• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

“Kafiye” ile “sâfiye” arasındaki kalmak

24 Temmuz 2020
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Çocuktum: Bir polisiye romanda (galiba Mayk Hammer), “Aşırı merak öldürücüdür” cümlesini okuduğum gün, keyfim fena halde kaçtı. Kendimi “ölü gibi” hissetmeye başladım. Sonra, “Nasılsa bir gün hepimiz ölecek değil miyiz?” diye düşünüp, bu metaforda teselli bulmaya çalıştım…

Cami imamına itiraz ettiğim gün ise “Haddini aşma” azarına tosladım. Bozulan moralimi tamir için de bizim köy evine doğru müthiş bir koşu tutturdum. Faydasızdı: O ses kulaklarımda çınlıyordu: “Haddini aşma!”

Baktım kaçmakla kurtulamıyorum, korkularımın üzerine yürümeye karar verdim. Eve gitmekten vazgeçip yönümü tekrar camie çevirdim. İmam, takunyaları çekmiş, kollarını ve pantolonunun paçalarını sıvamış, abdeste oturmuştu. Şaşkın şaşkın ter içindeki yüzüme bakarak neden döndüğümü, belki de neden koştuğumu kestirmeye çalışıyordu. Nefes nefese bağırdım: “Öğrenmek maksadıyla sormak haddi aşmaksa, neden Peygamberimize onca soru soruldu?”

Cevap beklemeden yanından ayrıldım. Bu imamla ilişkimin sonu oldu. 

Sonradan fark ettim ki, aslında imam haklı: İnsan başkalarına haddini bildirmek için değil, kendi haddini bilmek için dünyaya gönderilmiştir…

Okuma-yazma öğrendiğim günden beri bir şeyler yazıyorum. Hatıra defteri (günce mi diyorlar) tutmayla başlayan yazı adamlığı, şiirle sürdü. Bir dönem, aklınıza gelebilecek her şeyi kafiyeleştirdim. “Kafiye” ile “sâfiye” arasındaki farkı anlayana kadar ise yıllar geçti…

Hayatımın belli bir döneminde “şiir” zannettiğim şeylerin “karalama”dan ibaret olduğunu şairleri ve şiiri tanıyınca anladım ancak. Bir gün Necip Fazıl Üstad, “Şuursuz şiir olmaz” deyip defterimi yüzüme fırlatınca, “şiir”den “şuur”a geçişin peşine düştüm. 

Yıl 1971’di ve ben çiçeği burnunda bir “gazeteci” idim. Yirmili yaşların tüm heyecanıyla birlikte açmazlarını, yorgunluklarını, çelişkilerini, istikrarsızlıklarını da yaşıyordum.

Sonra Cemil Meriç, “devam” dedi, “şair olmasan bile kelime seçmeyi öğrenirsin.”

Mahir İz Hocam dua etti, Münir Süleyman Çapanoğlu sırtımı sıvazladı, Eşref Edip “aferin” çekti, Hekimoğlu İsmail teşvik etti, Mevlâna ve Bediüzzaman yürek üflediler manevi âlemden yüreğime; “yazma” konusunda âdeta “el” verdiler.

Huzurda her söylediklerini emerken, “cehalet”le “saadet” arasında ilişki kuruyordum. Konuştuğum her “cahil”in “gamsız”, her “derin insan”ın “çilekeş” olması tesadüf müydü?

“Bilme”nin zaman içinde çileye, cehaletin ise saadete dönüştüğünü neden sonra anladım. Artık iki yol vardı önümde: Ya mutlu bir “cahil” ya da dertli bir “âlim” olacaktım.

Ne cahil kalabildim, ne âlim olabildim: O zaman da “hedef sahibi insan” olmaya yöneldim.

Hoş, muharrirler de “dertli” insanlardır. Belki bu yüzden aykırı, bu yüzden çekilmezdirler: Hem kendilerini mutsuz ederler, hem de çevrelerini.

“Yazı adamı” olmak kolay değil. Hele de eğitim sisteminin yanlışlarından kafanızı arındırıncaya kadar, akla karayı seçersiniz!

Ah, eğitim sistemi! Pek çok insan gibi, beni de “akrebin kıskacı”nda tüketmişti. Hem ruhumdan, hem de beynimden yaralıydım. Beynimin ve ruhumun yaralarını tedavi için de kendimi, okulda okutulmayanları okumaya verdim.

Yıllar boyu okudum, okudum, okudum…

Hamdım, yandım, piştim! Sonra yazdım, yazdım…

Şimdi artık “Nasıl yazar olunur?” diye soran gençlere cevaba sıra geldi: Çok okuyarak, çok düşünerek, çok çalışarak…

Bildiğim bundan ibarettir! 

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Şaban Erbaş Çırpı Menteşe Muğla.

Allah Allah Sağolasınız Yavuz Hocam

Bilal

Yazar olmak kolaydır da ne yazılacak? Önemli olan budur.  
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23