• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

“Dost bî vefa!..”

14 Ağustos 2015
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Dost bî-vefâ, felek bî-rahm, devran bî-sükûn,

“Derd çoh, hem-derd yoh, düşmen kavî, tâli’ zebûn (Fuzuli).  

Yani, “Dost  vefasız, felek acımasız, dünya karışık/ Dert çok, dert ortağı yok, düşman güçlü, talihim âciz” diyor, Fuzuli… 

Şimdiki vefasızlıkları görse acaba neler söylerdi?

Rodoslu zindancıya vefa duygusundan dolayı bugün İstanbul’da “Vefa” olarak anılan semte adını veren Ebul Vefa’yı yetiştiren milletin çocuklarında “vefa” kalmadı. Ne zaman vefadan bahsedilse, “İstanbul’da bir semt adı” deyip geçiyoruz…

Sevgi, saygı, şefkat, merhamet, fedakârlık gibi en değerli duygularımız da vefa duygusuyla birlikte tarihe karıştı. 

Ulvi duygularımız kimi zaman siyasetçiler, kimi zaman ticaretçiler, kimi zaman cemaatçiler, kimi zaman da devlet tarafından o kadar sömürüldü ve kullanıldı ki, hepsi aşındı!

Evet ama bunlarsız da “insan” olunmaz. Bu bakımdan yeniden yeşertmenin bir yolunu bulmamız lâzım.

Sözün burasında size Serhat Beyi Osman’ın hikâyesini aktarmak istiyorum. Bakın ki, vefa nasıl bir şey?..

Cihan Padişahı Kanunî Sultan Süleyman, şehzadelerin sünnet düğünü münasebetiyle devlet ricaline bir ziyafet veriyor. Ziyafetin ortalarına doğru paüdişah çadırının yakınında bir patırtı kopuyor. Gürül gürül bir ses haykırıyor: “Beni Hünkârımdan koparamazsınız! Biz serhat beyiyiz. Beç önlerinde kılıç salkarken itibarlıydık. Kılıç yerine baston tutunca gözden mi düştük?”

Vezirler korkuyla bakışırken, Padişah, tanır gibi olduğu sesin sahibini düşünüyor. Viyana önleri geliyor gözlerinin önüne, “Ya Allah bismillah” diye haykırıp kılıç sallayan serhat yiğidini hatırlıyor:

“Tez huzura alın” diye emrediyor, “serhat kulu bekletilmez. Biz babadan böyle gördük!”

Adamı içeri alıyorlar. Bir elinde baston, diğerinde bir çıkın. Bastona dayanarak yürüdüğü halde topallıyor. Sultan Süleyman, görür görmez adamı tanıyor. Tanır tanımaz da ayağa fırlıyor: “Pehlivan Osman, serhat beyim, baba yadigârım, hoşgeldin!..”

Adam, yumruk olup genzini tıkayan hıçkırığı o an salıyor: “Çok şükür unutulmadık!” diye mırıldanarak Padişah’ı etekliyor.

Padişah, gözlerine inanamıyor. Viyana kapılarını tek başına zorlayan doksan kara okkalık serhat yiğidi Pehlivan Osman’a ne olmuştur böyle?.. Nasıl bu derece zayıflamış, ihtiyarlamış, tanınmayacak hâle gelmiştir? “Hele otur, dinlen” diyor, “anlat ki, neler oldu?”

Osman Bey oturmuyor. Bastonuna dayanarak konuşmaya başlıyor: “Viyana önlerinde yaralandık, bastonsuz yürüyemez olduk. Anlayacağınız artık bizden serhat kulluğu geçmiş ola...”

Bir çıkın açıyor, içinden işlemeli bir altın kâse çıkarıyor, Padişah’a uzatıyor:

“Bu kâse, sizin, Şahin Bey’e armağanınızmış. Şehit olurken bana verdi. En kıymetli malım budur. Şehzadelerimiz efendilerimizin sünnet düğünlerine armağan olarak getirdim. Gerçi sunulan hediyeler karşısında bunun bir ehemmiyeti yok; amma benim de verebileceğim başka bir şeyim yok. Kabul buyurunuz, Hünkârım...”

Sultan Süleyman kâseyi alıyor. Bunu Şahin Bey’e verdiğini hatırlıyor. Osman’a dönüyor: “Aldığım hediyelerin en değerlisi budur, Osman’ım... Hepsine bedeldir. Çünkü bir serhat yiğidinin yegâne kıymetli malıdır.”

Geri uzatıyor: “Aldım, kabul ettim; fakat bunu tekrar sana hediye ediyorum! Padişah hediyesini çevirmek âdet değildir. Şimdi artık sofraya buyur. Hep birlikte taam edelim.”

Sofrasına oturtuyor. Birlikte yemek yiyorlar. Osman Bey müsaade isteyince, etek öpmesine bırakmadan kucaklıyor: “Bak a Osman Bey” diyor, “sakatlığı bahaneyle ceng-u cidalden uzak durma. Çabuk iyileşmen için bizim nekimbaşıya baktıracağım. Serhat boyları bizi bekler. Yine birlikte kılıç sallayacağız!”

Bu söz Osman Bey’i diriltiyor. Padişah huzurunda olduğunu unutup bastonunu kılıç gibi havaya kaldırarak gürlüyor: “Birlikte kılıç sallayacağız!”

Pir-i Mehmet Paşa, gördüğü tablo karşısında gözyaşlarını tutamıyor, başını ellerinin arasına alarak, “Bu ne büyük fedakârlık Allah’ım, bu nasıl bir vefa duygusu!..” diye diye ağlıyor.

İZNİNİZLE…

Sevgili dostlarım! 

Bir süreliğine doğduğum, büyüdüğüm topraklara gidiyorum. Allah izin verirse dönüşte yine görüşürüz. Selamette kalın ve lütfen dualarınızı eksik etmeyin.

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23