Başlık parası
Eskiden evlilikler daha kolaydı. Çünkü “zaruri ihtiyaç” listesi bu kadar kabarık değildi. Küçük bir çeyiz sandığı yeterli olurdu.
Şimdilerde çok zor!..
Öncelikle “ev sorunu” bel büküyor.
Daha kız isteme safhasında dayatılıyor bu konu: “Kızımız ille ayrı evde oturacak”…
Bir de evi dayayıp döşeme sorunu var ki, eh, neresinden baksanız on binlerce lira tutuyor.
Çünkü kız ailesi sıradan eve razı olmamak bir yana, ortalama eşyalara da razı olmuyor…
İlle en iyisi olacak!
Böylece evlilik Peygamber-i Âlişan’ın tavsiyesinin tam tersi istikamette zorlaştırılıyor.
“Ev alınacak (ya da kiralanacak), dayayıp döşenecek, perdeler şöyle, halılar böyle, mobilyalar filanınki gibi gösterişli olacak!”
Hiçbir şey “ihtiyaca göre” seçilmiyor, her şey “gösteriş” tutkumuza ayarlı! Maksat “Filanın kızına ne masraflar yaptılar” densin.
Yeni bir ev açmak, dayayıp döşemek dünya para...
Bu parayla iki kişilik bir aile hiç çalışmadan birkaç yıl rahat rahat geçinebilir. Ya da ufak çaplı bir iş kurulabilir.
Kimse işin bu tarafına bakmıyor.
Moda, dinden daha etkin sanki; modaya göre yaşıyoruz.
Sonunda yeni ev açılıyor, borç-harç döşeniyor. Bazı bölgelerimizde bir de “başlık parası” belası var ki, akıl-mantık kitabına sığdırmak mümkün değil.
Gerçekten de eskiden böyle bir sorunumuz yoktu.
Evlenen çiftler anne babalarıyla oturur, onların deneyimlerinden yararlanarak yeni durumlarına alışırlardı.
Yeni evliler, anne babalarının nezaretinde “annelik”, “babalık” öğrenirlerdi.
Av-ru-pa’dan Türkiye’ye “çekirdek aile ti-pi” ithal ettik edeli, aileler küçüldü. Aile küçüldükçe dertler büyüdü. Konut sorunu bir türlü çözülemiyor.
Çünkü her evlenen yeni ev açıyor.
Yeni evde borçları ve tecrübesizlikleriyle baş başa yaşıyorlar.
Bu yüzden boşanmalar evliliğin ilk beş yılında yoğunlaşıyor. Gençler evliliğin inceliklerini düşe-kalka öğrenmeye çalışırken tükeniyorlar…
Bu arada etkisizleştirildiklerini düşünün yaşlılar da başka bir biçimde tükeniyor. Terk edilmişlik duygusuyla hırçınlaşıyorlar, bazen çekilmez hale geliyorlar.
Mali durumu iyi olan yaşlılar için bu durum pek “dramatik” olmayabilir, ancak maddi durumu iyi olmayan yaşlı anne babalar için durum “facia” boyutlarına çıkabiliyor.
Evlâtları tarafından terk edilen yaşlı ana bab-a-lar, “ahır ömür”le-rinde “na-merde muhtaç” hale gel-iyorlar. Ken-dil-e-ri-ni itilmiş, atılmış, terk edilmiş his-sediyorlar. Tabiatıyla da mut-suz ol-uyor-lar.
Durum gençler açısından da kötü aslına bakarsanız. Es-kid-en ye-ni ai-lel-er, ai-le-deki yaşlıların gözetimi altında ku-ru-lur-du.
De-ney-im-siz gençlerin za-man za-man geçirdiği sarsıntılar aile büyüklerinin se-ve-cen müdahaleleriyle boşanmaya var-ma-dan onarılırdı.
Şimdiki evlerde yaşlılar yok. Bu yüzden iki tecrübesiz gen-cin oluşturduğu aile ku-ru-mu, ilk duy-gu-sal kav-ga-da dağılabiliyor.
İşin bir de bu yönüne bakmak lâzım.