• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ahmet Can
Ahmet Can
TÜM YAZILARI

Farkında olmadan büyük bir kavgayı başlatmıştım

06 Ağustos 2017
A


Ahmet Can İletişim: [email protected]

Cevap verme zorunluluğu acaba Ortadoğu toplumlarına has bir özellik mi? Batıda bir adres sorduğunuzda cevap verecek adamı zor bulurken, ülkemizde ise bir soru sorduğunuzda birkaç kişi birden cevap verebilir. Adres soranların yaşadıkları acı tecrübeler, onlarda çıtası yüksek bir tedirginlik hissi uyandırır ve adres sorma eylemi ruhsal bir merasime dönüşür. Yıllardır adres soracağım zaman, hep sorduğum kişinin yanında bir başkası olmasın isterim. Aniden müdahale edilmesi, yani ikinci kişinin, çoğu zaman soru sanki kendisine sorulmuş gibi cevabı üstlenmesi beni ürkütür. Bu tip insanların, çocukluklarında yapmadıkları suçları bile üstlenen o yaramaz çocuklar olduğunu gözlemlemişsinizdir. 

Müdahil olmak ve hatta her olayın faili olmak adına, “başkasına suç bırakma”nın bile kendi kariyerlerini sarsacağını sanırlar. Tıpkı yapmadıkları eylemleri bile sırf reklamları olsun diye üstlenen birtakım dandik örgütler gibi. Propaganda yaparken “her yol mubahtır” mantığında oldukları için hadi onları anlarım da, bireysel üstlenmeciler gerçekten çok gıcıktır.

Bu yüzden adres soracağım zaman, hep tek kişi olmasını kollarım.Daha önce yaşadığım bir olayı anlatayım. 

Yıllar önceydi (böyle başlamak her zaman inandırıcılığı artırmıştır) Cuma pazarına çok yakın bir semtte, Cerrahpaşa’da oturuyorduk ve pazardan geçerken meyve satan genç bir pazarcıya, “Pazar kurulu olduğu için anlayamadım X kırtasiye nerede?” diye sordum. “Tam şu karşı aradan gir yüz metre git” dedi, pazarcı. Canına yandığımın adreslerinde nedense hiç küsurat olmazdı ya 50 ya da 100 metre gitmeniz gerekiyordu. Oysa küsuratlı konuşmak insanın muhatabına güven telkin eder.

Pazarcının hemen yanında, mısır satan diğer yaşlı adam “hayır oradan değil bu yolu düz devam et” dedi bana. Şaşkınca ikisine birden bakıyordum. Çünkü ikisi de emin konuşuyordu. Bu tip tuhaflıkların sonunda, genelde gerçeği, ikisinin de bilmediği çıkar ya, haklıydım. 

Yaşlı olan bana ilk adresi tarif eden gence “sen geçen hafta da aynı pisliği bir başkasına yaptın” dedi. Genç olan “Sen kime yalancı diyon lan …..” diyerek adama küfretti. Ben artık kimin haklı veya haksız olduğuna bakmıyordum. Çünkü bu tip durumlarda sonuca bir katkı sağlamıyordu. Genç, olduğu yerden fırlayarak adama bir yumruk attı. Diğer bütün esnaflar da olaya girdi. Şaşkındım. Sonra bu iki insanın daha evvelinde birbirleriyle bir anlaşmazlıkları olduğunu ve benim sorumun da işin tuzu biberi olduğunu ve kavgaya sebebiyet verdiğini anladım. 

İkinci kişinin dışardan müdahale etmesi her zaman haneme tecavüz ediliyor hissi uyandırır. Netice-i kelam; işlerin karmaşıklaşmasını sevmeyenlerin başına ilginç hadiseler daha çok gelir. Biraz sufi meşrepseniz önlemin sadece Ö ve N ve L ve E ve M harflerinden oluşan bir sembol olduğunu bilirsiniz. Bu kurduğumuz cümle de dahil hiçbir sembol de gerçeği tarif etmez, edemez vesselam şut tamam. 

***

Atların çekirdeği ve bir çocuğun masumiyeti...

“Az önce gördüğümüz atların da çekirdeği var mı” dedi bakkaldaki beş yaşlarındaki ufak kız, babasına. Kızına sakız, kendine de çekirdek alan baba, “Kızım; atlar çekirdek yemez ki. Bunu da nereden çıkardın” deyince kız, “Yeseler ne iyi olurdu dimi baba o zaman daha çok severdik onları” dedi. (Konuyla hiçbir ilgisi yok ama İlhami Çiçek’in “İyi bir oyuncu en çok atları sever” mısrası geldi birden aklıma)

Babası anladı mı bilmiyorum ama, kız, babasının severek yediğini yiyen bir hayvanı bile çok seveceğini ima etmişti. Bu dahiyane imge gücü masumiyetin diliydi galiba.

***

Mekanlardan geçerken çocukluğumuza gideriz

Neden bazı mekanlardan geçerken zaman algısı yok olur ve bir anda çocukluğumuza gideriz. Daha önce hiç gitmediğiniz bir ülkenin hiç bilmediğiniz bir sokağında sizi çocukluğunuzun tam da içine götüren ayrıntı nedir? Rüyalarda gördüğümüz ve sonra unuttuğumuz çocukluğumuzun izleri mi vardır orada? Yoksa o rüyalar gerçekten tamamen bağımsız bir şekilde mi bilinçaltına inmiştir? Belki de gerçekle hayalin birbirine girdiği anların en güzel yanı zamanın genleşmesidir.

***

Dostum Kuçi’den hayat dersleri…

*Her şey çok mantıklı geldiği an ölüm sizi korkutmaz, ölüm korkusu mantıksızlığın kaba bir sonucudur. 

*Kimsenin adamı olmazsan herkesin niyetini çok daha iyi anlarsın.

*Yeryüzünde öyle zulümler öyle kötülükler oluyor ki, göz önündeki savaşlar kirliliklerin sadece berrak yüzü.

*Cezbeden şey ötesine geçmeyen görünendir sadece, ötesi cezbetmeyi tiksintiye çevirir.

***

İşi doğrudan yapamıyorsanız eğer…

Hiçbir işi doğrudan yapamıyorsanız ve mutlaka yan bahaneler üretiyorsanız bu sizin maymun iştahlı olduğunuz anlamına geliyormuş. Dolaylı yolları seçen insanlar bazen doğrudan iş yaptıklarında kendilerini suçlu gibi hissediyorlarmış. Kestirme yol varken yolu uzatma isteğinin sebebi de dolaylı davranışın bir parçasıymış.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23