• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Latif Erdoğan
Latif Erdoğan
TÜM YAZILARI

Kendimizle hasbihal...

08 Haziran 2019
A


Latif Erdoğan İletişim: [email protected]

Geçenlerde, düşünce hayatımız adına varlığını önemsediğim bir dostumla sohbet imkânım oldu. Bana, keşke bu sohbet muhtevasını yazsanız, dedi. Ben de öyle yaptım:

Büyük belalar, altından kalkılması imkânsız musibetler ani bir baskınla gelir; geçmişe dönük ilahi mühlet vermelerin intikamını alır ve öyle ayrılır, gider. Geriye korkunç bir enkaz kalır, mal, mülk servet adına ne varsa. Koca bir ömrü heder olur bakiyesi yaşanan hayatın.

 Birey ya da toplum, ikisinin hayatı da eşitlenir adı geçen ömür yaftasında. Heder olmuş gitmiştir, bomboş, lüzumsuz, anlamsız yaşanmıştır her iki ömür de. Gayesiz yaşanmıştır, maksatsız yaşanmıştır ve bir de idealsiz yaşanmıştır, ömrü heder kütüğüne kayıtlı birey ve toplumların hayatı. Yaşanmasa da olurmuş yani; belki hiç yaşanmasaymış daha iyi olurmuş. 

Bu tür musibetlerin, belaların öncesinde beşeri zaaflar bir bir sökün eder, üşüşür birey ve toplumların üzerine. Hayalden geçse yüzlerin kızarması gereken ne kadar ahlak dışı, edep dışı hal, davranış varsa, hepsi hiç sıkılmadan, arlanmadan işlenir hale gelir.

Toplumu bu noktalarda uyarması gerekenler de ülfet ve ünsiyetin sağır duvarları arkasına çekilerek gözden kaybolurlar bu tedenniler, bu alçalmalar yaşanırken. “Emr-i bilmaruf- nehy-i anilmünker” ifadesiyle anlatılan ne kadar kutsi muhteva varsa hepsi değerini, kıymetini, daha da önemlisi fonksiyon ve misyonunu kaybetmiştir artık. Vicdanların diline düğüm vurulmuş, basiret, feraset denilen mana gözlerine mil çekilmiştir. Lanet hükümlerinin inmesi için davetiye çıkarmak anlamına gelir aslında bu hali pür melal. Ama bu manayı anlayanların yok denecek kadar da azaldığı dönemlerdir ilahi tuzağın kurulduğu bu devranlar.

“İsrail oğullarından inkâra sapanlar, Davut ve Meryem oğlu İsa’nın dilleriyle lanetlendiler. Çünkü onlar, isyan ettiler, haddi aştılar. Birbirlerini kötülükten alıkoyma reflekslerini kaybettiler. Yaptıkları ne kötüydü! Onların birçoğunun inkârcıları dost edindiklerini görürsün. Hâlbuki kendileri için hazırladıkları şey, yani Allah’ın onlara gazap etmesi ne kötü bir sonuçtur. Hem de onlar azapta ebedi kalacaklardır.” (Maide, 78- 80)

Lale Devri, koca imparatorluğun çöküşünü hazırlayan böylesi musibet davetiyeli bir belalı dönemdir. Nefislerine zebun bir “mütrefin” azınlığın zevk, safa ve keyfi uğruna bütün bir milletin hak ve hukukunun hiçe savrulduğu, zahiri mutantan, içi kof, çürümüş, kokuşmuş bir illüzyonlar yığınıdır bu dönemin gerçek bilançosu. Bu sebeple de bedeli ağır olmuştur bu uğursuz, bu bereketsiz dönemim. “Öyle bir fitneden / kargaşadan korkun ki, geldiğinde sadece zalimlerle sınırlı kalmaz. (Mazlumları da yakar, mahveder) Bilin ki Allah’ın azabı çok çetindir” (Enfal,25) ayetinde anlatılan sonuçlar yaşanmıştır bütünüyle bu dönemde. Fırsat bekleyen “Patrona”lar ise dün vardı, bugün de vardır, yarın da hep olacaktır…

“İşte biz böyle yaparız: Bir toplumun önde gelenlerini mücrimlerden kılar ve orada hileler, oyunlar, tuzaklar kurmalarına fırsat veririz. Onlar aslında kendilerine hile, oyun ve tuzak kurmaktadırlar; fakat bunun farkında değillerdir.” (Enam, 123)

İliklerine kadar dünyevileşmiş günümüz insanının dünyayı sevmesi, dünyaya meyletmesi için ayrıca teşvike ihtiyacı yok. Yapılması gereken onları, bu tür sevgi ve meyillerin abartısından kurtararak itidale, dengeye yönlendirmek.

“Bilin ki, (ahiretten kopuk değerlendirilen) dünya hayatı, bir oyundur, bir oyalanmadır, bir süstür. Kendi aranızda karşılıklı övünme, mal ve evlat çokluğu yarışıdır. Tıpkı o yağmura benzer ki, bitirdiği ürün çiftçilerin hoşuna gider. Ama sonra kurur, sen onu sapsarı kurumuş görürsün, sonra da çerçöp haline gelir. İşte dünya hayatı da böyledir. Ahirette ise kâfirler için şiddetli bir ceza, müminler içinse Rableri tarafından bir mağfiret ve rıza vardır. Evet, dünya hayatı bir aldanma metaından başka bir şey değildir.” (Hadid, 20)

Dünyevileşmiş, rehavete gömülmüş bir toplumda bütün ahlaki değerler gibi fedakârlık, diğerkâmlık ve infak gibi milli mücadeleyi canlı tutan üstün frekanslı değerler de yitik demektir. Bu durumdaki bir toplumla uzun soluklu mücadelelere girmenin imkânı yoktur. Ve yine bu tür toplumla elde edilecek galibiyetler yarını olmayan gizli mağlubiyetlerdir.

Sözün başına tekrar dönecek olursak, ihanete doymak bilmeyen, cehennem iştahlı FETÖ belası bu milletin maruz kaldığı en büyük musibettir. Devlet- millet bütünlüğü ve gayretiyle bu sapkın güruh hakim güç olma konumunu kaybetmiş, ikballeri idbara dönmüştür. Ama bu mücadele uzun soluklu bir mücadele olmak durumundadır. Ve bu mücadele bir iş değil bir dava olma konumunu daim korumak zorundadır. Zamanın akışını hep lehimizde sabit tutmanın başka çaresi de yoktur…

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23