Van Gölü Havzası'nın biyolojik çeşitlilik, özellikle de böcek çeşitliliği bakımından son derece zengin olduğunu dile getiren Koçak, "Türkiye'nin böcek faunası genel olarak çok zengin, ancak bölgesel dağılımlar tam olarak bilinmiyor. Amacımız faunayı ortaya koyarak neyi nerede, nasıl korumamız gerektiğini belirlemek. Bu çalışmalar sırasında nadir türler, endemik türler ve yeni türlerle de karşılaşıyoruz. Geleneksel olarak böceklere karşı bir mesafe var ancak böcekler; sağlık, ekonomi, ekoloji ve çevresel gelişim açısından son derece önemli canlı gruplarından biridir. Ayrıca çevre şartlarındaki değişimlere çok hassas oldukları için indikatör türler olarak kabul edilirler. Omurgalı hayvanlar ya da insanlar çevresel etkilerden böcekler kadar hızlı etkilenmez. Bu nedenle böcek popülasyonlarındaki değişimler, çevredeki bozulmayı gösteren önemli veriler sunar. Örneğin 2000'li yılların başında Bahçesaray yolu üzerinde yol kenarlarında binlerce kelebek bir arada görülürdü; yüzlerce türü aynı anda gözlemlemek mümkündü. Şimdi yok. Bu, kelebeklerin tamamen yok olmasından değil; popülasyonların düşmesinden, iklim şartlarının değişmesinden ve yaşam alanlarının daralmasından kaynaklanıyor" diye konuştu. Van Gölü Havzası'nda kelebeklerin yüzde 90'ının dağ stebindeki bitkilerle beslendiğine dikkat çeken Koçak, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu alanlar yok olunca kelebeklerin yaşam döngüsünü sürdürebileceği ortam kalmıyor. Geven gibi bitkiler toprağı ve yer altı suyunu tutar; aynı zamanda diğer bitkilerin gelişmesine de imkan sağlar. Kelebekler de bu alanlarda gelişir. Ancak bu bitkileri kaldırıp alanları tarlaya dönüştürdüğünüzde belki 5-30 yıl ürün alınabilir, fakat yağışların azalmasıyla birlikte o bölgeler zamanla verimsiz hale gelir. Böylece hem bitkileri hem canlıları kaybederiz. Diğer taraftan habitatlar aşırı otlatma baskısına maruz kaldığında, taş ocaklarıyla dağ stepleri tahrip edildiğinde bu canlıların yaşam alanları geri dönülmez biçimde zarar görecektir."