• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Zekeriya Say
Zekeriya Say
TÜM YAZILARI

Tişört!..

29 Temmuz 2017
A


Zekeriya Say İletişim: [email protected]

İnsanlar asırlar boyu bazı gizemli mesajları muhataplarına iletmek için canlı-cansız varlıkları ve anlamlı-anlamsız bazı sembolleri kullanmışlar.

İnsanlık tarihi boyunca bu tarz ezoterik haberleşme metodlarını zannımca en çok kullananlar, hiç kuşkusuz FETÖ’cüler olmalı…

Çünkü 17-25 Aralık “yargı darbesi”yle gerçek yüzleri deşifre olan FETÖ/PDY mensuplarına yönelik düzenlenen operasyonlar ortaya çıkardı ki,

“Mesiyanik” bir örgüt olan FETÖ’cüler kendilerine sorgusuz sualsiz itaat eden Haşhaşilere, mesajları genelde şekillerle, nesnelerle ve rüyalarla veriyorlardı.

Örneğin;

Gülen’in oturduğu koltuktan kalkıp diğerine geçmesi, yerini Peygamber Efendimize bıraktığı şeklinde yoruyorlardı.

*

Gülen’in;

CNN’e verdiği röportaj sırada kameranın kadrajına giren iki çerçeveden birinde, Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi'nin vurularak öldürüldüğü tarihi Diyarbakır 4 Ayaklı Minaresinin görülmesi;

Bir minare ve dört ayak’tan hareketle, 1 ve 4 rakamları nedeniyle, 14 Ağustos’a göndermede bulunduğu iddia edilmişti.

*

Son olarak,

birinci yılını geride bıraktığımız “15 Temmuz alçak darbe kalkışması”nın seneyi devriyesinde, ayakkabılarıyla seccadeye basılı vaziyette kameraların karşısına geçen Fethullah Gülen’in bu küstahlığı;

“Bütün kutsallarımı ayaklar altına alıp, Amerika’nın emrine girmeye hazırım” şeklinde yorumlanmıştı.

***

Bu tür subliminal mesaj tekniklerinin, FETÖ’nün 17-25 Aralık’tan sonra başvurduğu bir uygulama olmadığı, 1990’larda MİT raporlarına da yansıyan bazı uygulamalardan biliniyordu.

Bilenler hatırlayacaktır;

Fethullah Gülen sağlık sorunlarını bahane ederek ABD’ye gittiğinde, ona körü körüne intisap eden mankurtlara, Gülen’in sağlık durumu ile ilgili günlük rapor, Zaman gazetesinin logosundaki kum saatinin iki yanında bulunan çizgi ile veriliyordu.

Eğer o günkü baskıda çizgi uzarsa Gülen’in sağlık durumu kötüye, yok eğer kısalırsa iyiye gittiği haber veriliyordu. Bu sayede gazeteyi ellerine alan FETÖ’cüler,  hoca(!)larının sağlığını gazetenin logosuna bakarak düzenli olarak takip ediyorlardı.

**

Terör örgütü FETÖ’nün yukarıda bahsettiğimiz;

Lisan-ı hal veya şekillerle yaptığı mesajlaşmalarına yığınla örnek vermek mümkün.

Bu tür ezoterik mesaj gönderme girişimlerinin sonuncusu, malum;

15 Temmuz 2016’daki darbe gecesinde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Marmaris'te kaldığı otele saldırı düzenleyen darbecilerin de aralarında bulunduğu 47 sanığın yargılandığı Muğla 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşma öncesi FETÖ'cü hain Gökhan Güçlü'nün, üzerinde giydiği ve “kahraman” anlamına gelen 'Hero' yazılı tişörttü.

Kimileri HERO’nun açılımını “Hoca Efendi Razı Olsun” şeklinde yaptı.

Kimileri ise 'Hero' kelimesi;

FETÖ'nün İngilizce yayın yapan The Fountain Magazine adlı dergisinin Ağustos 2016'da, yani 15 Temmuz darbe girişiminin hemen sonrasında yayımlanan sayısının kapağından anonslanan Gülen’in "Despair and Heroes" yani "Umutsuzluk ve Kahramanlar" başlıklı yazısına atıfta bulunduğunu iddia ettiler.

*

Kanalizasyonda bulunup gözaltına alınan hain darbeci Gökhan Güçlü’nün  “HERO” yazılı tişörtle tam olarak ne mesaj vermek istediği hala muamma olsa da, yaptığı bu HEROSPUŞTLUK uzun süre daha tartışılacağı benziyor.

*

Tabi konu tişört olunca ve 17-25 Aralık’tan sonra FETÖ’cülere yönelik gözaltılar başladığında benzer tişört (sı-fır .. ze-ro) vakalarının da yaşandığını düşündüğümde,

Gökhan Güçlü’nün yaptığı eylemin bu kadar basit olmadığına karar verdim.

*

Tüm bunları düşünürken gözüme ilişen bir makale nedeniyle tişörtün tarihçesine bir göz atayım istedim.

Gelin yaptığım araştırmalarda neler buldum hep birlikte bakalım!..

Tişört;

ABD askerleri kazaklarının altına “içlik” olarak giysin diye 1900’lü yıllarda tasarlandığında, dışarıdan görüleceği varsayılmamış. Bu yüzden sade ve gösterişsiz olarak tasarlanmış.

Hollywood “Star”ları tarafından filmlerde kıyafet olarak kullanılana kadar da Amerikan ordusunda “iç çamaşırı” olarak vazifesine devam etmiş. Beyaz perdede görülmeleriyle birlikte bir anda popüler olan tişörtler,

1948 yılına kadar sürdürdükleri sadeliği geride bırakıp renklenmeye ve üzerine yapılan baskılarla da “seçim kampanyaları”nın vazgeçilmezleri olmuşlar.

1950’den sonra tüm dünyaya yayılan, kimilerin hediyelik eşya, kimilerin de propaganda aracı olarak kullandığı “tişört”ler böylece her yaştan ve cinsiyetten insanların severek giydiği bir kıyafet haline gelmiş.

*

Tişörtlerin yasaklarla tanışması ise yakın tarihimizde olmuş.

1997’de yapılan seçimlerin ardından İran cumhurbaşkanı seçilen Muhammed Hatemi'nin basın toplantısı için bir gece önce kamerasını bırakmak maksadıyla Cumhurbaşkanlığı sarayına giden Anadolu Ajansı muhabiri Sami Oğuz;

“kısa kollu tişört” giydiği gerekçesiyle saraya alınmamış. İran’da tesettüre riayet etmek erkeklerin de üzerine vazife olduğundan, Oğuz’un giydiği kısa kollu tişört ilk yasak hadisesinin yaşanmasına neden olmuş.

*

Tişörtün “suç aleti” sayılması da o tarihlere denk geliyor.

11 Eylül 2001’de Amerika’da “İkiz kule”lere düzenlenen saldırıların ardından bir anda moda haline gelen Usame Bin Ladin baskılı tişörtlerden giyen bazı Amerikalılar bu tişörtleri giydiklerinden dolayı gözaltına alınıp tutuklanmış. Böylece,  tişört ilk kez “suç aleti” sayılmış.

*

Türkiye’de tişörtlerin tartışılması ise,

1990’larda gençlerin üzerinde “şeytani motifler” olan tişörtleri giymeleriyle başlamış. Bu tür tişörtler giyen bir takım gençlerin kedileri ve arkadaşlarını kurban ederek “satanist” ayinler düzenlemesi aileleri tedirgin etmişti.

Uzmanlar da aileleri, tişörtler üzerindeki sembolleri kontrol etmeleri, aksi takdirde çocuklarının satanist olabileceği hususunda uyarmıştı.

*

Konu tişört olunca;

acayip şekiller ihtiva eden tişörtler giymesiyle bilinen Acun Ilıcalı’yı ve ilk sanal tişört satış mağazası “sekiz.com’u da anmadan geçmek olmaz.

Tabi bir de, ağzında sigarasıyla pişpirik oynarken, üzerine giydiği tişörtte  “I love my husband” yani “kocamı seviyorum” yazdığından habersiz olan o delikanlıyı…

*

Ve,

Enis Berberoğlu’nun “casusluk”tan tutuklanmasını bahane ederek Ankara’dan İstanbul’a yürüyen Kılıçdaroğlu’nun mahut eyleminde katılanların giydikleri “adalet” yazılı tişörtleri…

*

Fakat bir isim var ki, giydiği tişört ile Türkiye’de ilk “sumbliminal mesaj veren kişi” olmayı ziyadesiyle hak ediyor.

Kim olduğunu merak ediyorsunuz değil mi?

O isim, 2008 yılında;

“Bayram” nedeniyle gittiği memleketi Antalya’da dizaltı şort ve üzerinde NBA takımı Dallas Maverick’in isminin yazılı olduğu tişörtü giyerek, ayağına soket çorap ve spor ayakkabılarla “sabah yürüyüşü”ne çıkan dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’dan başkası değil.

Eminim bazılarınız;

“Dallas Maverick” yazısında “Ne mesaj olabilir ki?” diyecektir fakat

sembollerden biraz çakanlar;

 Deniz Bey’in tişörtünde adı yazan Dallas Mavericks’in, Amerikan Basketbol Ligi “NBA”in en zengin kulüplerinden biri olup…

Baykal, CHP’nin başında durduğu süre boyunca hiç şampiyonluk kazanamayan takım olduğunu hatırlayacaktır.

( Eminim bu size Türkiye’de bankası olup da iktidar yüzü görmeyen CHP’yi hatırlatmıştır)

Baykal ne zaman koltuğu Kemal Kılıçdaroğlu’na bıraktı, ertesi yıl yani 2011’de Dallas Mavericks hayatının ilk şampiyonluğunu kazandı.

*

O dönem Hürriyet’te yazan Yalçın Doğan;

bu tişört üzerinden Baykal’ı fena hırpalamış, tişörtteki  “Dallas” isminin bir dönem dünya ile aynı anda Türkiye’yi de kasıp kavuran entrika dolu “Dallas” adlı dizideki “özel hayatı” problemli olan kötü karakter “J.R.”ı çağrıştırdığını söylemişti.

Yalçın Doğan’ın yazısından kısa bir süre sonra, Deniz Baykal’ın, CHP’li Nesrin Baytok’la olan uygunsuz görüntülerin yayılması, akıllara “tişörtün laneti mi?” sorusunu getirmişti.

Ayrıca, o görüntülerden sonra Baykal’ın koltuğunu, bu günlerde FETÖ ile iltisaklandırılan Kemal Kılıçdaroğlu’na bırakması, insanın beynini “tişört, tişört” diye kemiren diğer bir olay.

***

Gördüğünüz gibi,

Eskiden pamuklu olması hasebiyle “ter çeksin, sıcak tutsun” diye icat edilen tişört, renklendikçe siyaset de renklenmiş.

O canım beyaz renk yerine koyu renklere boyandıkça da, her şey iç içe girmiş!..

*

Biliyorum!..

Şu sıralar “kıyafetime dokunma” kampanyası ile “mini eteği” muhafazakar insanların gözüne sokmakla meşgul olan Ayşe Arman bana kızacak ama,

ben bu tişört giyenlerden fena halde kıllanmaya başladım.

*

Hele bir de,

15 Temmuz hain darbe girişiminin yıldönümünde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın;

"Affedersiniz egzoz borularına tişört tıkamakla tank durur mu?” sorusuna..

Alman Leopar tanklarının üretici firmasının: “Egzozuna tişört tıkamakla tank bozulmaz” cevabı da gelince,

bir daha tişört giyer miyim, bilmiyorum!..

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23