Gazetemiz okurlarından Güngör Ulusoy, "Zaman tünelinde geçmişten geleceğe yolculuk" başlıklı yazısını bizimle paylaştı.
Güngör Ulusoy/İzmir
Yüzyıl önce Hakk’ın rahmetine kavuşmuş yakınlarımızdan biri, faraza aramıza tekrar geri dönmüş olsaydı; kendi dönemine ait yaşam alanlarından ve kullandığı eşyalardan, konuştuğu dilden ve anlamlarından, yaşam tarzından eser kalmadığını görseydi tekrar geri dönüş yaptığı yerin dünya olduğuna inanır mıydı? Yüzyıl içinde meydana gelen bunca değişiklikleri havsalası algılayabilir miydi? Bünyesi kaldırabilir miydi? Tabii ki hayır. Bu manzara karşısında dünyaya yeni teşrif etmiş bir bebek gibi meraklı ve biraz da ürkek bakışlarla neler olduğunu anlamaya çalışırdı.
Çünkü köyünün tozlu yollarının; otobana, samanla karışık çamurdan yapılmış ve kireçle boyanmış oturduğu köy evinin; ışıklı gökdelenlere, yaktığı tezeğin; doğalgaza, bindiği ağır ağır giden modeli kağnı olan öküz arabasının; saatte 250-300 km hızla gidebilen konforlu lüks model arabalara, aydınlatmak için kullandığı gaz lambasının; elektrik akımıyla çalışan envai çeşit avizelere, haberleşmede kullandığı güvercinin; tek tuşla ışık hızını yakalayan 5G’ye, deve ve at sırtında aylarca süren yolculukların; en uzak mesafelere bile uçakla bir gün içinde gidilebildiğine, yakıtı kömür olan kürekçinin kas gücüne bağlı olarak çalışan ve saatte maksimum 40 km hız yapan kara trenin; saatte 400-500 km hız yapan hızlı trenlere, basamakları çıkarken zorlandığı merdivenlerin; yürüyen merdivenlere veya asansörlere, köyündeki dere kenarında çamaşırları yıkamak için kol gücüyle kalkıp-inen ve çamaşırını döven tokmağın; tek zahmeti bir düğmeye basarak çalışan çamaşır makinalarına, kapısının arkasında temizlik için kullandığı çalı süpürgesinin; elektrikli süpürgeye, alıp-verdiği Allah selâmının; “hello” ya, kullandığı Osmanlıca Türkçesinin; Latin harflerine, haydi Allahaısmarladık temennisinin; “bay bay”a, vatan savunmasında kullandığı kılıç-kalkan ve okun; füzeye, müfessirlerden işittiği ancak anlamlandıramadığı ses ve görüntü naklinin; telefon-radyo ve televizyonda vücut bulmasına, avret yerlerinin örtülmesi amacıyla giyilen elbiselerin; gayri ahlaki özel tasarım elbise modellerine,........ velhasıl bütün bunların dönüştüğü hakikatini ona kim nasıl anlatıp ikna edebilirdi ki, buranın dünya olduğunu. Böyle bir şey mümkün olabilir miydi?
Ancak yüzyıl önce kendi şartlarında dünyayı tecrübe etmiş, bugün ise bir çocuk gibi devamlı bu nedir sorusunu sorup cevabını öğrenen bu insandan iki dönem arasında bir kıyaslama yapılması istenseydi vereceği cevap muhtemelen ben köyüme geri dönmek istiyorum olurdu. Çünkü kendi döneminde yaşadığı hiçbir mahrumiyetin bugünün sağladığı imkanlardan daha kötü olduğunu düşünmezdi. Kendisini bu kanaatte düşünmeye sevk eden şeyin; kendi döneminde mucize olarak görülebilecek bir yaşam modelini inşa etmiş günümüz insanının bu yaşam içerisinde insanlık vasıflarını kaybettiği gerçeği olurdu.
ÖNE ÇIKAN VİDEO