• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Türk-Kürt kavgasını kimler başlattı?

09 Aralık 2014
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

İstiklal Mücadelesinin başlangıcında böyle bir kavga yoktur. 

Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktıktan kısa bir süre sonra Diyarbakır’daki Kürt Kulübü üyesi Kâmil Bey’le Diyarbakırlı Cemil Paşazade’ye gönderdiği telgrafta, Kürtlerin ve Türklerin kardeş olduğunu söyledikten sonra, “Bizim varlığımızın Kürtlerin, Türklerin ve bütün Müslümanların yardımına ihtiyacı var. Genel olarak hepimiz bağımsızlığımızı korumalıyız ve ülkemizin bölünmesine izin vermemeliyiz. Ben Kürtlere, Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmaması şartı ile onların gelişmesine ve ilerlemesine vesile olacak bütün hukuk ve imtiyazın verilmesinden yanayım” demiştir.

23 Temmuz 1919 tarihinde toplanan Erzurum Kongresi’ne katılan 53 delegeden 22’si Kürt kökenlidir. 

Kürdistan Teali Cemiyeti üyesi Ekrem Cemil anılarında Mustafa Kemal’in, bazı Kürt beyleri arasında, “İslâmiyeti kurtaracak Mehdi” olarak sevildiğini anlatıyor.

Sinan Sungur’un araştırmasına göre, Ekrem Cemil bu konuda şöyle diyor:

“Mustafa Kemal hükme geçtiği zaman Kürdistan’da ve Anadolu vilayetlerinde Müdafaa-i Milliye Cemiyetlerini tesis etmişti. Diyarbekir Müdafaa-i Milliye Cemiyeti’nin reisi, seksen yaşındaki kuru sofu amcam Cemil Paşazade Mustafa Bey’di. Diyarbekir’in yüzde doksanı etrafında toplanmıştı. O da Mustafa Kemal’in hakiki Mehdi olduğuna iman etmişti. Etrafındakilere de bu fikri telkin ediyordu ve ‘Mustafa Kemal’in emrine itaat cenneti kazanmaktır’ diyordu. Sabahtan akşama kadar namazla, delaili hayratı okumakla vakit geçiren bu ihtiyara, bu mutaassıb-ı İslâm’a söz anlatmak mümkün olmadı. O öyle iman etmişti ki, Mustafa Kemal, İslâm’ı, Halife’yi, İslâm hamisi olan Saltanat-ı Osmaniye’yi, İstanbul’u kâfirlerden, ecnebilerden halas edecekti.” (s. 40, 56).

“Mustafa Kemal Paşa, yalnız Cemil Paşazade Mustafa Bey’i değil, pek çok Kürt paşazadelerini, ağazadelerini, molla, müftü, nakib ve şeyhlerini, Cıbran Aşireti Reisi Halit Bey’i, Haydaran Aşireti Reisi Hacı Mustafa Bey’in kardeşi Nuh Bey’i, Farkin (Silvan) beylerinden Sadık Bey’i kazanmıştı. Erzurum hudutlarından başlayarak, Elaziz, Malatya, Dersim, Urfa, Antep, Maraş içlerine kadar dalmıştı.” (s. 40, 41).

Yollar zaferden sonra ayrıldı. Ankara (Kongre Hükümeti de derler), önce saltanatı ve hilafeti kaldırdı. Avrupa’da esen havaya uyarak, kendini “Ulus devlet” kalıplarında tanımlamaya başladı. Bu tanımlama içinde Kürd’e, Laz’a, Çerkez’e, Arnavut’a, Abap’a, kısacası Osmanlıdan miras unsurlara yer yoktu. Din bile ötelenmiş, İstiklal Mücadelesi döneminde dine sarılan kadrolar “Türkçülük” olarak özetlenebilecek “yeni bir din algısı” oluşturmaya başlamıştı.

“Birinci Adam” (Mustafa Kemal Paşa), “Türkiye türklerindir” ve “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözleriyle çerçeveyi çiziyor. “Bugünkü Türk milleti siyasal ve sosyal topluluğu içinde, kendilerine Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve millettaşlarımız vardır, fakat geçmişin istibdat devirlerinin ürünü olan bu yanlış adlandırmalar, düşmana âlet olmuş birkaç gerici ve beyinsizden başka, hiçbir millet ferdi üzerinde, kederlenmekten başka bir etki meydana getirmemiştir.” diyerek öteki unsurları yok sayıyor. 

“İkinci Adam” (İsmet Paşa) ise “Biz açıkça milliyetçiyiz. Milliyetçilik, bizi birleştiren tek nedendir. Türk çoğunluğunun yanında diğer unsurların hiçbir etkisi yoktur. Her ne pahasına olursa olsun, ülkemizde yaşayanları Türkleştirecek, Türklere ve Türkçülüğe karşı çıkanları yok edeceğiz!.. Sadece Türk milleti bu ülkede etnik ya da ırki bir takım haklar isteyebilir. Başka hiçbir kişinin buna hakkı yoktur.” mesajı veriyor…

Devrin CHP Genel Sekreteri Recep Peker, üniversitelerde okutulan “İnkılâp Dersleri” isimli kitabının “Kan” başlıklı bölümünde: “Tek bir şey, Türk kanı, bütün bu gürültüler içinde temiz kalmıştır. Batı Türkleri bu çöküntü içinde kanının arılığını korudu, sakladı.” Diyerek “kan” milliyetçiliği yapıyor, kavga böylece başlıyordu.

NOT: Daha fazlasını isteyenler, “Derin Tarih” dergisinin “Atatürk ve Kürtler” kapağıyla çıkan Kasım 2014 tarihli 32. sayısına bakabilirler.

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23