• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Türkçemiz

29 Mayıs 2017
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Milli Eğitim Bakanlığı ile Kültür Bakanlığı’nın birinci derecede görevi olan Türk Dili konusu yıllardır ihmal edilir, ama benim de yıllardır ana gündemlerimden birini oluşturur. Çünkü dilini kaybeden bir milletin akıbet kaybolacağına inanırım! 

Ve bilirim ki, emperyalizm, önce tarihe, ardından dile, sonra aileye, nihayet dine musallat olur!

Tam umudumu kesmek üzereyken, çok şükür Cumhurbaşkanımız, dil konusuna da el attı ve dedi ki:

“Geçtiğimiz bir asır, maalesef dilimiz konusunda en çok sıkıntı çektiğimiz en çok kopuş yaşadığımız dönem olmuştur.

Kendi ana dilini en doğru şekilde konuşmayan toplumun başkalarına da faydası olmaz. Dil konusunda maalesef bir özentidir gidiyor. Kendi dilimizin güzellikleri varken, bu konudaki bu yarış hoş değil.”

“Hep belediyelere söylüyoruz, kendi dilimizden olmayan tabelaları sökün.”

Eminim söylüyordur. Sayın Cumhurbaşkanımız, milli meselelerde son derece hassastır. Milli değerlere sahip çıkacak “kültür adamları” yetiştiremeyen Türkiye’de başka çare de yok.

Ama galiba bazı serzenişleri yeterince karşılık bulmuyor. Teknik yatırımlarıyla göz dolduran AK Parti’li belediyelerin çoğunda bu tür hassasiyetler pek yok. “Böyle gelmiş böyle gider” havası devam ediyor. Oysa böyle gitmez. Gitmemeli de zaten. Zira bıçak kemiğe dayandı. Bir adım sonrası uçurum! “Olanak-olasılık”la gelinebilecek son noktaya geldik. Ya köklü değişimi “mümkün” hale getireceğiz ya da üçyüz kelime ile kavga edip duracağız. Bu kadar az kelime ile kavgadan başka bir şey yapılamaz. Meselâ şiir yazılamaz, edebi eser üretilemez.

Sadece dil mi? Mimarimiz de “sizlere ömür!” Geleneksel “yatay” mimariyi terk edip “dikey”e geçtik geçeli, toprakla birlikte gerçeğimizden de koptuk! Gerçeğimizi aramak yerine taklidi sürdürmeye çalışıyoruz. Hiçbir taklit aslına yetişemeyeceği için de patinaj yapıp duruyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanımız bu konuda da uyarmıştı. Lâkin sorumlular bildiğini okumaya devam ediyor. “Dinci-irticacı” derler korkusuyla, kadim olana alenen sırt dönülüyor.

Ne tarafa baksam yabancı markalar, yabancı isimler: Her yerde “residance”; her taraf “City”, “Hıll”, “Mall” olmuş.  

Artık Türkçe kelimeler bile İngilizce harflerle (“saatçi” yerine “saatchi” gibi) yazılıyor. Çocuklarımıza “yabancı” isimler veriliyor… 

Kendi ülkemde “yabancı” gibiyim! Türk Milleti’nin bir kesiminin kendi dilinden, dininden, tarihinden, köklerinden, geleneklerinden, alfabesinden utanmasını anlayamıyorum. Özentinin bu raddeye gelmesini çözmekte güçlük çekiyorum. 

Evet, yüz yıl kadar önce bir “reddi miras” yaşadık. Bunu bir yüz yıl daha sürdüremeyiz. Zararın neresinden dönülse kârdır. Bir “toparlanma” sürecine girmemiz lâzım. Buna dilden başlanmalı. Kelimelerimize, kavramlarımıza dönmeliyiz. Tekrar “Kamus namustur” (Cemil Meriç) diyerek “milli ve yerli” yola girmeliyiz.

Yüz yıldır “taklitte varlık” arıyoruz. Kıyafetimiz taklit, siyasetimiz taklit, eğitim sistemimiz taklit, kültür politikamız taklit (heykel merkezli), alfabemiz taklit (lâtince), müziğimiz taklit, romanımız-sanatımız taklit…

“Kadim”e “rücû’” etmemiz lâzım!

Duydunuz mu belediyeler: Cumhurbaşkanımız bunu söylüyor. 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23