Eskiden dürüst, ahlâklı, hoşgörülü insanlardık!
Biz eskiden böyle değildik: Dürüst, ahlâklı ve hoşgörülü insanlardık.
Fransız seyyah Du Loir, gezi notlarında şöyle diyor: “Hiç şüphesiz ki, ahlâk bakımından Türk siyasetiyle medeni hayatı bütün cihana örnek olabilecek vaziyettedir.”
Bazı yabancıların hakkımızdaki görüşlerini sıralayalım isterseniz…
“Türklerde karaborsa ve tefecilik günah ve meçhuldür… Türklerden daha faziletli bir toplum görmedim.” (Cristobal de Villalon, s. 160–161)”.
“Türkler sözlerinin esiridirler. Ancak ölü bir Türk sözünü tutmayabilir. Samimi ve sadık insanlardır.” (Bertrandon de la Broquière).
“Türklerin fethettikleri kaleleri tahrip etmek gibi bir âdetleri asla yoktur.” (Pierre Belon, s. 90).
“Türkler sokakta rastladıkları kâğıda ve güle basmazlar; yerden alıp bir duvarın üstüne veya dibine koyarlar.” (Busbecq).
“Türkler kimseyi Türk usulünce yaşamaya zorlamazlar. Herkesin kendi mevzuatı ile yaşamasına müsaade eder ve izin verirler.” (Geoffroy, c.II, s. 180).
“İstanbul Türk halkı Avrupa’nın en nazik ve en kibar insanlarıdır. Sokakta kavga enderdir. Kahkaha sesi nadirattan işitilir.” (Edmondo de Amicis).
“Türklerin ahlâkı, çocuklukta iyilik telkini alarak değil, toplumda kötü örnek görmeyerek gelişir.” (A. Brayer).
“Türkler hiçbir zaman yere tükürmezler. Daima yutkunurlar. Bunun için de saçlarında, sakallarında bir hararet olur ve zamanla saçları, sakalları dökülür” (Comte de Marsigli).
“Bu muazzam payitahtta dükkâncılar, namaz saatlerinde dükkânlarını açık bırakıp camiye gittikleri ve geceleri evlerin kapısı basit bir mandalla kapatıldığı halde, senede dört hırsızlık vakası bile olmaz. Ahalisi sırf Hıristiyan olan Galata ile Beyoğlu’nda ise hırsızlık ve cinayet vak’aları olmadan gün geçmez.” (Ubicini).
“İstanbul’da sokaktaki ağaçların kuraklıktan kurumasını önlemek için bir fakire para verip sulatacak kadar kaçık Müslümanlara rastlamak bile mümkündür.” (Edmondo de Amicis).
“Türklerin pek mükemmel görgü kuralları vardır. Hepsine can-ı gönülden riâyet ederler. Birbirleriyle karşılaştıklarında sağ ellerini göğüslerine götürmek suretiyle selâmlaşırlar.” (Edmondo de Amicis).
Bir zamanlar Londra Ticaret Odası’nın en görünür yerinde şu mealde bir tavsiye levhası asılıydı: “Türklerle alışveriş et!”
Bir zamanlar Hollanda Ticaret Odası toplantılarında oylar eşit çıkınca, Osmanlılarla alışverişi olan tüccarın oyu iki sayılır, onun dediği olurdu.
Yeniden o faziletlerle buluşmanın yolu, kaybettiğimiz değerleri kaybettiğimiz yerde aramaktan geçiyor.
Biz aileyi kaybettik (hadi biraz yumuşatıp “kaybetmek üzereyiz” diyelim). Toplumun temel direği ailedir: Aile bozulduğu ölçüde bozulduk; kural, kutsal ve değer tanımaz hale geldik. Çocuk çocuğu, evlât anne-babasını, koca karısını öldürüyor. Bazılarından farklı düşünen, farklı giyinen insanlar metrolarda ve her yerde taciz ediliyor. Trafikte her gün “katliam” gibi kazalar yaşanıyor. Kimsenin kimseye saygısı, sevgisi, güveni kalmadı. Toplum alârm veriyor!
Ne toplumu zenginleştirerek, ne teknik yatırımları daha da hızlandırarak, ne de cezaları artırıp cezaevlerini doldurarak bu sorunu çözebiliriz: Tek çare, aile yapımızı güçlendirmek, eğitim müfredatına “irfan dersleri” koymak, insanımızı tekrar “hikmet”le buluşturacak kültürel adımlar atmaktır. Yoksa kaybolacağız!
Son cümleyi meşhur şairimiz Yahya Kemal Beyatlı’ya bırakalım:
“Eski Türklerin bir dini hayatları vardı, dini hayatları olduğu için çok şeyleri vardı; yeni Türklerin de dini hayatları olduğu zaman çok şeyleri olacaktır.”