• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Sabri Şahsuvar
Sabri Şahsuvar
TÜM YAZILARI

IŞİD, Türkiye’de renkli izolasyona girmeye çalışıyor

07 Mart 2023
A


Sabri Şahsuvar İletişim: [email protected]

 

Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD), 2019′da kontrolündeki bölgeleri kaybetmesi ile sonuçlanan yenilgisi, 100′den fazla ülkeden IŞİD’e katılan binlerce IŞİD mensubu ile nasıl başa çıkılacağı konusunda ciddi zorlukları da beraberinde getirdi. En çok yükü göğüslemek durumunda kalanlar ise, Türkiye gibi bölge ülkeleri oldu. Türkiye, 2011 yılından bu yana 102 ülkeden 9,000′den fazla IŞİD bağlantılı yabancıyı sınır dışı etti. 

Bazıları ise menşe ülkelerin kendi vatandaşlarını geri almayı reddetmesi veya devletin geri gönderilmeleri halinde ölüm, zulüm veya işkence ile karşılaşacaklarını değerlendirmesi nedeniyle geri gönderilemedi. Türkiye’de, IŞİD ile bağlantılı suçlardan yargılanan yüzlerce yabancının hapis cezaları sona erdi veya yakında sona erecek. 

Genel olarak, bu şahıslara yönelik güvenlik önlemleri zaman içerisinde ciddi ölçüde iyileştirildi. Buna mukabil, özellikle Suriye’nin kuzeydoğusundan Türkiye’ye bir takım insan kaçakçılığı faaliyetleri hâlâ sürüyor. Ankara’nın karşı karşıya olduğu bu zorluğun pek bir çözümü olamasa zaman zaman geriye dönüş metoduna ağırlık verdiğini görmekteyiz. 

Terörle mücadele kısmına baktığımızda ikili anlaşmalar dâhilinde, Türkiye IŞİD terör üyelerini çoğu zaman menşei olduğu ülkelere geri gönderilmektedir. Menşei ülkeler, emniyet ve yargı alanında Türkiye’deki ilgili mercilerle bilgi akışı kanallarını güçlendirmeli ve Türkiye’de kalan vatandaşlarını ivedilikle ülkelerine geri almalı.

IŞİD’in oluşturduğu tehdit, Irak ve Suriye’de geniş topraklar üzerinde hakimiyet kurduğu ve Avrupa’nın ortasında saldırılar düzenlediği döneme göre azaldı, ancak tamamen de ortadan kalkmadı. Türkiye’deki son büyük saldırı 2017′de gerçekleşmiş olsa da, güvenlik birimleri bu tehdidi halen önemsiyor. Son İstiklal’deki saldırı, hem PKK/YPG hem de IŞİD ortak eylem kararı olduğu aşikâr olup, batının ikiyüzlü tutumundan dolayı saldırı engellenememiştir. 

Batı Avrupa’daki Kur’an-ı Kerim yakma olayları nedeniyle Ocak ayı sonlarında yeni saldırılardan endişe duyan Ankara, kolluk kuvvetlerini üst düzeyde alarma geçirdi ve ülkedeki bazı Batılı büyükelçilikler, vatandaşlarını kalabalıktan ve ibadet yerlerinden uzak durmaları konusunda uyardı. Ama bu konudaki endişe saldırılarla sınırlı değil. IŞİD’in daha önce Türkiye topraklarını bir geçiş noktası ve lojistik destek merkezi olarak kullandığını bildiğimiz gibi, batı Atlantik planı dâhilinde Türkiye’yi zora sokmaya çalışması, bir nevi terör eylemleri ile kıskaca alması, terörün finansmanı ve hamisi olduğu göz ardı edilmemelidir.

IŞİD ile mücadelede, Türk yargısı yoğun dava yükü ile karşı karşıya olan hakim ve savcılar genelde IŞİD davalarında uzmanlaşmamış oluyor ve -hem soruşturma hem kovuşturma aşamasında- nitelikli tercümanlar bulmakta zorluk çekilebiliyor. Kolluk ve istihbarat uygulamalarının dışında, Ankara’nın IŞİD bağlantılı yabancılara yönelik geliştirdiği politikalar ve programlar oldukça sınırlı olsa da bir başarı hikâyesi mevcuttur. 

Türkiye’deki göçmen topluluklara karışıp hayatlarını sürdürmeye çalışan kripto terör eylemcilerinin umutlarını diri tutukları göz ardı edilmemelidir. Örgüt elemanlarının özellikle de ifşa olmayan unsurları, takip süreçleri ciddiye alınıp kaynakları itibarı ile kurutulmalıdır.

IŞİD kadınları veya menşei oldukları ülkeler, geri kabul kısmında zorluklar çıkarmaktadır. Türkiye’deki kamufle edilen örgüt elemanlarının, Türkiye’de para karşılığı evlilik yaptığı ve tekrar eylemler için yakın coğrafyada bulunmaları, bir nevi batı destekli planlama dahilinde olduklarını düşünüyoruz, bunun dışında mantıklı bir çıkış bulamıyoruz, sanırım izahat bulamıyoruz. 

Bu vesile ile IŞİD batı destekli olup, bütün istihbarat kaynaklarına dikkat etmelidir. Asya ve Ortadoğu merkezli bütün sözüm ona cihatçılar, İngiliz ve ABD merkezli istihbarat kurumlarına bağlı olduğu transfer koridorları halen bu ülkelere aittir. 

Vesselam… 

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Akın kimençe

Kafir den Müslüman yapmak vesselam

Uğur

Sayın Balaman, bu devletçik bozuntularından gelen bu eşkıya özellikle Kuzey Atlantikli Sahtekar (=Deccal) Beyaz Zengin Adam ve sonra Rus küffarınca hâlâ başımıza bela edilebiliyor, çünkü 2013 yazı ila 2021 sonları arasındaki ekonomi merkezli bir soğuk savaşı bu iki güç odağına karşı ve içimizde ve çevremizdeki işbirlikçilerine karşı, bazı kazanımlar ve geri püskürtmelerle beraber, kaybettik. Sonra 1 sene üzeri bir zamandır da bazı uluslararası anlaşmalar yoluyla tavizler vererek toparlanıyoruz. Aynen nasıl ki tam 99 yıl önce 1914 yazı ila 1922 kasımı arasındaki sıcak savaşı, yine bazı kazanımlar ve geri püskürtmelerle beraber kaybetmişsek... 99 sene önceki sıcak savaşın sonunda şu olmuştu ki 1 sene üzeri bir toparlanıp yeniden yapılanmanın ardından 3 Mart 1924'te hilafeti kaldırmaya razı olarak teslim bayrağını büyük ölçüde çekmiştik; şöyle ki hem dış düşman hem de içimizdeki ve tepemize geçirdiğimiz bazı münafıklar yoluyla buna icbar ve biraz da ikna edilmiştik. Böylece harpten daha beter felaket başlamıştı: Kısmen kendi dünya sevgimizden kısmen tepemize geçmiş bazı söz konusu münafıklardan dolayı işler büyük bir sembolik yenilgi ve teslim olma hâlinde Ayasofya'nın kapatılmasına ve başka şeylere kadar gitmişti. Peki şimdi 2023 baharından itibaren ne yapacağız? Şimdi hem nüfus hem silah hem ekonomi yönünden o zamankinden çok daha kuvvetliyiz. Bir defa sıcak değil soğuk savaş kaybettik. Ama Allah korusun, eğer Zillet İttifakı başa geçerse zaten münafıklar emsali görülmedik derecede tepemize geçmiş olacak ve 99 sene öncesine nispeten çok daha kuvvetli olan durumumuza rağmen 1924 baharındakinden çok daha sert yenilip aşağılanacağız. Böylece kesinlikle Ayasofya da tekrar kapatılacak. Ya peki Cumhur İttifakı yola devam ederse ne yapmalıyız? Şimdiki görüşle yola devam edilirse ve mealen "devrimcilik oynayan hıyarağaları!" denedurulursa, en kötü ihtimalle teslim bayrağı biraz da olsa yine çekilir ve Allah korusun Ayasofya hakkında da geri adım atılabilir. En iyi ihtimalle ise durum aynen şimdiki gibi yavaş bir toparlanma hâlinde idare edilir. Kesin görünüyor ki 2028'e kadar şimdiki "devrimsizlik" doktrini devam edecek, ama Allah'ın izniyle ve Reis'in güçlü şahsiyeti ve liderliği sayesinde o ikinci, "en iyi" ihtimal gerçekleşecek. Kanaatimce devrim 2028'den sonra bari başlamak zorundadır, yoksa bana öyle geliyor ki en az bir 99 sene daha yalpalarız ve hatta galiba bu sefer direnemeyiz ve uzun değil kısa veya orta vadede çözülüp gideriz. Bu yüzden 2028 sonrası için derim ki ya devlet başa ya kuzgun leşedir, artık bir ara seçenek olmayacaktır. Diğer taraftan, bizim hayallerimiz ve planlarımız ancak bir yere kadardır, gerçekte her şey Allah'ın planına göre işleyecektir. Bu arada, bence Reis mealen "devrimcilik oynayan hıyarağaları"na dair o konuşmayı öyle sert yapmazdı, lakin zeka küpü olan belirli iki şahıs onun aklını karıştırmıştır.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23