• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

“Adâlette atalet olmaz!”

12 Eylül 2017
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Birçok Hıristiyan, adaleti ağır ve kararsız olan Hıristiyan ülkelerindeki yurtlarını bırakarak Osmanlı ülkesine sığınıyorlardı.” 

(İngiliz tarihçi F. Downey, 1930: 84).

Adâlet: Ama Kılıçdaroğlu ve şürekâsının asfaltta aradığı türden değil, inancımızda ve geleneklerimizde olduğu türden adâlet…

“Meselâ” diyelim ve birkaç örnek verelim…

Tarih, 1300’lü yılların son çeyreği…

Yer, çadır hayatından şehir hayatına geçmeye çalışan Osmanoğulları’nın ilk büyük başkenti Bursa…

Eğitimle birlikte adâlet de kurumlaşmaya başlamış, saltanat tahtında oturandan daha büyük sorumluluklar yükleyen kadılık postu ateşten gömleğe dönüşmüştür.

Zira Bursa Pazarı’na her milletten tüccar gelmekte, dürüst tüccarların arasına zaman zaman karışan hırsızlarla uğursuzlar, Bursa Kadısı’nı canından bezdirmektedir. 

“Geciken adâlet zulümdür” denmiş, kadılar kılı kırk yararak, zamanı zamanına, anı anına denk getirerek adalet dağıtmayı varlık sebebi saymıştır.

Meşhur Bursa Kadısı, “Adâlette atâlet (tembellik) olmaz” sözünü vird edinmiştir. O kadar ki, adâletin gecikmemesi için, bir an bile makamını terk etmiyor: Namazlarını makamında kılıyor, yemeklerini makamında yiyor…

Biraz dinlenmesini önerenlere de çıkışıyor: “Ya o sırada âcil çözümlenmesi gereken bir vak’a gelirse?..”

Titizliğiyle de meşhur, “kılı kırk yarma”sıyla da…

Bir şöhreti daha var: Namazlarını cemaatle kılmadığı ihtimaline binaen Sultan I. Bayezid’in (Yıldırım) şahitliğini kabul etmemesi…

Hani şahit yok, ispat yok; belki de kılmıyordur ihtimali düşmüştür yüreğine… Kılmıyorsa, “reşit sayılmaz” diye düşünmüş, reşit sayılmayanların mahkemede şahitlik edemeyeceği imasıyla şahitliğini reddetmiştir.

Müthiş bir şey!.. Bursa’daki “Yıldırım Camii” bu tereddüdün ürünüdür. Zira Kadı Efendi Molla Fenari tarafından alenen azarlanan ve suçlanan Yıldırım Padişah, “Saray-ı Hümâyunları pişgâhında bir camii şerif inşa idüb, evkaat-ı hamsede cemaate müdavemet buyurmuş”lardır. Yani Yıldırım Bayezid, onca meşguliyetine rağmen cemaati kaçırmamaya özen göstermiştir. Kadı Efendi’nin hükmü çiğnenmemiştir. İkazı kulak ardı edilmemiştir. “Ben padişah-ı cihanım, haddini bil!” diye çıkışılmamış, süklüm-püklüm mahkeme terk edilmiş ve hemen gereği yapılmıştır. Osmanlı’yı baş döndürücü bir hızla çağlar ötesine taşıyan, bu adâlet anlayışı olsa gerektir.

Şimdi teferruata geçebiliriz…

Osmanlı asırlarında “Yıldırım” lâkabıyla meşhur Sultan I. Bayezid devri…

Molla Fenarî ise, tekmil Osmanlı Devleti’nin “Müftiil Enam”ı: Yani Yüksek Mahkeme Başkanı.

O tarihte Şeyhilüslâmlık müessesesi henüz mevcut değil.

Yer, Bursa’da mahkeme salonu…

Padişah bir konuda şahitlik etmek üzere mahkemeye geliyor. Fakat Molla Fenarî merhum, şu gerekçeyle Yıldırım Bayezid’in şahitliğini reddediyor. İmparatorluk Türkçesiyle diyor ki:

“Terk-i cemaat eyledüğün şuyu’ bulmağılen, şahadetün caiz değildür!”

İmparatorluk Türkçesini cumhuriyet Türkçesine çevirelim:

“Namazlarını cemaatle kılmadığın söylendiğinden (aksini ispatlayana kadar) şahitliğini kabul etmiyorum.”

Hani “Belki de ihmal ediyorsun” ihtimali: “İhmal ediyorsan, reşit değilsindir, bu yüzden şahitliğin şeriat mahkemesine geçmez” yaklaşımı…

Yarın inşallah bıraktığımız yerden devam ederiz…

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23