Resmi yalanlar!
Cumhuriyetin 10. yıldönümü münasebetiyle, “Vedat Nedim Tör” ve “Burhan Asaf” isimli iki üst düzey bürokratın hazırladığı bir kitap var masamda…
Adı: “Osmanlı İmparatorluğundan Türkiye Cumhuriyetine: Nasıldı, nasıl oldu? 1933’te İstanbul’da devlet matbaasında basılmış.
Cumhuriyeti yeni kuşaklara anlatma iddiasıyla yayınlanan bu kitap, tam bir “iftiraname”dir. Osmanlı padişahlarını, Osmanlı devlet kurumlarını, toplumsal yapıyı ve toplumsal yapının dayandığı kutsal kökleri kötüleyerek cumhuriyeti benimsetmek için yayınlanmıştır.
Hiçbir ayırım yapılmadan padişahlara münasip bulunan sıfat, “zulüm ve sefahat mirasyedileri”dir: “Padişahlar, sarayın dört duvarı içinde soysuzlaşmış zulüm ve sefahat mirasyedileridir... Sultanlar içinde millet davası, kendi aile menfaatlerini kurtarmak için pazara çıkarılan bir metadan (maldan) ibaretti. Sultanlar millete inanmazlar, milletin gelişmesini istemezler, millette beliren her türlü uyanıklık hareketlerini bir kan deryasına boğarlar, kuvvetlerini milletin şuurundan ve sevgisinden değil, milletin cehaletinden ve korkusundan alırlardı.”(2. sayfa).
Kitabın altıncı sayfasından bir cümle: “Horoz dövüştüren Sultan!”
Yedinci sayfasından bir cümle daha: “Gazi, fikir dövüştürür.”
Sekizinci sayfada, bazıları daha sonra padişah olan Osmanlı şehzadeleri şöyle niteleniyor: “Sarayların dört duvarı içinde halayıklar ve haremağaları arasında yetişen nazlı efendiler kuş beyinli kalmağa mahkûmdurlar.”
Kitabın “kuş beyinli kalmaya mahkûm” olduklarını söylediği şehzadelerden tahta çıkanlarından biri “Yıldırım Bayezit”dı, ki, milletimizi Avrupa’dan atmak için gelen ve “gök kubbe çökse mızraklarımızla tutarız” diyen mağrur haçlı ordusunu Kosova’da perişan etmişti...
Diğeri Murad Hüdavendigâr’dı ki, Kosova Zaferi’ni kazandıktan sonra, millet-devlet davası uğruna şehit olmuştu...
Kitabın “kuş beyinli kalmaya mahkûm” olduklarını söylediği şehzadelerden bir diğeri “Sultan İkinci Mehmed” unvanıyla padişah olup Bizans emellerini yerle bir etmişti. Bu milletin devletini devrinin süper gücü yapmıştı. Dünya tarihinde ilk kez “kişisel hak ve özgürlükler” sayfasını açıp bundan yalnız Müslümanları değil, Hıristiyan ve Musevileri de yararlandırmıştı.
Bunlara ve torunlarına, yani Yavuz ve Kanuni dahil, hem tarihsel çizgide, hem de günümüzde iftihar vesikalarımız olan dahilere “kuş beyinli” diyebilmek için, insanın gerçek anlamda bir “kuş beyinli” olması yetmez, aynı zamanda derin bir kin kuyusundan hayata bakması da gerekir.
Bu kitap gerçekten de bir kin kuyusundan hayata bakıyor. Bunu kitabın her sayfasında görmek mümkün olmakla birlikte, en çok, sevgi, hoşgörü ve barış simgesi sayılan Mevlevilerin fotoğraflarının basıldığı yirmi dördüncü sayfada kendini gösteriyor. Çünkü bir grup semazenin (sema edenlerin) fotoğrafının altına aynen şu cümle yazılmış: “Şu soytarılara milletin ruhu emniyet olunur mu?”
Peki ya böyle bir zihniyete milletin şuuru emanet edilebilir mi?..
Millet, 14 Mayıs 1950’de yapılan ilk özgür seçimde bu zihniyete “dur” dedi, “söz milletindir!”
Böylece eline geçen ilk fırsatta bu zihniyeti yıktı. Ne var ki zihinlerde oluşan tortular tümüyle giderilemedi. Bu zihniyette kalıp kalan ecdad düşmanları hâlâ ortalıkta kol geziyor.