Hilafet nasıl kaldırıldı?(3)
Zeki Beyden sonra Kastamonu milletvekili Halit Bey kürsüye geliyor ve hilafeti savunan bir konuşma yapıyor.
1921’de Sakarya Savaşı’nda 3. Kafkas Tümeni, 30 Ağustos 1922’de Dumlupınar Meydan Muharebesi’nde 5. Kafkas Tümeni komutanlıkları yapmış, 2 Eylül 1922’de Küçük Asya Ordusu Başkomutanı Yunanlı General Trikopis’i, 2. Kolordu Komutanı General Dijennis’i 13. Tümen Komutanı Albay Vandelis’i ve 39 Yunan subayı ile 4.385 eri Karacahisar köyü yakınlarında teslim alan çok önemli bir isimdir.
Şu mealde konuşuyor:
“Efendiler... ‘Halifeyi kurtaracağız’ diyerek halkı milli mücadeleye kattıktan sonra, hilafeti kaldırmanın büyük bir tenakuz (çelişki) oluşturacağı malumunuzdur…”
O günkü oturumda “öğretilmiş çaresizlik” içinde “muhafız alayı” gibi davranan milletvekillerinin sataşmaları arasında kürsüden iniyor.
Milli Mücadele kahramanı acımasızca aşağılanıyor, yuhalanıyor, ihanetle suçlanıyor…
O kadar ki, bunları yaşadıktan bir süre sonra siyasi hayatına son verecek, zarurat içinde 10 Şubat 1953’de İstanbul’da vefat edecektir.
Hilafet oturumu sadece üç buçuk saat sürüyor. Üç buçuk saat içinde bin üç yüz yıllık müesseseye son veriliyor (3 Mart 1924).
“Hilâfetin ilgasına ve Osmanlı Hanedanı’nın Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışına çıkartılmasına dair kanunun” (431 sayılı) birinci maddesine göre:
“…Hilafet, hükümet ve cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan, makam-ı hilâfet mülga” oluyor.
Tespihin ipi kopuyor, başsız kalan ümmet, ipi kopmuş tespih taneleri gibi savruluyor...
İslam dünyasında, duygusal, moral ve siyasal açıdan müthiş bir başıboşluk dönemi açılıyor...
Halifenin hem millet, hem de dünya üzerinde bir itibarı ve etkisi vardı, Hilafetin kaldırılmasıyla o etki kırılıyor. O etki kırılınca, bundan en çok, İslam’ı ve onun temsilcisi saydıkları halifeyi kendi istiklalleri açısından umut olarak görün Hind Müslümanlarını etkiliyor.
Hind Müslümanları, İngiltere ve Hindular karşısında desteksiz kalıyorlar. Hindu lider Pandit Jawahir Lal Nehru, Türklerin “din” yerine “milliyetçilik”i esas alıp laikleştiklerini, Hindistan Müslümanlarının da buna benzer bir “inkılap” yapmalarını, laikleşerek Hind milliyetçi hareketine katılmalarını ve bağımsızlık istemekten vaz geçmelerini savunmaya başlıyor.
Bu sebeple, Hintli Müslüman önderlerden Şevket Ali, “Hilafet Komitesi” adına, Ankara’ya telgraf çekerek, hilafetin kaldırılışı kararının yeniden gözden geçirilmesini rica ediyor.
Öte yandan, Ürdün Haşimi Krallığı, “Müslümanlıktan çıktınız” diyerek Türkiye’den “Mukaddes Emanetleri” geri istiyor...
Hicaz Kralı Şerif Hüseyin başta olmak üzere, ortaya bir sürü “Çakma halife” çıkıyor...
Halifeliğini top atışlarıyla ilan ediyor, ama kimse ciddiye almıyor...
Bu arada Şam’da Hüseyin’in, Fas’ta Fas Sultanı’nın, Trablus’ta İtalyan Kralı’nın adı “Halife” unvanıyla birlikte anılmaya başlanıyor, fakat onlar da ciddiye alınmıyor.
Muhtelif ülkelerden tam dokuz halife adayı hilafet iddiasıyla ortaya çıkıyor. İngiltere, Fransa ve İtalya, yeni durumu kendi çıkarları yönünde kullanma çabası içine giriyorlar.