• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

'Emaneti yüklenen İslam ümmeti Kur'an'a teslim olmalıdır'

Yeniakit Publisher
2020-10-31 13:14:00 -
'Emaneti yüklenen İslam ümmeti Kur'an'a teslim olmalıdır'

Gazetemiz okurlarından Alaettin Köksal, "Emaneti yüklenen İslam ümmeti Kur'an'a teslim olmalıdır" başlıklı yazısını bizimle paylaştı.

İslam dinine, Kur’an’a ve Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (s.a.v) edepsizce hakaretlerde bulunan, alçaklıkta sınır tanımayan Hıristiyanlara ve ırkçı Siyonistlere, anlayacakları dilden hadlerini bildiremiyorsak, bilelim ki suç bizdedir. Birinci suçumuz, Kur’an ve sünnete göre hareket etmeyişimiz. İkinci suçumuz, ırk, dil, renk, mezhep, cemaat, tarikat, parti gibi şeylerle tefrika fitnesine alet olmamız. Üçüncü suçumuz, maddi ve manevi cephedeki tembelliğimizden dolayı, şer güçlerin maddi güçlerinden korkmamızdır.

İslam dinine terör dini diyen, Kur’an-ı Kerim yakan, Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (s.a.v.) küstahça hakaret eden edepsizlere hadlerini bildirmek sanıldığı kadar zor bir iş değildir. Bu görevi başarılı bir şekilde yerine getirmek için, ilk şart İslam ümmeti olarak Kur’an ve sünnete teslim olmalıyız. İkinci şart, maddi ve manevi güçlerimizi birleştirmek suretiyle zalimlere karşı birlikte hareket etmeliyiz.

İslam dinine, Kur’an’a ve son peygamber Hz. Muhammed’e inanmayan şer güçler, istedikleri gibi alçakça hakaretler yaparlarken müslümanların imanlarını ve inançlarını küstahça istismar ettiklerini unutmamalıyız. Müslümanların tüm peygamberlere ve ilahi kitaplara inandıklarını iyi bilen zalimler, kendi dinlerine hakaret edilmeyeceği düşüncesiyle edepsizce hakaretlerine devam etmektedirler.

İslam ümmeti bu çirkin istismarı kırmak ve edepsizlere hadlerini bildirmek için, ilahi kitap olan Tevrat’ı ve İncil’i bozarak, uydurma bir din haline getirerek, hâşâ Hz. Üzeyir’in ve Hz. İsa’nın Yüce Allah’ın oğlu olduğunu söyleyenler, Yüce Allah’a karşı isyan eden en büyük terörist olduklarını yüksek sesle ifade etmeliyiz.
Bu özet girişten sonra insanoğlunun yüklediği emanetin değerini kısaca arz etmeye çalışalım. Yüce Allah (C.C) şöyle buyuruyor. “Eğer biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirseydik, elbette sen onu, Allah korkusundan başını eğmiş, çatlamış görürdün. Bu misalleri insanlara tefekkür etsinler diye veriyoruz.” (Haşr21) “Biz o emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de, onlar bu emaneti yüklenmeye yanaşmadılar. İnsan ise bu emaneti yüklenmekten çekinmeyerek kendine zulmetti. Çünkü o çok zalim, çok cahildir.” (Ahzab, 72) Meselenin özünü, esasını anlamadan aceleci bir karakterle, emaneti yüklenen insanoğluna, Yüce Allah (C.C) adaleti ve merhameti gereği yardım edeceğini muhtelif ayetlerle bizlere haber vermektedir. Hz. Âdem’den (a.s) günümüze kadar insanları uyarmak ve yardım etmek için peygamberler ve ilahi kitaplar göndermiştir. Ahir zamanın insanları olarak, Rabbimize karşı nankörlük yapmamak için, âlemlere rahmet olarak gönderilen son peygamber olan Hz. Muhammed’e (S.A.V.) ve son ilahi kitap olan Kur’an’a uyarsak, cehaletimizden dolayı yüklendiği emanetin hakkını vererek Yüce Allah’ın (C.C) izniyle mutlu sona ermiş olacağız.

İnsanoğlu görünüş itibarıyla meçhul olmayan, özünde taşıdığı değerler itibarıyla meçhul bir varlıktır. İnsanı keremli kılan, hissedilen fakat görülmeyen, tutulmayan, ölçülemeyen ve tartılamayan kalp, ruh, akıl ve nefsiyle meçhul bir varlıktır. İnsanoğluna verilen ömür sermayesini kullanabilmesi için, hissedilen lakin görülmeyen bu varlıkların, maddi olarak birbirleriyle irtibatlı olmaları hususunda, insan iradesinin hiçbir müdahalesi yoktur. Meseleye manevi cepheden baktığımızda, insan iradesi, bu organların manevi yönüne müdahale ederek, ya hak yola veya batıl yola sevk ederek, şerefli kılınan insanı itaatkâr veya isyankâr kul olmasına vesile olurlar.

İnsanı insan yapan, fakat görülmeyen bu varlıklar için Kur’an bizlere şöyle bilgiler veriyor: “Ey Muhammed sana ruhtan sorarlar; De ki, ruh Rabbimin emrindendir. Bu hususta size çok az bir bilgi verilmiştir.” İsra 85) Kalp, akıl ve nefis iman edip, vahyin emrine göre hareket ettiklerinde insanoğlu bedenen ve ruhen mutlu ve mutmain olur. “O gün, ne mal ne de oğullar fayda verir. Ancak Allah’a temiz bir kalp ile gelen başka” (Şuara 88, 89). “Gerçek müminler, Allah “Gerçek şudur ki, gözler kör olmaz, fakat asıl göğüslerin içindeki kalpler kör olur.” (Hac 46) “Onlar o kimselerdir ki Allah kalplerine iman yazmış ve onlara kendinden bir ruh ile desteklemiş” (mücadele 22)

İnsanın bedeninde var olan kalp, ruh, akıl ve nefsin birbirleriyle irtibatlı oldukları halde, vahye teslim olmadıklarında aynı işlevi yapmazlar. Yüce Allah’a kâmil bir kul olmak için, insanı insan yapan bu ruhani değerleri, hür irademizle Kur’an ve sünnetin emrine teslim edebilirsek büyük kurtuluşa ermiş oluruz. Bedende var olan kalp ve beyin organları öldüğünde, ruh ölmeden bedenden ayrılıyor. Ölmeyen ruh, kalpsiz ve akılsız olamayacağına göre, akıl ve kalp ruhun manevi birer organıdır. En doğrusunu Yüce Allah bilir.

Akıl; tek başına doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini, kâr ile zararı, zulümle adaleti ayıramadığı gibi doğru bir şekilde tefekkür edemez. Akıl vahyin emrine girdiği zaman hak ile batılı ayırma kabiliyetine sahip olarak, selim kalbin emrine girerek insanı batıl şeylerden uzaklaştırır. Akıl kullanılması için insana verilen çok önemli bir nimettir. Aklını kullanmayanlar şöyle diyecekler; “Biz kulak verip dinleseydik veya aklımızı kullansaydık. Bu azgın ateşin içinde bulunmazdık derler. (Mülk 10) And olsun ki, size öyle bir kitap indirdik ki, bütün şanınız ondadır! Hâlâ akıllanmayacak mısınız?” (Enbiya 10)

Nefis; kötülüğü emreden benlik duygusuna sahip manevi bir organdır. “Ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis gerçekten kötülüğü emreder. Ancak Rabbimin rahmetiyle bağışlanan nefis hariç. Şüphesiz ki, Rabbim çok bağışlayıcıdır, çok acıyıcıdır.” (Yusuf 53) Âdeme secde ettin emrine ben Âdemden daha hayırlıyım diyen iblis, benlik duygusunun tesiriyle nefsine mağlup olarak lanetlenmiştir. Hz. Âdem ve Havva işledikleri suçu itiraf ederek ve tövbe ederek Allah’tan af dileyerek nefislerini mağlup etmişlerdir. Sonuç olarak, imanın tahtı ruhani olan kalptedir. İmanın veziri ruhani akıldır. Nefis ise, iman ve akıl tarafından her an kontrol edilmesi gereken önemli bir bekçidir. Kalp, akıl, nefis Kur’an ve sünnetin emrinde olursa ruh mutlu olur.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Allah için.

BAE ve Suudilerin bu kadar büyük düşmanlığını kazanmak için ne yaptınız? 

Ahmet Er

Zalimlere kul olmayınız, Yüce Allah'a (CC) ihlaslı kul olunuz dedik. batıyı değil bizleri ağabey kabul ediniz ki hep birlikte selamete çıkalım dedik. vakit geçmeden gün gelir davetimiz anlaşılır ümitiyle
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23