Sen değilsin, ben değilim... Peki kim?
Artık 18 yaşından itibaren kendi ayaklarının üstünde duracaksın...
Mesela sen üniversite okurken, baban çalışıp sana bakmak gibi “erkeğe yüklenmiş” bir rolü kabul etmek zorunda değil...
Okuldan geldiğinizde evde tek lokma yemek bulamayabilirsiniz, anneniz niye evin aşçılığı rolünü kabul etsin, oturmuş dizi izlemiş kadın, niye kızıyorsun, ne kadar ayıp!
Hem 18 yaşını geçtin, niye ailenin evindesin? Annen ve baban hayatlarını artık senin varlığına göre düzenlemeye mecbur değiller madem, neden yük oluyorsun onlara?
•
Evli misin? Allah mesut etsin...
Yalnız bundan sonra eşinin akşam arkadaşlarıyla dışarı çıkmasına ses etmeyeceksin...
Arkadaşlarıyla oturup çay içmesine değil, isteyen bara pavyona da gider, ona bile ses etmeyeceksin...
“Eve hiç vakit ayırmıyorsun” dediğin an açar boşanma davasını, insanı suçlu hissettirmek de bir psikolojik şiddet çeşidi!
Evde de çocuklar hariç herkes kazandığını yiyecek, kendi eşyasını kullanacak, öbür türlüsü ekonomik şiddete girer...
•
Batılının yaşadığı gibi yaşayacaksın, onun gibi aile kurup onun gibi çocuk yetiştireceksin...
Aileyi batılı gibi kurduğuna göre, toplumu da batılı gibi dizayn edeceksin...
•
Ne anlatıyorum ki ben?
Neyi savunduğunu, bizim neye karşı çıktığımızı bile bilmeyenlerle uğraşıyoruz...
Bakın sözleşmenin “Genel Yükümlülükler” başlıklı 12. maddesinde neler var...
Birinci fıkra: “Taraflar kadınların daha aşağı düzeyde olduğu düşüncesine veya kadınların ve erkeklerin toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınması amacıyla kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değiştirilmesine yardımcı olacak tedbirleri alacaklardır.”
Yukarıda yazdım ya, bütün rollerin kökünü kazıyacağız...
Dördüncü fıkra: “Taraflar özellikle gençler ve erkekler olmak üzere, toplumun tüm bireylerinin bu Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddet olayının önlenmesine aktif bir biçimde katkıda bulunmasını teşvik etmeye yönelik gerekli tedbirleri alacaktır.”
Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddet olayının içine, dördüncü madde sebebiyle eşcinseller de giriyor... Bunlara yönelik şiddeti devletin memuruyla engellemek yetmiyor, “Toplumdaki bütün bireylere, özellikle gençlere ve erkeklere rol vereceksin” diyor...
Beşinci fıkra: “Taraflar kültür, töre, din, gelenek veya sözde ‘namus’ gibi kavramların bu Sözleşme kapsamındaki herhangi bir şiddet eylemine gerekçe olarak kullanılmamasını temin edeceklerdir.”
Namus bu anlaşmaya göre “Sözde” bir kavram...
Ayrıca, mesela “medeniyet” ya da “moda” gibi kavramları, muhafazakar bir hayat yaşamak isteyenlere yönelik şiddetin gerekçesi olarak kullanabilmenin önünde herhangi bir engel yok...
•
Bu, benim imza atacağım bir metin değil...
Bu, beni yetiştiren aileyi ilgilendiren meselerin yer aldığı bir metin değil...
Bu, benim içinde yetiştiğim medeniyetin kabul edeceği bir metin değil...
Bu, Müslüman Türk milletine yakışacak bir metin değil...
“Bu bizim sözleşmemiz” diyene saygı duyarım...
Ama bunu söyleyebilenin “benden” olduğuna inanmam...