• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Yurtta şey, vatanda şey!

11 Ağustos 2017
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Başöğretmen Hikmet Bey, her fırsatta Atatürk’ü ve İnönü’yü anlatmaya bayılırdı. Ama öyle abartırdı ki ortaya bir “Süpermen” çıkardı.

Okula gelen “Atatürk Filmi”nde seyrettiğim gün, büyük bir hayal kırıklığına uğramam bu yüzdendi. Normal insanlar gibi o da yemek yiyor, sigara içiyordu.

Sonraları Atatürk’ün içki de içtiğini, acı da çektiğini, zaman zaman canının yandığını, yanlış aşklar yaşadığını, bir de yanlış evlilik yaptığını, kısacası onun da bir “insan” olduğunu fark ettim (o zaman anladım ki, tartışmalara kapatılması Atatürk’ün en büyük dramıdır. Hiç ihtiyacı olmadığı halde, onu “korunup kollanan adam” yapanlar bir gün bu yaptıklarından utanacaklar).

O zaman gençliğim çocukluğumla müthiş bir savaşa tutuştu. Çocukluk çağında bana öğretilenlerle gerçeklerin sadece bu konuda değil, hemen her konuda zıtlaşması çocukluğumu sorgulamaya götürdü beni…

O sorgulamanın hemen başında Başöğretmen Hikmet Bey’le buluştum. Tepeme dikilmiş, öfkeyle bağırıyordu: “Hadi söyle bakiim, ne demiş Atatürk?”

Tutuk, içe dönük bir köy çocuğuydum. Koskoca Başöğretmen tepeme dikilip bağırdıkça, bildiklerimi de unutuyordum. Korku kuşça yüreğimde çarpıyordu. Düşünmek istiyordum, ama ne düşüneceğimi bilemiyordum. Ben tutuldukça o bağırıyordu: “Söyle dedim, söyle!”

Başöğretmen tepemde bağırdıkça ben büsbütün ufalıyordum. Böyle kalmaktansa, eriyip buharlaşmak istiyordum: Buharlaşmak ve uçmak! Fakat ne uçabiliyordum, ne de kaçabiliyordum: Öylece kendi içime büzülüp devamlı önüme bakıyordum. O ise hâlâ üsteliyordu: “Söylesene, ne demiş Atatürk?”

Başöğretmen sertleştikçe kuşça yüreğimin çırpınması artıyor, yüreğim terlemeye başlıyordu. Hafızamı toparlayamıyordum. Dudaklarım ağlamaklı ürpertilerle kıvrılırken, bir şeyler mırıldanmaya çalışıyordum: “Yurtta şey, vatanda şey, öğretmenim...”

Cevabım karşısında kahkahalarla gülüyordu. Gülünce güzelleşiyordu. “Keşke hep gülse” diye dua ediyordum içimden. Birden sertleşti. Sınıfa döndü. Parmağını üzerime dikerek sınıfa sordu: “Atatürk, arkadaşınızın dediği gibi yurtta şey, vatanda şey mi demiş çocuklar, yoksa yurtta sulh, cihanda sulh mu?”

Sınıf arkadaşlarım bir ağızdan cevap verdiler: “Yurtta sulh, cihanda sulh, öğretmenim.” 

Sonra halime kahkahalarla gülmeye başladılar. O an tepeleme isyan doldum. İnsanların acımasızlığını o gün keşfettim. O gün aynı zamanda sabrı ve dostluğu da fark ettim. Çünkü hemen her derste yarıştığım, kendime tek rakip saydığım bir kızın gözlerindeki yaş damlalarını çözmüştüm. Sadece o gülmüyor, gülmek şöyle dursun, ağlıyordu. Ben işte o birkaç yaş damlasında dirildim. Birkaç yaş damlasında gerçeğim yazıldı.Ayaklarımın ucunda yükseldim. Hâlâ kahkahalar atan sınıfı ağır ağır süzdüm. Ve kimsenin beklemediği bir soru sordum herkese: “Benimle bilgi yarışmasına var mısınız?”

İlk büyük meydan okuyuşumdu. Kıkırıklar azala azala kesildi. Sınıf arkadaşlarım önce bir birlerine, sonra önlerine baktılar. Sınıf sümsükût oldu. Ben o sessizlikte benim için ağladığını düşündüğüm kıza baktım. İçin için gülüyordu. Ben de güldüm. 

O an orada anladım ki, kendine güvenip kendine saygı duyanı kimse aşağılayamaz!

Şimdi anlıyorum ki, sloganların ötesine geçemeyen sistemle insan yetiştirilemez. 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23