyet var ve herkes bir tarafından tutuyor, bu olayı kendine mâl ediyor. Üstelik bir de yanlış bilgi veriyorlar, diyorlar ki “Hanedanın yurda avdetini sağlayan kanun bir oyla geçmiştir” Bu yanlıştır, kanun ittifakla geçti, bunu Meclis tutanaklarında da bulabilirler. Evet zorlukla ve çetin zorluklarla geçti ama Meclis’te hayır diyen de olmadı. Bazıları evet demedi ama hayır da demediler. Bu hukuk literatürüne göre ittifak demektir. Bütün milletin iradesi ile geçmiş bir kanundur.
Kaldı ki bu kanunun ittifakla geçmesi millet için şereftir, bir oy farkla geçmesi üzücü bir durum olurdu değil?
Elbette şereftir, tabii ki. Kanunun bir oy farkla geçmesi çok kötü bir durum olurdu. Bunu idrak etmeleri lazım, koca koca adamlar. Üniversite okumuşlar, şu mevkide bu mevkide bulunuyorlar; ama o idraki yapamıyorsa o idraki taşıyamıyorsa ne yapalım?
“HANEDAN MENSUPLARINA 10 GÜN SÜRE VERİLMESİNE RAĞMEN; SAATLER İÇERİSİNDE ÜLKEDEN ÇIKMALARI İSTENİYOR”
3 Mart 1924’te Osmanlı Hanedanı yurt dışına çıkarıldı. O dönemde verilen bu kararı nasıl değerlendirmek, yani okumak gerekiyor?
Bunu doğru okuyabilmek için o günkü şartları bilmek ve yaşamak lazım ve o günkü insanların karakterlerini bilmek lazım. Bunları bilmedikçe yorum doğru olmayabilir. Bu kanun 3 Mart 1924 günü hatırladığım kadarıyla öğle saatlerinde saat iki gibi Meclis’e geliyor ve akşam saat altıda Meclis’ten çıkmış oluyor. Kanun metnine göre hanedanın yurtdışına çıkması için 10 gün süre veriliyor. Ancak Halife Abdülmecit ve yakınlarının daha o gece yurtdışına çıkması isteniyor. Bu tabii insana hoş bir çağrışım yapmıyor. Bu kadar olmamalıydı. 600 sene memleketin hizmetinde bulunmuş bir hanedanın evladını böyle 3-5 saat içinde yurt dışına göndermek pek de hoş değil, insaflı iş değil. O bakımdan o günkü yöneticiler nasıl bir hizmet anlayışı içindeler o günkü şartları bilerek yorumlamak lazım. Ama ben bugün baktığım zaman bana pek hoş gelmiyor. Sonra aç mısın, tok musun, sağ mısın diye soran da yok. İnsanlar saatler içerisinde çoluk çocuk gönderiliyorlar. Kundaktaki bebeler gönderiliyor. Saraydan ve vatandan hiç çıkmayan insanlar yâd ellere veriliyor. Onların ellerinde ne hale düştüklerini soran, bilen, onlara el uzatan yok. Padişahlık yapmış bir büyük zatı 6 ay sonra ölü olarak buluyorsun ve cenazesini esnafın icrasından kaçırarak Şam’a götürüyorsun. Bu bizim milletimize yakışmıyor. Konunun siyasi tarafına bakıldığı zaman bu kadar aceleye gerek yoktu.
NİLÜFER SULTAN: “VATANIMA HİZMET EDENLERİ MİNNETLE ANARIM”
Hanedan üyeleri yurt dışındayken hiçbir zaman Atatürk hakkında kötü konuşmamışlar.
Katiyyen hiçbirisi. Hatta Sultan Vahdettin’in çocuklarına Atatürk’ü tenkit edici bir şarkı öğretmişler, Vahdettin bunu duyunca, lalayı çağırıyor, azarlıyor, çocuklarını azarlıyor. “Benim generalime böyle şeyler söyleyemezsiniz” diyor. Ben buna benzer hem kanunun çıktığı sırada hem de daha sonra pek çok şey gördüm Hamdullah Suphi Bey 1952 senesinde yaptığı konuşma önemlidir. Paris’te Nilüfer Sultan adında bir hanedan mensubuna Fransız gazeteci soruyor, aile büyük zarar gördü. Atatürk hakkında ne düşünüyorsunuz. Sultan da diyor ki “Evet biz ailece büyük sıkıntılar çektik ama unutmayın ki ben bir Türk kadınıyım ve Türk kızıyım. Vatanıma hizmet edenleri minnetle anarım.” Benim başımdan da geçti,1975 senesinde şimdi hayatta olan Küçük Neslişah Sultan, Ankara’ya geldi, bana telefon etti. Ben oteline gidip hizmetinde bulunmak istedim. “Ankara’ya ilk defa teşrif ediyorsunuz görmek istediğiniz bir yer var mı sizi götüreyim” dedim. “Anıtkabiri görmek isterim” dedi. Daha sonra bir zaman kendisine merak edip sordum. Dedim ki Başka yeri istemediniz anıt mezarı isteniz hayrola neden?” güldü ve aynı şeyi söyledi. Şurada bir vatanımız var biz bu vatanda yaşıyoruz, bu vatana bugüne gelişinde hizmeti olan herkese minnettarız” dedi.
Türkçe’yi bilmeyen hanedan mensupları vardır değil mi?
Evet var. Hatta dinini bilmeyen hanedan mensupları var. Ben kalkıp neden dinini bilmiyorsun diye onları suçlayamam ki. Hatta bir sultan var gazeteci, roman da yazdı. Kenije Murat. O, bebekken bakımevine verilmiş, aile öyle bir dağılmış ki çocuklarına sahip olamamış. Şimdi ona dinini niye öğrenmedin diyebilir miyiz? Bir kısmı şanslıymış ki Müslüman ülkelerinde yaşamışlar büyümüşler, bir kısmı da Avrupa ‘ya göçmüşler oranın hayatına adapte olmuşlar. Kendi geçmişlerini bilememişler.
1952’de bir kanunla hanedanın kadın üyelerinin yurda dönmelerine izin veriliyor. Acaba o dönemde erkek üyelerin de gelmesi öne sürülmemiş mi?
Tabi ki öne sürülmüş, hatta rahmetli Menderes bu konuda ısrar etmiş. Rivayet edilir ki bunu belgelemek zor olabilir, o günkü Reis-i Cumhur Celal Bayar buna mani olmuş. Hani mahalle baskısı diyorlar ya o gün öyle bir ortam var ki Osmanlı denilince gerici yobaz, cumhuriyet düşmanı, devrim düşmanı, Atatürk düşmanı sayılıyor. Öyle bir devirde cesaret gösterememişler. Başka bir şey söyleyeyim Ecevit vefatından birkaç ay önce “Sultan Vahdettin hain değildir” demişti. O zaman Demirel’e gidip sordular, Ecevit, Vahdettin hakkında böyle diyor siz ne diyorsunuz. Demirel de “Daha elli sene yüz sene bu konular konuşulamaz” dedi. 40 sene bir memleketin başında bulunmuş bir insan hâlâ o korku diyor. Hâlbuki Demirel’in bunu söylemesinden 30 sene önce biz bu kanunu çıkarmışız.
“SÜLEYMAN BEY VE AP GRUBU KORKTU”
Hanedan üyeleri, Cumhuriyet’in ellinci yıl şerefine kanunları ihlal eden adli merciler önünde mahkûm olanların affını düzenleyen bir kanuna, Demokratik Parti grubunun eklediği ek bir madde ile yurda dönüş fırsatı buldular. Bu kanunun sizde müstakil olarak çıkması gerekmez miydi?
Tabii, daha doğru olurdu. Ben bunu İhsan Sabri Çağlayangil’e söyledim. Hadi dedim, 2 maddelik bir kanun biz sizin emrinizdeyiz, hemen çıkaralım; ama yapmadılar. Hürriyet Gazetesi o günlerde bir başlık atmıştı “Atatürk’ü öldürme planı” diye bundan korktular. Süleyman Bey ve AP grubu bundan korktular.
O dönemlerde iki Meclisli bir yapı vardı genel kurulda Adalet Partililer evet oyu kullanmışlar; ama daha sonra senatoda AP’lilerin ağırlıkta olmasına rağmen senato bunu reddetmiş.
Meclis başkanı birinci oylamada Süleyman Beyi ve bütün grubu ayağa kaldırdı. Sayımda evetle hayır arasında ihtilaf oldu. İhtilaf olunca Demirel ayağa kalkarak sayıma iştirak etti.
“Evet” dedi. Senato grubunda en büyük çoğunluk AP’nin, orada bu geri döndü. Tasarıdan maddeyi çıkardılar. Bunu anlamak kolay değil. İhsan Sabri Çağlayangil diyor ki; Efendim ayrı bir kanun yapalım, eyvallah tamam çıkarın biz de destekleyelim. Bunlar bir yana hanedan üyelerinin Demirel Başbakan iken birçok mektubu var onları neden umursamadınız, neden kanun haline getirmediniz. Bizim Demokratik Parti olarak grubumuz 45 kişi bizim kanun teklifi vermemiz imkânı yok, ancak böyle bir fırsat düşmüş elimize, biz bunu değerlendirdik.
“ATATÜRKÇÜLÜK ADI ALTINDA OSMANLI’YI İNKÂR EDİYORLAR”
O dönem basının size tavrı nasıldı?
Birçok organ karşı çıktı, Hürriyet, Cumhuriyet başlarını çekiyordu. Osmanlı bu milletin dayanağı, gelecek nesillerin güvencesidir. Bu milletin geleceğini tehlikeli noktalardan ayıklayacak bir ortamdır. Bunu unutturmak istiyorlardı. Bu milleti köksüzleştirmek istiyorlardı. Bu tabi dışarının bir oyunu. Bu sebeple o gazetelerde Atatürkçülük adı altında Osmanlıyı inkâr ediyorlardı. Bu ne onların haddi ne başkasının haddi ne de hakkı. Tarih yazmış bunu.
Bu kanunun çıkış aşamasını toparlayıp anlatabilir misiniz?
Tabi, böyle bir kanun çıkarılacağını duyunca yurt dışında bulunan Hanedan’ın durumu hepimizin yüreğinde yaraydı. Demokratik Parti’deki arkadaşların hepsi inanmış insanlardı. Böyle bir kanun gelince baktık. Sadece suçluları affetmekle bir yere varılamaz., hiç olmazsa hanedanı yurda avdetini temin edelim dedik. Konuştuk ve kanuna ek bir madde olarak ekleyeyim ve komisyona götürelim. Komisyon bunları kabul etti. Sonra Genel Kurul’a geldi. Grupta bunun sözcülüğünü kim yapacak diye tartışma başladı. Allah’a şükür Allah nasip etti, el kaldırdım ve sözcü oldum; ama niyet ve teklif hepimize Demokratik Parti’ye aittir. Kurulda konuştum, kabul edildi. Sonra senatoya gitti. Kabul edecek sanıyorduk, ama kabul edilmedi. Sonra tekrar komisyona geldi. Onaylandı, tekrar genel kurula geldi ve bu defa kanun ittifakla kabul edildi.
“BU İŞ GEÇ BİLE KALMIŞTI”
“Bu iş geç kalmış bir iştir, kanun yapıcılar millete ait olan hizmeti aksatmadan yerine getirmelidir. Gerekli olan kanunları vaktin de yapmaktır. Zamanı geçtikten sonra pek de bir anlam taşımaz. Hele böyle kanunlar zulüm aracı olur. Koca bir imparatorluk kurmuş bir aile ve şu içinde yaşadığımız toprakları onlar bize bırakmışlar, bu topraklar bize onların hatırası. Ama biz bunların farkında değiliz. Hangi zorluklarla bu vatan elde edilmiş Fatih kim, Kanuni kim bunları bilmeden bugünkü gençler nereye gidecekler, hangi istikamete gidecekler, tutanın elinde kalacaklar.”
“OSMANLI HANEDANI ALLAH RIZASI İÇİN MÜCADELE ETTİ”
Allah rızasını gözeten insanlardan bahsediyoruz..
Osmanlı Hanedanı Rıza-ı Kelamatullah için mücadele etmiş için bir aile, nefis için değil. Fetihler böyle. Gidip de sömürmemiş. Hak için fetihler yapmış bir aile.. Bu idrakte olan bir aileden nefsaniyet beklenemez. Meşhur hikâyedir, Kanunî vefat ettiği zaman vasiyet etmiş, bir çekmecesi varmış onun.. Onu da baş ucuma koyun demiş. Kanuni’yi kabre indirirken çekmece açılmış ve içinde bir sürü fetva çıkmış. Gasil yapıp kabre koyan Şeyhülislam Ebussuud Efendi, kendi verdiği fetvaları görünce; “Süleyman” demiş, “Kendini kurtardın. Allah bize yardım etsin.” Yani fetvasız, Ebussuud Efendi’nin fetvası olmadan bir iş yapmamış.