Irmağın Sonu ve Küçük Kara Balık
Irmağın Sonu ve Küçük Kara Balık
ALİ OSMAN AYDIN
Küçük Kara Balık’ın hikayesi, yılın en uzun gecesinde, bir büyük anne balığın 12 bin torununu hikâye anlatmak için etrafına toplaması ile başlar…
Hikâye, ailesi ile minik bir ırmağın içinde yaşayan; küçük ama cesur ve de meraklı bir kara balıkla ilgilidir.
Kara balık, bir sabah güneş doğmadan annesini uyandırır ve yaşadıkları yerden gitmek istediğini söyler.
Merak içimizi kemirdiğimizde biz de böyle yapmaz mıyız? Yeni bir dünyanın doğduğunu hissettiğimiz geceler uykumuz kaçmaz mı, sabahın aydınlığını sabırsızlıkla çekmez miyiz?
Küçük kara balık da artık olduğu yerde durmasını imkânsız kılacak o merakla dopdoludur.
Annesi sorar: “Sabahın köründe nereye gitmek istiyorsun böyle?”
Küçük kara balık merakla: “Irmağın sonunun nerede olduğunu görmek istiyorum” der. Bu merak yüzünden küçük balığın gözüne uyku girmemektedir ve ırmağın sonunu bulmak için yanıp tutuşmaktadır.
Olacakları sezen annesi hemen korumacı bir tavırla: “ben de çocukken böyle şeyleri çok düşünürdüm. Irmağın başı sonu olmaz ki…” diyerek bu düşüncelerin zamanla geçeceğini söylemeye çalışır.
Amacı onu vazgeçirmek, gitmesine mâni olmak, ırmakta tutmaya çalışmaktır. Oradaki o küçük yaşam rutininin bozulmasından korkmaktadır anne.
Ama kara balığı çocukça açıklamalarla ikna etmek mümkün değildir.
Anneciğim “her şeyin bir sonu olmaz mı? Gece ve gündüz nasıl sona eriyorsa… Irmağın da bir sonu olması gerekmez mi?”
Annesi “büyük lafları bırak” diyerek ona kızacaktır.
Truman şov filminde de, kaşif olmak isteyen Truman’a öğretmeni haritayı göstererek “Geç kaldın. Keşfedecek hiçbir yer kalmadı” demişti.
Toplum bu tür kişilikleri düzenine karşı bir tehdit olarak gördüğü için birtakım algılarla kontrol altında tutmaya çalışır.
*
Fakat küçük kara balık kararlıdır: “Ben başka yerlerde ne olup bittiğini görmek istiyorum. Şunu fark ettim: Balıkların çoğu yaşlandıkları zaman ömürlerini boşu boşuna harcadıklarından yakınırlar. Sürekli sızlanır, lanet okur, şikâyet ederler.
Bilmek istiyorum! Gerçekten yaşamak dediğimiz şey şu bir avuç yerde yaşlanıncaya kadar boşu boşuna ileri geri gidip gelmekten mi ibaret; yoksa dünyada başka şekilde yaşamak da mümkün mü?”
Mahalleli toplanır. Küçük kara balığı haddini bilmemekle suçlarlar. Alay ederler. Annesi, çocuğunun aklına birilerinin girdiğini, onu tehlikeli düşüncelerle zehirlediklerini düşünmektedir.
Küçük kara balık geri adım atmaz ve: “Ben bu küçücük ırmaktaki gezmelerden bıktım. Zamanımı gereksiz şeylerle boşa harcamak istemiyorum. Göz açıp kapayıncaya kadar sizler gibi yaşlanmış olacağım ve eskisi gibi gözü, kulağı kapalı olacağım. İstemiyorum anlıyor musunuz?”
Toplanan balıklar daha önce böyle laflar eden bir salyangozun öldürüldüğünü söyleyerek onu susması için tehdit ederler.
Kalabalıktan birileri dikkatli olmasını, ona da acımayacaklarını söyler.
Küçük kara balık: “O halde beni de öldürün!” der.
Sadece küçük kara balık değil ailesi de dışlanır. Hiç kimse böyle bir çocuğu yetiştiren aile ile komşu olmak istemez.
Küçük kara balığın yolculuğu böylece başlar. Artık önünde nehirler, göller, çağlayanlar, denizler vardır.
Dünya bilinmezliği ve tekinsizliği ile onu kendisine çekmektedir.
Gittiği her yerde, tanıştığı herkeste ortak olan bir şey fark eder: Herkes kendisini ve yaşantısını dünyanın merkezi gibi görmektedir.
Mesela kurbağa yavruları büyüklerinden aldıkları telkinle kendilerini dünyanın en güzel canlıları olarak görmektedirler.
Dünya derken… Dünyayı da, sadece yaşadıkları o küçük su birikintisinden, hatta o loş kaya altından ibaret görmektedirler.
Hatta büyük bir heyecanla, denizlere ulaşmaktan bahseden küçük kara balığa sorarlar: “Buranın dışında başka bir dünya daha mı var?”
Yolculuk boyunca karşılaştığı hiçbir hayvan türü, çocuklarının yanında düzeni bozacak şeylerden konuşan birine hoş bakmazlar. Bu yüzden küçük kara balık geleneksel anlayışla büyümüş yaşlı kesimin hışmına uğrar.
Ama, yılmaz! “Irmağın sonunu bulmak” için çıktığı yolculuğa devam eder.
Onu balıkçıl kuşlarıyla ve ağzında kocaman torbası olan pelikanla korkutmak isteyenlere aldırmaz. “Ne olursa olsun gitmeliyim” der.
Bir gün dolunayla sohbet ederken dolunay ona “Dünya çok büyük, her tarafı dolaşamazsın” der.Küçük kara balık: “Olsun; gidebildiğim kadar gideceğim” diye cevap verir.
Onun kararlılığından ilham alan ama yine de tereddüt eden diğer balıkları: “Siz çok düşünüyorsunuz. Hep düşünmek, hep düşünmek olmaz ki… Yola çıkınca korkunuz mutlaka geçecektir" diyerek motive eder.
Büyük denize açıldığında diğer balıklarla birlikte bir pelikanın torbasında bulur kendini. Ağlayıp sızlayan ve onları bırakması için pelikana yalvaran balıklara, “Korkaklar! Bu kuşu ne sandınız ki böyle yalvarıyorsunuz. Rezil ettiniz tüm balıkları” diye çıkışır.
Bir gün bir balıkçıl kuşu tarafından yutulduğunda ne yapacağını soran balıklara, “Bu soysuzu öldürmeden dışarı çıkmayacağım” diyerek cesaretle meydan okur. En sonunda balıkçıl da, küçük kara balık da denizin derin sularına gömülürler.
Küçük kara balık, küçük bir hikâye içinde insanoğlunun en temel, en yakıcı sorularını sorar okuyucusuna. Okuyucusunu bedel ödenerek yaşanmış bir hayatın ezici asaleti ile yüzleştirir. Onu her okuduğumda kafamın içini çözülmesi zor varoluşsal sorularla doldurur bu küçük hikaye.
Huzurlu cehalet mi, sancılı özgürlük mü sorusu metnin altında yatan büyük sorulardan biridir. “Başka bir hayat mümkün değil mi gerçekten” diye sorgulatır kitap. Küçük kara balık, ona sunulan dünya ile yetinmez, yaşadığı dünyanın ve kendi dünyasının sınırlarını aşmak, başka dünyalar ile temas kurmak ister. Bir kaya dibinde yaşamanın sonradan büyük pişmanlıklar doğuracağını bilir. Bu nedenle harekete geçer.
Küçük kara balık yaşamın anlamını, alışılmış dar bir çevrede güven içinde yaşamakta değil, bilinmeyene yapılan yolculukta ve risk almakta bulur. Risk alır. Konforunu terk eder. Yalnızlaşır. Korku ile sınanır. Otorite ile çatışır. Ama pes etmez. Yoluna devam eder.
Küçük kara balık kelimenin tam anlamıyla devrimci bir karakterdir. Onun hikayesini benim için bu yaşta bile ürpertici kılan onun işte bu sarsılmaz iradesidir.
Bu yüzden okuyanlar bir kez daha okumalarını, hiç okumayanlara ise bir an önce çocuklarıyla birlikte okumalarını tavsiye ediyorum.